Umut… 

Umut… 

ABONE OL
25 Kasım 2021 12:08
Umut… 
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bir öğretmenler günü de coşkuyla kutlandı. Hep özel günler zaten coşkuyla kutlanmıyor mu?

Özel günler, haftalar…

Ya, medyada kınım kınım kınanıyor ya da körler sağırlar birbirini ağırlayıp eller havaya kıvamında günü kurtarıyoruz…

İyi de hayatımızda değişen bir şey ya da yaptırımımız oluyor mu?

Bence,  hepsi hikâye.

Yine kadınlar, çocuklar, hayvanlar kısacası masum olan bütün canlılar katlediliyor ve özgürlükleri kısıtlanmaya devam ediliyor.

Öğretmenler eskiden mesai sonrası pazarda meyve sebze satarken, şimdi de özel dersler… ne bileyim… özel kurumlar da gizli saklı çalışmaya devam ediyor.

Anlayacağınız herkes gibi öğretmenlerinde ekonomik sıkıntısı devam ederken, sadece yan dal işlerinin şekli değişiyor.

Bu arada hakkımızı aramaya çalışırken de nedense yanlış zamanlar da ve yanlış konular üzerine birden bire sokaklara dökülmeye başlıyoruz.

Sahi… Atalarımıza, şehitlerimize küfredilirken, vatanımızın her karışı satılırken, ekonominin altüst olmaya başladığında, salgında küçük esnafa kimsenin yardım etmediğini görürken, meşhur ekonomi paketlerin halkı ezim ezdiğini bilirken bu yürüyen insanlar neredeydi?

Şimdi ne değişti? Kim sokağa dökülme emrini verdi? Bence sokağa dökülmeden önce oyunuza sahip çıkın yeter…

Şimdi sizlere Meksika Devriminden söz etmek istiyorum.

 20 Kasım 1910’da, ülkenin “ezeli ve ebedi” diktatörü (1876’dan itibaren tam 34 yıl!) Porfirio Díaz’ı devirip, yerine gerçek seçimlere dayalı bir rejim kurmayı hedefleyen Meksika Devrimi başladı. Meksika Devrimi, anayasa ve meşrutiyet çağrısıyla yakın tarihlerde yaşanan 1908 Osmanlı İnkılâbı ve hatta İran, Rus, Çin devrimleriyle benzeşse de, kentlerin ağırlıkta olduğu bu hareketlerden köylülerin liderlik ettiği bir devrim olmasıyla ayrılıyordu. İlk isyan çağrısından dört yıl sonra 6 Aralık 1914’te başkent Mexico’ya giren isyancıların önünde yürüyen sekiz “general”in hiçbirinin askerlikle ilgisi yoktu. Köylü, öğrenci, sığır hırsızı, köy öğretmeni, seyis, haydut ve makinisttiler. Fakat kuzeyde Pancho Villa, güneyde Zapata önderliğinde birleşen; aralarında profesör, avukat, doktor, gazeteci bulunmayan bu güç, başta kimsenin hesaba katmadığı, hatta isyan çağrısı yapanları bile şaşırtan bir tarih yazdı.

1900’lerde Meksika, devasa topraklarında bir avuç senyörün inanılmaz bir zenginlik, o topraklarda ter döken köylü kitlelerinin ise inanılmaz bir yoksulluk içinde yaşadığı bir ülkeydi. Değişim talepleri yükselse de rejim, 200 kişinin öldüğü 1907 tekstil grevinde olduğu gibi bu taleplere yoğun bir baskıyla cevap veriyordu. 1905’te kurulan Meksika Liberal Partisi, ilk defa bu talepleri radikal bir reform programında birleştirdi: Sekiz saatlik işgünü, asgari ücret, çocukların çalıştırılmaması, ekilmeyen toprakların dağıtılması ve kırsal bir bankanın kurulmasını istiyorlardı. 1908’de Díaz’ın nihayet halkın seçme hakkını kullanabileceğini açıklamasının ardındansa Francisco Madero tarih sahnesine çıktı. Kuzeyli, toprak sahibi bir aileden gelen Madero, göstermelik seçimlerle 6 defa kendisini seçtiren “başkan baba”nın artık buna bir son vermesi için Mayıs 1909’da “Yeniden Seçilmeye Karşı Parti”yi kurdu, hatta bu uğurda bir süre hapiste yattı. Yine de “yeniden seçilmeyi” engelleyemedi: Haziran 1910’da Díaz 7. defa başkan oldu. Ama yıllardır yaprak kımıldamayan ülkede nihayet bir olay patlak verdi. Seçimlerin hileli olduğunu ilan eden Madero, 20 Kasım’da halkı elde silah, diktatöre karşı ayaklanmaya çağırdı.

Madero’nun çağrısı üzerine yerel isyanlar patlak vermeye başladı. Kuzeyde Pascual Orozco ve Pancho Villa, haydutların, sığır çobanlarının, işsiz madencilerin başına geçtiler, Kuzey Amerikalı mülk sahiplerini hedef alan bir ayaklanma başlattılar. Güneyde ise bir başkası vardı. Annenecuilco köyü sakinleri, bölgenin namlı vahşi at terbiyecisi Emiliano Zapata’yı, komünal toprakların savunulmasıyla yükümlü yerel konseyin başkanı seçmişlerdi. Orozco ve Villa, ABD sınırındaki Ciudad Jimenez kasabasını ele geçirdiler. Zapata ise başkente doğru yürüyordu. Evet, Madero halkı ayaklanmaya çağırmıştı ama işe köylülerin ağırlıklarını koymalarını beklemiyordu. İlerleyen yıllarda köprünün altından çok sular aktı, Villa ve Zapata gibi devrimciler bir zamanlar birlikte hareket ettikleri liderlerce öldürüldü. Ama devrimin üzerine konan bu güçlerin sonu da farklı olmadı…

Artık devrimin izleri büyük oranda silinse de Meksika’yı sarsan bu efsaneler hâlâ dilden dile dolaşıyor; ruhları çağrılıp onlarla konuşuluyor; devrimin liderlerinin kendileri için ne ifade ettiğini sorduğunuzda alınan cevap “Umut” oluyor.

Umut!

Bir toplum umudunu kaybetmeye başladığında saatli bomba gibidir ve belki de 34 yıl beklemeye tahammülü kalmamış bir toplum, gerçekten emir almadan sokaklara dökülmeye başladı kim bilir?

Ancak Türkiye’de gerçek bir değişim olacağı kesin ve çok zor günlerin bizi beklediği ortada.

Bütün yazdıklarım tarih sayfalarında çoktan yerini almış belgeler, kıssadan hisse çıkarılabiliyorsa ne ala…

Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın!

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP