Mekin ŞAHİN
‘’1917 Ekim Devrimi ile iktidara gelen Vladimir Lenin önderliğindeki Bolşevikler tarafından 1922 yılında kurulan SSCB, Soğuk Savaş sürecinde Amerika Birleşik Devletleri’nin karşısında önemli bir güç konumunda idi. 1980’li yıllarda dünya genelinde sanayi üretim hacminin %16,5’lik kısmını yaparak 2. sırada, millî gelir açısından da dünya genelinde %3,4’lük payla 7. sırada yer alıyordu. 1985 yılında iktidara gelen Mihail Gorbaçov’un başlattığı Glasnost ve Perestroyka denilen ve 6 yıl süren reformların ardından 1991 yılının sonunda Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği resmen dağıldı. Birliğin dağılmasıyla bağımsızlığını ilan eden 15 cumhuriyetten 12’si bir araya gelerek Bağımsız Devletler Topluluğu’nu oluşturdu. Sonra bağımsız devletler topluluğu dağıldı. Gorbaçov, Sovyet sisteminde değişimi ifade eden iki önemli kavram üretti: “Perestroyka ve Glasnost”. Perestroyka, yeniden yapılanmak, glanost da yönetimde şeffaflık anlamlarına gelmekteydi. Yeniden yapılanma ile Sovyet ekonomik sisteminin Uyguladığı merkeziyetçi yapıyı değiştirmek ve piyasa ekonomisini oluşturmaktı.
Glanost kavramıyla sembolize edilen de bu mekanizmayı oluştururken toplumun da desteğini alabilmekti. Önce sosyalizmin restorasyonu olarak başlayan süreç zamanla kapitalizmin uygulamaya konulması şekline dönüştü.’’
1922 yılında kurulan SSCB devleti, öngörüsüz ve değişim-dönüşümü sağlamaktan yoksun devlet başkanı yüzünden dağıldı ve yıkıldı.
16 Mart 1920’de İtilaf Devletleri’nin İstanbul’u işgal edip bazı milletvekillerini tutuklayarak sürgüne göndermesi sonucunda İstanbul’daki Meclis-i Mebûsan’ın kapanmasıyla, Mustafa Kemal önderliğinde 23 Nisan 1920 tarihinde Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi kuruldu.
TBMM ve Mustafa Kemal önderliğinde işgalci kuvvetlere karşı yapılan Kurtuluş Savaşı (1919-1922) başarıya ulaştı. 1 Kasım 1922 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından saltanatın kaldırıldı, Osmanlı feodalizmi ve Osmanlı devleti tarihe karıştı. Cumhuriyet 29 Ekim 1923’te ilan edildi. Mustafa Kemal ilk cumhurbaşkanı oldu.
3 Mart 1924’te hilafetin kaldırılıp Osmanlı Hanedanı’nın yurt dışına sürgün edilmesinden sonra, çağdaş Türkiye’nin oluşumunda önemli yer tutacak olan bir dizi devrim gerçekleştirildi.
Hedefi tam bağımsız Türkiye olan cumhuriyet Anadolu topraklarında uluslaşma sürecine hız verdi. Kuruluş tarihinden bugüne 101 yıl geçti. Ülkede çok şey yaşandı.
1950 sonrası emperyalist sisteme giriş yapan Türkiye; krizlerden, darbelerden ve üretim sisteminin zaaflarından bir türlü kendini kurtaramadı. Dini inancın devlet yönetim sistemini biçim vermesine karşı olan Türkiye Cumhuriyeti devleti laik devlet olma özelliğine sıkı sıkıya bağlı kaldı. 2002 yılından itibaren kuruluş hedefleri başta olmak üzere laik devlet özelliğini kaybetmeye başladı. 12 Eylül darbesiyle başlatılan Türk-İslam sentezi; ılımlı İslam kapılarını sonuna kadar açarak, emperyalizme hizmet edecek hükümet silsilesiyle yol ayrımına getirdi. BOP hedefinin Türkiye’de vücut bulacağa döneme doğru hızla götürülüyor. Bu sürecin işletilme biçimine baktığımızda Gorboçav’ın ‘’Perestroyka ve Glasnot’’ şeklinde öne çıkardığı yöntemle örtüşüyor.
AKP’nin kuruluş iddiasında 3 Y vardı! Yolsuzluk. Yoksulluk. Yasaklar. Bu üç iddianın gereğini yerine getirerek; adaletli ve şeffaf yönetim getireceğini söyledi ve programına koydu. Bu iddiaları yerine getirdi mi? Tam aksi 22 yıldan beri Türkiye’de yolsuzluk tavan yaptı. Yoksulluk ülkenin 2/3’ne ulaştı. Yasaklar her yanımızı sardı.
İddia ettiği yeni sistemde tek adam hükmü tek belirleyici oldu.
Merkezi yapısı güçlü sistemle Cumhur devleti yönetiliyor. Demokrasi, özgürlük, hak mücadelesi ve siyasi her atılım ‘’düşman’’ kalıbına sokularak yok ediliyor. Tıpkı Gorbaçov gibi. Tıpkı Gorbaçov’un Bağımsız Devletler Topluluğu gibi. Tek fark BDT’da farklı ulusların devletleri ve halkı kısa zamanda örgütlü tepki; kurulan sistemi dağıttı. SSCB yok oldu. Yerine ulus devletler kuruldu!
Türkiye Cumhuriyeti anti-emperyalist kurtuluş savaşı sonrası kuruldu. Yeniden inşa edilirken emperyalist odakların tüm arzularını yok saydı. Kendi halkına güvenen, yukarıdan aşağı feodalizm yerine yeni sistem inşa eden; devrimci öze sahip yönetim tarzını, ekonomik bağımsızlıkla buluşturmak istedi. Daima öngörülü, planlı ve ülke içinde ülke dışında barışı savunan politikalar geliştirdi. Düşmanına düşman oldu. Dostuna dost oldu. Komşularıyla daima barış ve huzura giden ilişkiler kurdu. Paktlar kurdu. Emperyalist odakların sömürgeci politikalarına hiç destek vermedi. Halkını ezen diktatör yöneticilere kucak açmadı. Din ve ırkı devlet yönetiminde ve siyasete alet etmedi, ettirmedi. Kısa zamanda kendi kendine yeterli ülke konumuna geldi. 1950 sonrası devleti yöneten hükümetlerin zaaflarına rağmen üretim sistemini ihracat üzerine oturtarak; kendi kendine yeterli olma hedefini bırakmadı. Ta ki 12 Eylül 1980 askeri darbesine kadar!
12 Eylül 1980 askeri darbesi Türkiye’de yeni sürecin başlatıldığı tarihtir. Kuruluş tarihi sonrası 5 yıllık planlı yatırımlarla Türk ekonomisi hızla gelişti. Ciddi üretim ve istihdam kurumları kurdu. Kendi üretim gücüne güvenerek Kıbrıs barış harekâtı, Haşhaş ekimi vb. emperyalist taleplere başkaldırışı; sağ-sol çatışmasının maksimum seviyeye çıkarılmasına rağmen güçlenmesi emperyalist odakların işine gelmedi. ‘’Bizim çocuklar’’ dedikleri komutanlara askeri darbe yaptırarak Türk-İslam senteziyle Türkiye’yi kuşattılar. AKP hükümeti bu kuşatmanın sonunda doğdu. Hedef 3 Y dediler. Demokratik ve özgürlükçü devlet yönetimi dediler. Aradan 22 yıl geçti. Ne yoksulluk ne yolsuzluk, nede yasaklar yok oldu. Aksine güçlendi ve arttı.
Demokratik devlet yönetimi yerine tek adam yönetimiyle, faşizm devlet yönetimi getirildi.
Bütün süreç BOP’nin Türkiye politikalarının sonucudur! Şimdi ikinci kapı aralanıyor.
Görünürde İsrail’le; Gazze, Lübnan, İran ve Suriye üzerinde kapı aralandı. 22 Yıl BOP’a hizmet edenler şu an şaşkın ve ne yapacaklarını bilmiyor. Türkiye doğru önderlik yaparak; çevresinde yakılan ateşin ülkeye gelmesini engellemezse tıpkı SSCB olduğu gibi yanan ateş içinde parçalara ayıracaklar.
Bu süreçten kurtuluş ancak emperyalist hedeflere karşı tavır allamakla başlar. Tam bağımsız Türkiye ışığında ülke ve dünyada halkların barışıyla yolunu bulur. Yurtseverlere, solculara, sosyal demokratlara, sosyalistlere ve özgürlükten yana tüm güçlere düşen görev; Tam bağımsız Türkiye çatısı altında buluşmak ve birleşmektir. 22 yıldan beri ülkeyi dalgalar arasına iteleyen AKP hükümetinden erken seçimle kurtulmak acil ihtiyaç haline gelmiştir. Başta CHP olmak üzere tüm demokrasi güçleri kendi içinde kısır tartışmalara son vererek; halkın ve ülkenin kurtuluş reçeteleriyle erken seçim yolunu açan mücadeleye kapı açmalıdır.
Gerisi Teferruat!
Unutulmasın ki Türkiye’nin yaşayacağı felaketlerden hükümet eden partiler kadar muhalefet yapan siyasi partilerde sorumludur! Türkiye’yi parçalayanlar dünyasına, tarihin derinliklerine size de yer ayırır!
YORUMLAR