ÖNCEKİ GÜN KILIÇDAOĞLU TOPLAMIŞ AKADEMİSYENLERİ VE SORMUŞ BİR SORU:
-SÖYLEYİN BAKALIM YAPILACAK SEÇİMDE; NASIL YERİM AKP’LİLERİ?..
BEN SENDEN ÖNCESİNDE BAYKAL EFENDİYE DE YAZDIM İŞİN SIRRINI KILIÇDAROĞLU…
AMA SENİN GÖZÜN DE, GÖNLÜN DE KAPALI, OKUYAMIYORSUN HALKIN RUHUNU… TOPLAYAMIYORSUN HALKIN GÜRUHUNU…
VE BU GİDİŞLE; YAŞAYACAKSIN YİNE “BAŞ” MUHALEFETTE KALMANIN GURURUNU…
İŞTE SENİN İÇİN BİR YAZI; SES VERİYOR YIL 2009’DAN, BAYKAL EFENDİLİ YILLARDAN…
BİR SIRADAN YURTDAŞ OLARAK SORUYORUM; ACABA BİR DERS ÇIKARABİLİR MİSİN YAZDIKLARIMDAN?…
HİÇ SANMIYORUM…HALK ADIYLA ANILIP DA, BU KADAR UZAK KALDIKÇA HALKDAN…HİÇ SANMIYORUM DERS ÇIKARABİLECEĞİNİ…AMA NE DEMİŞLER?…UMUT KESİLMEZMİŞ ÇIKMAMIŞ CANDAN…
*AKP’nin Başarısı ya da CHP’nin Başarısızlığı
Türkiye’nini sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel yapısını algılayamayan BAYKAL ve “Menderes-Demirel-Özal-Çiller yoldaşlığıyla/yöndeşliğiyle/söylemiyle/yaklaşımıyla” halkı doğru okuyan ERDOĞAN…
Oysa BAYKAL tarafından algılanamayan, doğru okunamayan bu halk öylesine değişmez, öylesine durağan, öylesine kolay çözülebilir ki…
Ama nerede BAYKAL ve CHP’sinde okuma-yazma-algılama yetisinde olan “entelektüeller” ?…
Dolayısıyla CHP eliyle; AKP’ye altın tepside sunulan oylar… CHP için işte bu halk ( başka seçimlerde gerekir diye sevabından sunuyorum kendilerine kısa bir özgeçmişle) :
Doğdukları evler gaz lambalı, sokağın ışığında ders çalışmışlar…
Yamalı çoraplarla ısınmış ayakları, tarhana çorbasıyla beslenmeye alışmışlar…Altmış’taki Devrim’in ardından; ufaktan, ufaktan şahlanmış atlara binip, yoksulluktan yolsuzluğa bulaşmışlar…
Yemedik-yedirdik, giymedik-giydirdik söylenceleri…
Deniz kıyısında çadırlı yaz dinlenceleri…
Müzeyyen’den, Hamiyet’ten şarkılar, Yeşilçam ürünü boyalı masallar…
Hafta sonları ızgara köfteli, buzlu rakılar; tadını bildikleri eğlenceleri…
Dizlerinde uyuturken çocuklarına anlattıkları; Nasreddin Hoca, Keloğlan gülmeceleri…
Uzun kış gecelerinin oyunları; tombalayla, fincan altında yüzük bulmacaları… Dostluğa kapı, kapı komşuluklarla ulaşmışlar…
İyi kocanın karısı; kurna başında belli:Yağlı gerdanlı, koca memeli, kalın belli… Düğünlerde çengiler göbek atar, parmakları zilli…
Kızlar gelin olur, saçları telli…
Tombul bileklere altın bilezikler için; bedestenlerde kuyumcuları dolaşmışlar…
Hey gidinin halkı; hey !…
Ramazanlar’da radyoda çalardı ney…
Seçimden, seçime halktan istenirdi “rey”…
Düşünmeyi çok okumuşlara bırakmışlar…
Ki bu halk; 1960’dan beri “Ah Menderes!…” diye inler, her dem usanmadan Müzeyyen’i, Hamiyet’i dinler…
Özgürlüklere, hoşgörülere uzaktır benlikleri, bir de parada bilir binlikleri (paradan altı sıfır boşuna mı atıldı ?…)
Kanılmamalı yüzde seksenin ABD’den nefret ettiğine ilişkin araştırma sonuçlarına; özlemlerindeki kimlik “Küçük Amerika”…
Ülkesine, ulusuna kaygısız, Ata’ya, İlkeleri’ne, Devrimleri’ne saygısız…
Ölülerine mumlar yakar; bekler onlardan bir çıkar…
Aydınlanma, bilim; onlara sıkıntı kuşağı, say ki sırtında çelikten kaşağı…
