Sandık yurttaşlık ödevi (mi?)

ABONE OL
11 Mayıs 2022 08:51
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Oktay EROL

Son açıklanan “konut edinme” koşulları “yine” dar gelirli yurttaşı sevindirmek için değil, yüklenicilerin ellerinde birikmiş beton yapıların birkaç anaparadarın eline geçmesi için oluşturulmuş bir uygulamadır!

Dar gelirlileri onca köşeye sıkıştırmanın ardından, gelecekte “yeni bir” yaşam pahalılığı/ enflasyon anlamına gelecek bir yapılanma…

Bu yurdun insanlarının dört çeyrekten üçünün asgari ücret ya da altında gelirle yaşamını sürdürüp, bir çeyreğinin sokakları/ avmleri/ dinlence kentlerini doldurduğu bir ülkede, “on yıl vadeli, sıfırdoksandokuz faizle konut kredisi vereceğiz” demenin emekçi için tuzaktan başka bir anlama gelmeyeceğini, dar gelirli için ulaşılmaz rakamlarda olan “konut fiyatlarının” biraz daha yükseleceğini öngörmeyen olmamalı…

Bunun benzerini covidli/ piyasaların durma noktasına geldiği/ beyaz-kahverengi eşyanın eritilemediği/ konutların ellerde şiştiği günlerde, daha iki yıl önce yaşadık; kamu bankalarına ucuz kredi kapıları açtırılmasının ardından piyasada “yükselmeyen” ürün kalmamıştı; aynısını yaşayacağız!

***

Bu ya da benzer yirmi yıldır yaşananları konuştuğumuz tanıdıklar arasında “tamam, iktidar bunu yapıyor, alım gücünü yok etti, emekçinin geçimini zorlaştırdı, ekonomi alt/ üst oldu, işsizlik büyüdü de; bunu iktidardan başka düzeltecek kim var söyle” diyenler olmuyor değil; “bir dene” demekte kurtuluş olmuyor!

Öyle ki, “dene bir” dediklerimiz, son yerel seçimlerde “muhalefetin” kazandığı anakent belediyelerinin içinde bulunduğu/ gerçekleştirdiği durumları anımsatıyor!

Örneğin, yaşadığım kent Adana’da, “Başkan Karalar dönemini Hüseyin Sözlü döneminden ayıracak ne yaşanıyor” demek herkes gibi, üstelik desteklemiş biri olarak “hakkım” olduğunu düşünüyorum!

Yerel yönetimlerde gösterilecek “başarı/ gelişim”, kimsenin yadsıyamayacağı bir olgu olduğunca, “iktidarın” daha işin başında “sizi topal örmek yapacağız, başkan olsanız da meclis çoğunluğu bizde” demesi daha “o gün” unutturulmuştu bile!

Belediyelerin birçoğu gereken desteği alamıyor, kredi çıkaramıyor, çıkan kredilere izin alamıyor; bunlar dile getirilmiş olsa bile “iktidar” yasal noktalar ortaya koyabiliyor!

***

“Muhalefetin” kendini kanıtlamak, ne yapabileceğini göstermek için elinde bulunan en güçlü etmen olan “yerel yönetimler”, ne yazık ki yurdun birçok yerinde yurttaşın/ dar gelirlinin yaşadığı burukluğu gidermekten öte, üzerine yeni burukluklar ekledi!

“Muhalefetten” gelebilecek tepkilere, “kentinizin bulunduğu il/ ilçe örgütlerinize bir kez uğrayın” diyebilirim; halk/ örgüt/ yerel yönetim arasındaki eşgüdüm nasılmış, nasıl işliyormuş, hoşnutluk ölçüsü neymiş bir görsünler bakalım!

Önümüzde cumhurbaşkanlığı seçimi var, “iktidar” onca yaşattıklarına karşın “ilk sıradan/ ikinciye” inmese de belli bir destek yitimiyle karşı karşıya, yurttaş “muhalefette” somut bir şeyler görmek istiyor, yerel yönetimler bu verimi gösteremedi, yapılan araştırmalar “kararsızların” büyüklüğünü ortaya koyuyor…

Işıklarda uyusun, Levent Kırca’nın dediği gibi, “n’olacak şimdi?”

***

Bugün, demokrasinin gelişmiş olduğu ülkelerde seçime katılma oranı yüzde elliyi bulduğunda “sevinilmesine” karşın, bizim gibi az gelişmiş ya da gelişmekte olan ya da geliştirilmemiş ülkelerde yüzde seksen olduğunda “neden geçmiş seçimden daha az” diye sorgulanır!

Her yurttaşın seçim zamanı sandığa gitmesi, partilerden birine oy vermesi “yurttaşlık ödevi” sayılır!

Bazı dönemlerde, sandığa gitmemek, her hangi bir partiyi seçmemek “cezalandırılmıştır” bile!

Öyle ya…

Ülkemizde uygulanan “seçim sistemini” beğenmeme hakkı yokmuş gibi, “genel başkan diktatörlüğünün” oluşturduğu “aday listelerini” onaylamak zorunluymuş gibi, partilinin seçmediği adaya oy vermesi gerekliymiş gibi…

Bu olgu “yurttaşlık ödevi” olmaktan öte bir sorun…

Yurttaşın özgür istencine göre oy vermesi için adayını belirlemeli, desteğini verebilmeli, gerektiğinde kapısını çalabilmeli/ ulaşabilmeli/ hesap sorabilmeli…

Bugün, kendini “sosyal demokrat” sayan partiler içinde bile, bunu yapan yok!

***

Sona geldim…

Yurttaşa pazarın, ekonominin, yaşamın, alım gücünün “ne” olduğunu kimsenin anlatmasına gerek yok; öyle kalabalık, uydurulmuş sözcük öbekleriyle kandırılmaktan bıktı artık!

“İktidar” istediğince durumu iyileştireceğini, alım gücünde düzenlemeler yapacağını, çalışanları enflasyon altında ezdirmeyeceğini anlatsın/ dursun; yurttaş, bu koşullarda ne bir konut, ne bir araç, ne bir yazlık, ne bir yaylalık alamayacağını, dinlenceye çıkamayacağı görmeyecek biçimde değil!

Bu arada, “muhalefetin” yerel yönetimlerdeki bocalayışının, umut olamayışının da bilincinde…

Şimdi burada “yurttaşlık ödevi” ortaya çıkıyor; “iktidardan” hoşnut değil, “muhalefette” ışık görmüyor!

Yurttaşın, “oyundan” başka kendinin olan bir şey olmayınca; “oyunu” en iyi biçimde değerlendirmek zorunda, “yurttaşlık ödevleri” arasında “sandığa gitmemenin” de olduğunu bilmeli!

“Bu görevlendirmede payım olsun istemiyorum” diyebilmeli…

 

10052022

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP