Nereden başlayalım?
En sondan mı?
Yoksa baştan olanları mı anımsayalım?
Her yanımız ‘puşt zulası’ Ahmet Arif’in dediği gibi…
Yurttaşı ‘var yapan’, yurttaşı ‘ önemseyen’, yurttaşı ‘ düşünen’ her ne varsa ezim-ezim ezik!
Sözde ‘hayırlı’ gelecek için,
Sözde ‘hayırlı’ yaşamak için,
Sözde ‘hayırlı’ gülebilmek için…
Oysa ne varsa elden alınıyor!
Haydi başlayalım;
Ayrıştırılmayan daha ne kaldı?
Yaşam alanlarımızın bulunduğu mahallemizden tutunda, cinsiyetimize, sevinişlerimize, sevişlerimize varana dek!
Komşuluk ilişkileri üzerine kurgulanan ‘ihbarcılılık’ bile alışkanlıklarımız arasında yerini aldı!
Türklüğümüz, Kürtlüğümüz, Araplığımız daha hangi ‘değişmezliğimiz’ varsa sorgu altında yer buldu!
Kime ne, diyenlerin tezi çürütülmekle kalmayıp ‘insan olmak’ kavramı yok sayılmaya çalışıldı!
Bu ülkede olmak, bu ülkede yaşamak, bu ülkede acıyı-tatlıyı üleşmek-sevmek ‘suç’ listesine katıldı!
Kuşku, yanıbaşımızla egemen!
Cephede, ayrı alanlarda savaş durumundayız sanki!
Bu ülkenin bir seçilmişi, bu ülkenin yurttaşının belirlediği bir temsilci, üstelik çocukların da gözlerinin içine baka baka ‘kız, erkek öğrenciler ayrı okullarda okumalı, karma eğitim son bulmalı’ diyebildi!
Demesiyle de kalınmayıp destek buldu, alkış aldı, koltuk ayakları biraz daha güçlendi…
Ne demeli?
Sekiz-on yaşındaki istedikleri şekle bürüdükleri minicik ışkınların, yanyana olduklarında ‘tehlike’ oluşturdukları; paravanların gerisine çekildiklerinde ‘hayırlı’ yapıya bürüneceklerini düşünecek kadar ‘tehlike’ uyandıracaklarını anlamaktan yoksun değil mi bunlar?
Din de; neredeki din ‘bunları’ söylüyor, ‘bunları’ istiyor?
Hangi ‘din’ insanların ‘bölünmesinden’, yetmedi ‘birinin diğerini’ hapsetmesinden, daha da yetmedi ‘birbirini’ tanımamasından söz ediyor?
Hem…
Bilmeden, tanımadan ‘sosyal’ yaşamın ince kurgusu nasıl oluşabilir?
Bir bulanık hava, bir iğdiş yaşam, çokça bilinmezlik, anlaşılmazlık; istenen bu mu?
Yoksa…
Söyledikleri ‘içlerinin’ yansıması mı?
YORUMLAR