Tek derdi; iki odalı evle ( TOKİ boşuna mı iş başında ?…
Yakılan orman alanları, tüm tarım toprakları talan, tez günde TOKİ konutlarıyla dolan…), domatesli bulgura tokluk kaşığı, yanında da buz gibi ayran yakışığı…
İşte CHP’nin en büyük yanlışı/yanılgısı/körlüğü/anlayışsızlığı; bu halkı tanıyamamak, tanımak için çaba harcamamak…
Bu halkın değerlerinin/doğrularının/beklentilerinin ayırdına varmadan ya da varsa da onları çağdışı bulup, umursamadan, kendi sol algısını dayatma uğraşında olmak (Oysa Aziz NESİN çok önceden söylemişti; “bu düzen değişmez” diye)…
Halkla aynı dili konuşamamak, halka ulaşamamak…
Halka dokunmak yerine; entel-dantel Zülfüler’le, halkın zülfiyarına dokunmak…
Din bezirganlığı yapanları eleştirirken; Yaşar/şaşar/beşer NURİ’den medet ummak ( daha da ileri giderek tarikat şeyhlerini, emekli vaizleri yerel seçimlerde aday göstermek; Kemal ATATÜRK’ün müze olarak uygun bulduğu AYASOFYA’da namaz kılma söylemleriyle din bezirganlığına soyunmak)…
Laikliği savunurken; “BAYKALCILIK/hizipçilik ve de üstü kapalı bir Türkçülük” yaparak Kürt Aleviler’le; yandaşlıktan, karşıtlığa düşmek…
Talanda, dolanda, yalanda “sol gösterip” sağ vurmak; eleştirdiği pek çok yolsuzluğa da, soysuzluğa da bulaşmış olmak, dolayısıyla eli ile dili, söylemleriyle eylemleri bir olmamak…
Sonuç olarak; halka tepeden bakarken, tepetaklak olmak…
CHP’nin yaklaşımlarının tam karşıtında olan AKP’ye de başarıyı kaptırmak…
ki II.Dünya Savaşı’nda erkekler askere alındığından, ne tarlalar sürülmüş, ne ekin biçilmiş…
Tarlada çalışan yoksa, buğday da yok, ekmek de yok…
Dolayısıyla tayınlar karneyle, toz şeker yerine kuru üzüm…
Be iki gözüm; bunu bile yıllardır anlatamadınız halka…
İşte şimdi kullanıyor tepe, tepe Recep: -Aç bıraktınız milletimi, aç…
İşte ekmek karnesi, işte mühür…
Alanlardan ediyor; neredeyse 70 yıl öncesinde yaşananlar nedeniyle bolca küfür… 22 Temmuz öncesinde de kullandı; aynı söylemi bugün de yinelemekte… BAYKAL’ım, CHP’em de kös dinler gibi dinlemekte…
Oysa yanıtlamalı onları yüreklice:
– Savaş dönemlerinde önemli olan; açlıktan önce, acıkmayı duyumsayabilecek bir bedenle sağ kalmak, yaşamak…
Oysa sizin döneminizde sofranızda bal, kaymak; halka düşense yaşamdan, ölüme kaymak…
İşsizler, açlar ordusu çığ gibi büyümekte…
Borçlar nedeniyle alacaklılar halkın üzerine yürümekte…
Kaçmak isterken alacaklının elinden, bir de damga yemekte Başbakan’ın dilinden: Kredi kartı borcu olanlar dürüst değildir…
İyi, hoş da; halkı, “borç yiğidin kamçısıdır” diyerek borçlanmaya özendirenler dürüst müdür ?…
Boşa geçmiştir Cumhuriyet’in kuruluşundan beri zaman; CHP için…
Halkı eğitemediği, halka “halk” kavramını belletemediği, çıkarlarının nerede, kimden, neden, hangi düşünceden yana olduğunu öğretemediği için…
Sonuçta da iyicesine kopmuştur halk; HALK sözcüğünü taşıyan bu partiden… Karşıtları da çıkmıştır, 1923’den beri bekledikleri pusudan…
29 Mart sonrasında da sandıktan çıkacaktır RTE’li AKP; kuşkusuz BAYKAL’lı CHP’nin beceriksizliği nedeniyle…
YORUMLAR