Gözümüzden kaçmayanlar

Gözümüzden kaçmayanlar

ABONE OL
13 Ekim 2021 13:32
Gözümüzden kaçmayanlar
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Dünya’nın üzerinde yaşayanların bir bölümü; talancı, yalancı, dolancı ve hep “Rab bana, hep bana” bencili olsa da… Kuşkusuz diğer bölümü; “koruyalım onu, yarını düşünelim, bizden sonraki nesillere de kalsın yaşanabilir bir Doğa, yoksa tezden görürüz ölümü” diyen duyarlı insanlardan oluşuyor hiç kuşkusuz.

İşte Dünya, Doğa için kaygılanan, duyarlı insanlar; 1971 yılında, İran’ın Ramsar kentinde, 2 Şubat gününde, sulak alanların korunmasını ve sürdürülebilir kullanımını sağlamayı amaçlayan bir sözleşme imzalamışlar. Elbette ki bu sözleşmeye ülkemiz de imzayı basmış; sulak alanları koruyacağım diyerek, örneğin Didim’le, Milas ilçeleri arasındaki Bafa Gölü’nün kıyısına da “RAMSAR SÖZLEŞMESİ bağlamında BAFA GÖLÜ koruma altına alınmıştır” yazılı bir tabela asmış. Dosta da, düşmana da duyurmuş; göl ve çevresinin korunacağına, doğal yapısına dokunulmayacağına ilişkin kararını…

Bizim toplumumuzda söz bir, dönmek iki… Sulak alanları korumak mı? Ama ne gezer? Bafa gölü çevresinde; emlakçılar gezer, yap-satçılar gezer. Para hırsı, doyumsuzluk, aç gözlülük; tüm yasaları, verilen sözleri ezer.

Gölün çevresinde arazi satışlarını durdurabilene, emlakçıların toprak satışını engelleyebilene aşk olsun! Olsa da gölün kıyısında “sulak alanlar korunacaktır” yazılı koskocaman tabela ve yaşama geçirilmiş olsa da tüm Dünya’da bu koruma andının sözleşmesi RAMSAR… Ne yazık ki ülkemizde Doğa dostları çok karamsar. Çünkü ne sözleşmeye uyan, ne de sözleşme uygulanıyor mu diye Göl çevresini koruyup, kollayan etkili-yetkili-resmi görevli, hiç kimsecikler yok. Ne var? Emlakçı tabelaları var. Bir de ne var? Yapılacak inşaatlara beton üretecek bir tesis var. Emlakçı tabelalarının toprağa çakılmasının ardından, hemen konuşlanmış yolun kıyısına yakın… Doğa dostları kıvrana dursun; aman ne olur Doğa’yı ve özellikle de sulak alanları özenle sakın diye… Her şey boşuna… Nasıl ki yapılaşma uğruna ekilecek bir karış toprak bırakmadılar, bu gidişle ülkede içilecek su bulmak bile hiç kolay olmayacak.

Kalmayınca da bakalım insan türü nelerle beslenecek? Uzakdoğulular gibi açlığını bastırmak için ne bulursa yoksa onları mı yiyecek? Örneğin Japonlar gibi…

Bursa’da Haziran-Temmuz ayları Bursa’da ipekböceği dönemidir. Kozayı ören böcek, kozayı delmeden önce, kaynak sularda haşlanır, üzerindeki ipek alınır ve içindeki haşlanmış böcekler de tavuklara yem diye verilir. İşte bu aylarda haşlanmış böcekleri yiyen tavukların yumurtası kokar ve biz de Haziran-Temmuz ve hatta Ağustos aylarında hiç yumurta yemezdik; böceğin tadı ve kokusu sindiği için yumurtalara…

Oysa Japonya’da, ipekböceğinin anayurdu Japonya’da; bu böcekleri haşlayıp, kağıt bardaklarda sokaklarda satıyorlar atıştırmalık niyetine… Bizim ülkemizde halk sokaklarda satılan haşlanmış mısır tanelerini nasıl keyifle dolduruyorsa midesine, bu GDO’lu mudur, nedir diye hiç düşünmeden, tüketiyorsa iştahla… İşte Japonlar da bu böcekleri benzeri bir iştahla tüketiyorlar.

Yokluk böyle bir şey ne yazık ki… Tokluk için neler, neler yediriyor insana?

Tokluk demişken; son yıllarda et yemeğe sakınıyoruz, et bize dert getirecek diye korkuyoruz. Bu korkunun etkisiyle ansızın düşüveriyor usuma; bir kaç yıl öncesinin Başbakanı Davutoğlu ve zevcesi Sare…

Üstelik de bu nisa, Tıp Fakültesi’nde okumuş bir hekim… Ama cehalet olmuş bünyesine hakim… Der dururdu ya çocuklarınızı aşılattırmayın ! Oysa bugünlerde “kamu spotu” etiketli duyurular yapılıyor televizyonlarda “aşılanın” içerikli…

Hay kulakların çınlasın emi Davutoğlu Sare hekim; aşılattırmayın diyerek, halkın çocuklarını telef mi ettirecektin?

Neyse ki refikinle birlikte çekip, gittin kamusal alandan… Kurtuldu bebeler çağdışı telkinlerinden…

Herkese geçmiş olsun… Diyecektik ama diyemiyoruz. Çünkü o günlerdeki sözlerin ya da ekilmiş cehalet tohumlarının etkisiyle, bugün pek çok yurttaş küresel salgına karşı en önemli koruyucu araç olan aşıdan kaçınıyor, aşı olmaktan sakınıyor ne yazık ki… Ve yine ne yazık ki hastanelerin yoğun bakım servislerinde de aşılanmaktan kaçınan gençler yaşama döndürülmeye çalışılıyor. Belki pek çokları şu tarihsel gerçeği bilmiyor; 1918 yılında ortaya çıkan İspanyol Gribi salgınını ve bu salgınının da hedefindeki gençleri… Aman, aman sakının kendinizi; şu Covid 19 da sanki bu günlerde gençleri daha çok seviyor gibi…

Bana bir şey olmaz umursamazlığını bırakın; tez günde aşılanın, yoksa Covid 19 eşliğinde, Ölüm Meleği olur peşinizde…

 Didim

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP