Klavyeyi fırlatmama az kaldı!

ABONE OL
24 Mayıs 2022 09:07
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Oktay EROL

“Sokağa çıkmak istemiyorum, çıksam can sıkıntısından kurtulamıyorum, acı çekiyorum” dedi, iki çocuk babası asgari ücretle yaşamını sürdürmeye çalışan emekçi.

Bir yattığını biliyordu, bir da uyuşuk beyinle kalktığını…

Gündüz gözüyle tüm yaşadıkları can sıkıcıydı; “eşek gibi çalışıyorum” dedi. İlerisini düşünmek bile istemiyordu. Eşini diyordu, çocuklarını diyordu, onların temel gereksinmelerini diyordu, kış bitti/ yazlık eksiklerini diyordu…

Yaşama bu denli yabancılaşmasında eli/ yüzü/ günü/ kazancı olanlara bir kızdı ki içinden; yine bu sabah gelen ekmek zammını, çay zammını, şeker zammını, akla gelecek her şeyde geceden/ sabaha değişen ederlere Çukurova’nın dağlarını/ ovalarını/ yaşam alanlarını sarsarcasına “içinden geldiği” gibi bağırdı/ çağırdı…

“Canım sıkılıyor, yemelere yetemiyorum, çocuklarımı doyurmakta zorlanıyorum” dedi, bir de…

Sokakta yürüyor muydu, koşuyor muydu, gülüyor muydu belirsiz; dokunsalar ağlayacaktı!

***

Geçtiğimiz günlerde Fox TV’de yaşandı anımsıyorsunuz…

Selçuk Tepeli’nin sunumunu, yorumunu katarak anlattığı haberleri hep önemsedim…

Ta başından bu yana “ben kimim ki, patron sizsiniz” üzerine yoğunlaşıyordu!

Herkesin anlayabileceği/ herkesin duyabileceği biçimde, mimiklerini kullanarak anlattığı olaylarda tutarlılığını/ duyarlılığını düşünürüm.

Günlerdir işlediği bir konu vardı, tarım alanlarının sanayi için bozulmasına karşı bir gündem oluşturmaya çalışıyordu; ekili tarlayı gösteriyordu, boş bıraktırılan yerleri gösteriyordu, ekili alanların sökülmesini gösteriyordu, üreticinin yalnızlaştığını gösteriyordu/ çığlığı gösteriyordu…

O bildiğimiz, o izlediğimiz, o duyarlılıklarını önemsediğimiz Tepeli, yaşananlar karşısında bu denli umursamaz olunmasına “sonunda” tepki gösterdi!

Notlar yazılı dosya kağıtlarını fırlattı, masayı yumrukladı, bardağı tokatladı, o alanı terk etti!

***

Pazar günü “pazar yerini” dolaştım…

Haziran ayı yaklaşmasına karşın domates, hıyar dışında ederi düşen meyve/ sebze bulamıyorsunuz!

Artık etiketler iyice küçük “yarım kilo” yazısına alıştı!

Tüketiciler “taneyle” sebze/ meyve alışını öğrendi!

Gelin alışmayın, gelin öğrenmeyin!

Tepeli’nin “patron sizsiniz” dediği tüketici/ emekçi/ dar gelirli/ emekli alıştırıldı/ öğrendirildi!

Pazardaki yüzlerin/ gözlerin içinde bulunduğu zorluğu/ bungunluğu/ bitmişliği ancak şu an “iktidarın” yanında olanlar görmez/ inanmaz/ umursamaz!

Tribünleri, alanları dolduranların gözlerindeki “ışıltıyı” yadsımayalım/ yok saymayalım, tamam; ancak o ışıltıların “hak edilmesini” politikacılardan istemenin “hak” olduğunu da bilelim!

***

Hep “iktidarın” sokağa inemediğinden, kapalı alanlarda üç/ beş doymuşla yaptığı toplantılardan söz ediyoruz!

Sokağın içinde bulunduğu durumu umursamadan/ çıkış yolu arama girişimi bulunmadan “iktidarın” sokaktaki işinin zor olduğu ortaya çıktı.

AKP’li Binali Yıldırım, Konya gezisinde, küçük bir partili gruba konuşuyor; hükümetin neler yaptığını, neler yapacağını, nasıl yurttaşın yanında olduğunu, enflasyondan insanları nasıl koruduğunu, ülkeyi nerelere dek taşıdıklarını anlatıyor olmalıydı ki; bu güne değin AKP’ye oyunu vermiş, yeri geldiğinde gecesini gündüz etmiş bir partili suskunluğunu durduramadı, içinden geleni/ yaşadıklarını/ zorluklarını dışarı vurdu. Şunları söyledi:

“Başkanım ekonomi/ ekonomi… Millet vallahi perişan. 20 senedir size oy veriyorum. Bir AK Partili olarak söylüyorum şu ekonomiye bir el atın. Vallahi millet perişan…”

Bunları bolca duyacağımız kanısındayım!

***

Emekçi de, dar gelirli de, AKP’li de, çalışan da, çiftçi de, işsiz genç de,  en kadını da, çocuklar da AKP’li seçmenin dediği gibi “perişan”!

Ekonominin dışındaki konuları gündemde tutmaya çalışarak/ yapay tartışmalar oluşturarak, yurttaşın yaşamında “en son” sıraya gelecek konuları kazıyarak bir sonuca varılmasının olanaksızlığı bilinsin artık!

Devletin kurumu Tüik’in “açlık sınırı” verisi nedir biliyor musunuz? Asgari ücretin yüzde yirmibeş üzerinde! Emekli maaşının iki katından fazla! Peki, sizin konuştuğunuz, yurttaşın “anladığını” sandığınız, her beceriksizlikte “dışarıdan” sorumlu/ suçlu aradığınız açıklamaların anlamı ne?

Şimdi tuttular Abdülhamit’i konuşuyor, benzerlikleri tartışıyorlar,  yalnızlıkları ileri sürüyorlar!

Yapmayın; can sıkmayı, can yakmayı körüklüyorsunuz!

***

Benim anladığım şu:

Sokağa çıktığınızda insanların sevincine mi tanık oluyorsunuz, bezginliğine/ en küçük bir olguda sinirlerinin tepinmesine mi?

Emekliye sorun önce isterseniz, ya da işsizlikle sınanan gençliğe sorun, akşamdan sabaha değişen ederlere ulaşamayan yurttaşa sorun bakalım/ ev kadına sorun, buğday hasadını bekleyen çiftçiye sorun, ekim alan sanayiye açılan üreticiye sorun…

Sonra tutun bilim insanlarına, bu yurdu/ insanlarını seven ekonomistlere sorun bakalım, bu yurdu/ insanlarını gelecekte neler bekliyor, öğrenin!

Klavyeyi fırlatmama az kaldı!

230522

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP