Eskiden “yanlış iş” yaptığında yüzü kızaranlar…
  • OLAY NET
  • Yazarlar
  • Eskiden “yanlış iş” yaptığında yüzü kızaranlar…

Eskiden “yanlış iş” yaptığında yüzü kızaranlar…

ABONE OL
12 Ekim 2021 06:55
Eskiden “yanlış iş” yaptığında yüzü kızaranlar…
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Geçtiğimiz günlerde, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, çok güzel bir tümce kullandı. Bir süredir gündemde konuşulan “sözleri” gibi konuşulsun, tartışılsın, sorgulansın isterdim; yapılmadı!

“Neden, nasıl böyle olduk” sorusu her yanıtlanmaya çalışıldığında, ellerin/ gözlerin içten pazarlıklı davranışların nasıl doruk yaptığına tanık olsa da; hiç birinin sağduyulu biçimde tartışılmadığını gördüm.

Hep bir üstü kapatılmaya çalışılan olaylar, hep bir görmezden gelinen yüzler, hep bir “benim hırsızım senin hırsızından iyi” sözler, hep bir “senin vurguncun daha acımasız” bakışlar düşünce durağımızda yer buldu!

Erbaş şöyle diyordu:

“Eskiden yanlış iş yaptığında yüzü kızaran bir Müslüman, dünyevileşme sürecine girdikten sonra yüzü kızarmamaya, utanmamaya başladı.”

***

“Yüz kızarma” konusu, özellikle yapılan “yanlış” nedeniyle oluşması bir “insan” olma olgusudur!

Size ödünç verilen değerleri, kimseye “sormadan/ değerlendirmesini” yapmadan elden çıkarın örneğin!

İnsanlar yoksulluk içerisinde kıvranırken, her gün yeni bir sorunla boğuşurken, üretim kanalları tıkanırken ülkede bunlar yaşanmıyormuş gibi şatafatlı/ savurgan/ konfor içerisinde yaşamayı sürdürün örneğin,

Gözlerinizin önünde emeğe darbeler indirilirken, düşünenlerin karşısına barikatlar döşenirken, doymak için uğraş verenlerin kepenkleri kilitlenirken “mutlu olmaktan” söz edin örneğin,

Herkese görevinin gereklerini yapması için öğütler verirken, alanı olmayan konularda/ gündemi karartmak için çaba harcayın örneğin…

Tüm bunlar “yüz kızarması” konusunda etmenler değil mi?

Bunların yapanların “eskiden” yüzü kızarırdı, doğru; peki, son yıllarda kim/ ne yaptı da bu duygular/ bu davranışlar ortadan kalktı?

***

Öyle her hangi bir inanca mal etmek yerine, “insanın/ insanca” tutumu olarak değerlendiriyorum “yüz kızarmayı”…

Kimi “yüzü kızarınca” başını yere eğer, kimi yüzünü başka yöne çevirir, kimi ellerinin arasında gizler, kimi bulunduğu görevden ayrılır; tüm bunlar bir yanlışın arkasından yapılsa da “erdemdir”!

Son yirmi yılda hangisini saymalıyım, hangisini sorgulamalıyım, hangisini düşünmeliyim ki?

Mutlaka duymuşsunuzdur, hakkında yolsuzluk soruşturması başlatılan Avusturya Başbakanı Sebastian Kurz görevinden istifa etti. Soruşturma konusu olan, “Kurz’un da aralarında bulunduğu 10’a yakın kişinin 2016-2018’de Maliye Bakanlığı bütçesini kullanarak bir gazete ile düşünce kuruluşuna daha fazla reklam vermek” bize hiç de yabancı değil!

Bizde çelik kasalar, para sayma makineleri, otuz milyoncuk gibi konuşmalarda adı geçenlerin hiç biri sorulamadı/ sorgulanamadı, kimi ödüllendirildi bile!

Son yirmi yılda kaç tren kazası oldu, kaç maden ocağında patlama oldu, bunlar kaç yaşamın sona ermesine neden oldu, bunlardan dolayı “yüzü kızarıp da” bulunduğu koltuğu bırakan/ haydi “bırakamadı” diyelim,  yaşamını yitirenler için tüm araştırmaları eksiksizce yürüten “birilerine” denk geldiniz mi?

Bundan altı yıl önce, Ankara Tren Garı’nda yüzüç kişinin yaşamını yitirmesine neden olan IŞİD’li canlı bombanın sorumlularına ilişkin “karanlık” sürerken, anmak için toplananlar dağıtılmaya çalışıldı.

Toplananlar arasında yaşamını yitirenlerin yakınları olduğu gibi, bu yaşanan olaya tepki gösteren politikacılar, sivil toplum örgütleri de vardı!

Yaşanan yıldırının sorumluları, cana kıyılmasına neden olan etmenleri, sonrasında yapılacak araştırmaları savsaklayanların “yüzleri eğilmesi/ yüzleri gözlere bakmaması” gerekirken, anmak isteyenlerin “utanması/ alandan uzaklaşması” isteniyor; ilginç değil mi?

***

“Yanlış” yapmak değil, “yanlıştan” ders çıkarmamak/ yinelenmesinde “yüzü kızarmamak” asıl sorun!

Erbaş’ın dediği gibi, insanların “dünyevileşme sürecine girdikten sonra yüzü kızarmamaya, utanmamaya başladı” son yıllarda!

Bunda “iktidar” kadar, kurumunun da “etken” olduğunu savsaklaması ilginç!

Sokaklarda geçim sıkıntısıyla birlikte, yaşanan şiddet olayları/ bunların yargı sürecindeki işleyiş neden Cuma söylevlerinin gündemi olmadı hiç!

Bu yurdun genç nüfusunun yüzde yirmibeşi işsizken, on kişilik “aramalara” binlerce genç kuyruk olurken bunca lüks/ saray yaşamı seviciliği konuşulmaya gerek görülmedi hiç!

Son model araçlarla yurttaşın arasında yolculuk yapmanın “tanımı” yapılmadı hiç!

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın tümcesi, her yerde dile gelmeliydi, konuşulmalıydı, tartışılmalıydı, sorgulanmalıydı…

“Cumhuriyet’in ilk yıllarında camilerin ot deposu yapıldığını ileri sürmesi” ne denli önemsenmişse/ ilgilenilmişse/ tartışılma gereği duyulmuşsa, en az o denli “eskiden yanlış iş yapanın yüzü kızarırdı”  konuşulmalıydı!

Bu “erdem” yaşamalıydı!

111021

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP