GİRİŞ
Patagonya’da…. beklide çok yakında bir ormanda.
Deve tellal, pire berber olmuş,
Bilcümle mahlukat, ayıya sulta durmuş…
Derseniz, Nasıl olmuş?…
Ayı buyurmuş
Deve tellal ya, o da duyurmuş
Fareler kanatlanmış
çamlara yuva kurmuş…
Köstebek polis şefi,
Sülükler vergiye memur olmuş.
Sen dinle ben deyim,,, Sen de ben dinleyim…
Fıttırık bir ayı bugünkü hikayemiz…
Özü şu; baştan diyelim: nedir hihai hedefimiz
Ya uyuruz gafletteyiz…kuluz köleyiz…
Ya da adam olur, “biz de varız!” deriz;
Kendimizi; kul ettirmeyiz!…
****
GELİŞME
Sıradan bir ayı;
Nasıl olmuş demeyin
Bulmuş bir dayı;
Olmuş ormana kabadayı!….
Demiş tam da fırsatı!…
Kurmuş otağı, en yüksek tepeye..
Alttan parmak, üstten tokat enseye…
Haber salmış her yere, her bir yana… başlamış veryansına!…
Öfkeyi bal eylemiş… ormanı kul eylemiş..
Sevmemiş azarlamış; sinirlenmiş tokatlamış…
Kimin malı dememiş;
Ne var ne yoksa ormanda… satmış!..
Yandaşa cukka yapmış.
Hiç böylesi gelmemiş bunca zamana kadar…
Ne yasa, ne anayasa; durduramamış onu;
Tek başına yasalar bile yapmış…
İnadım inat demiş, gerekli emri vermiş:
Emir demiri kesmiş parmaklar kalkıvermiş!….
Sapla saman karışmış, ormanda huzur kaçmış!…
Hiç dinmemiş öfkesi,
kesilmemiş nefesi…
Diniyle, mezhebiyle ırkıyla sayıp dökmüş
ormandaki herkesi…
Ne ormandaki barış ne çevredeki huzur
Umurunda olmamış.
Yandaşı övmüş, kucaklamış öpmüş,
Karşı çıkanlara da ne geldiyse ağzına…
Edep demiş, adap demiş… ar etmemiş;
ardından sayıp dökmüş:
Tasmalı, harami, vandal, serkeş, ateist…
Sözlükler yetmeyince, ek terimler türetmiş…
Çapulcu demiş dövmüş, korumaya teptirmiş,
Terörist demiş yavruya, anasına yuh çektirmiş…
Dayamış sırtını ormanda kim varsa sırtı pek sıfatı ak,
Yetmediğinde dayı, gün be gün artmış sayı,
cülus, bahşiş, ödül, övgüler dağıtarak!…
As-lan; kap-lan; sırt-lan; yıl-an
Almış yanına kim varsa avanak.. koyun, kuzu, ördek, kaz…
Her kim varsa kurnaz; tilk-i; çak-al; atma-ca; kart-al;
Ve; bilumum kıl, tüy yün, vaş-ak ve yavş-ak..
Katmış kervanına…yarı açları… aklı kıt, fikri azları…
Tavş-an, sıç-an; kalpazan, kara kaç-an…
Unutmamış; haylazları, yobazları, aymazları, hırsızları…
Topladığı yandaşa itaati belletmiş…
Kendince, ormandaki sorunları kökten halletmiş.
Keyif almış durumdan, çok da hoşuna gitmiş…
Demiş; benim baş,
Ben baş iken gerekmez ki başka baş!..
İster asar; ister isem keserim…
Her davanın, hem savcısı, hem hakimi… avukatı da benim..
Bu benim yetkim!..
Yetkiyi siz verdiniz;
bilerek isteyerek!…
Ama alamazsınız geri, s
eçim-meçim diyerek!…
***
Ormandaki ahali; hani güce tapar ya…
Güçlünün kucağında, bak-an bile yatar ya!..
Kimi bağnaz inançtan, kimi kaç-ak kazançtan..
Kimi de köprüden geçmek için,
Demiş ayıya Dayı!…
İltifatla yüzlenmiş cesaret bulmuş ayı
Gün olur kaşır olmuş geçmişteki yarayı;
Yarayı azdırınca patlatırmış narayı…
Bugün ağzına geleni der
Yarın inkar edermiş.
Dokununca semer yaraya, koparırmış yaygarayı.
“Kefeni giyip geldik; iman neferleriyiz…
Korkmayız hiçbir şeyden, Bedir’in Aslanı biziz
İki ayyaşın değil; cihadın erleriyiz…
Tanrıdan başkasına, hesap-mesap vermeyiz!…”
Dik durur, diklenmeyiz!..…
Dermiş demesine de,
Bir mekandan diğerine korumasız gidemezmiş!…
Kin eker öfke biçer… inletirmiş ormanı…
Utanıp çekinmezmiş;
Çıkarına kullanırmış, hem imanı hem de yalanı…
.Bir taraftan parmaklar hukuku sayarken hiçe…
Torba torba yasalar, geçiverirmiş gece…
Korunurken yandaşlar, aklanırken hırsızlar…
Sapla saman karışır… yol bulurmuş arsızlar!…
Alkışlar arasında aklanırken yavuz hırsızlar,
Okkanın altına ev sahibi gidermiş!…
“Heyyyt!…” dermiş, “heyyyyt!… nerde adalet!…
“Ne garibin, gurabanın, ne yetimin, fukaranın,
Hakkını yedirmeyiz…
Armudun iyisini, hiç kimseye vermeyiz…”
Avaz avaz söylermiş, cümlede ilk bölümü;
Son bölüme gelince açık etmez; gizlermiş.
Sokak demez, meydan demez,
Bayram demez, seyran demezmiş…
Yaratırmış bir fermanla bin fırsat;…
İnkarla hiç’e sayıp ormanın yarısını;
Öfkeyle haykırırmış bireysel yargısını:
“Ormandaki ahali… İman ehlini seçti…
Yetkilerle donatıp, “vekalet sizde” dedi…”
Öyle basit söylemle tatmin olur mu ayı;
Kendisinden olmayan her dudak kapanmalı
Gereğince verilip ağzının payı
Her kim’se muhalif; susturulmalı,
“Kimsiniz? Necisiniz…? Çoban bile değilsiniz…
İki koyun verseler, kaybeder gelirsiniz!…
İkide bir dikilip hesap deyip durmayın…
Özgürlük, demokrasi, nerde diye sormayın…
Demokrasi bildiğim, özgürlükse verdiğim…
İman ehli arkamda,bir işaretime bakar….
Haydi cihada desem, sokaklar dolar taşar…
Sizlerden istediğim, bir itaat, iki biad…
Çileden çıkarmayın, beni fazla yormayın!…”
*
Günden güne şımarmış….Şımardıkça azıtmış!…
Tepenin; tepesine, tırmandıkça tırmanmış!..
Eylemde, ve söylemde artık sınır kalmamış…
Meydan meydan dolaşıp; öfkeli nutuklarla;
Hukuk…Edep …Cihat…
Fıtrat…İman…Din…
Ne gelirse diline; doğru… yanlış…
Ne gelirse sallarmış;
Sanki herkes aptal da; tek akıl onda varmış!..
*
Dağ, bayır ova aşmış,.. sadık yandaş yaratmış.
Öfke saçmış lkışlatmış; kin kusmuş alkış almış..
Sanki baba malından; cülus-bahşiş dağıtmış…
Sade destan yazmamış; destanlar da yazdırtmış!..…
Bir gün içten bir gün dıştan birine,.. illaki birisine;
Çatıp çatıştırmayı mutlak marifet saymış…
Saymış, dökmüş çarpıtmış dünü; eğmiş bükmüş bugünü…
Kimi çapulcu olmuş, kimi dinsiz edepsiz, ,
Kiminin de adı ayyaşta kalmış..
Her ne var idiyse İyi, güzel, doğru adına;
Silinmiş, örtülmüş, kirlenmiş,
Tahrifatsız, bir tek eser kalmamış..
O güzelim ormanda!…
*
Ormanda; hali-pür-melal anlaşıldı sanırım;
Tek cümleyle sonucu sizlere aktarayım!…
Gün geçtikçe.. temelli; takmaz olmuş kimseyi…
İki kol, iki ayak… iki göz, iki kulak..
Üç makam beş beş de koltuk…
Saray, para, han hamam
Yetmez olmuş ayıya;
Sığmaz olmuş ormana, tepedeki saraya…
Demiş; “yeterince büyüdüm; nam salayım dünyaya…”
İtibarım anılsın, yaptırdığım sarayla!…
*
Dünya kıçını dönmüş!…
Ağzını bırakmışta, başka yeriyle gülmüş!…
İçerde meydan, salon
Dışarıda, kürsü, apron…
Kim gelirse aklına verip veriştirirmiş.
Kendisinden başkası, aptal, çapulcu hain,
Cahil, ataist, müsvedde, zalim…
Yalaka takımından öfkeye alkış almış;
Aldığı alkışları, kendine takdir sanmış.
Kahvaltı dostlarını, baş düşman ilan etmiş…
Tuz bitse, farzımisal, komşuluk hatırına
Kapıyı çalmak için çevredeki dostu bitmiş,
Mangalda kül bırakmazken, demokrasi adına
İki sözünden biri barış ve kardeşlikmiş.
Hukuk adına çok da ileri gitmiş;
Sade dünyaya değil, hukuka ayıp etmiş…
Semer dokununca yaraya
Kumpas olup kutudan çıkıverince dava,
Ta başta; ben savcısıyım demiş.
Kıçıyla gülmesin de ne yapsın dünya;
Başa tac edilmiş gizli tanıklar,
Saraya özel misafir olmuş!…
***
SONUÇ:
Ormanda… Ahalide;
Şüpheler harman olmuş, öfke artmış, git gide…
Homurtular yükselmiş, kıyı, bucak köşede…
“Demokrasi budur dedik;
kabullendik…
Bitmedi ihtiras, dinmedi öfke…
O istedi biz yükselttik!..
Neyi eksik bilemedik..
Ne istedi de vermedik!..
İşin çivisi çıktı!.. Ayı artık azıttı…”
Dışarıda adımız, “tam melez demokrasi;
İşte ortada her şey; “garabetler” ülkesi!…”
Umut işte!…
Kara kara düşünürken ormandaki ahali,,,
Çıkıverir bir doktor… yüklenir o vebali..
Hipokrat yeminiyle; tutulur rapor:
“Çok arttı ayıda anormal davranışlar,
Tuzu biberi oldu; o zamansız alkışlar!.
El salıp geçmek olmaz
zarardan dönülmeli
Tehlikeli gidişe tez elden dur denmeli.
Saray hazır,
Bakarsın bir de havuz yapılır,
Kırmızı mavi sarı üç – beş de balık atılır,
Bunlar neyse de…
Sarık yerine başa, sivri huni takılır,
Balıklara altın para atılır!…
İhmale gelmez… aman;
Tez elden, ve acilen, tedbirler alınmalı
Çok daha geç olmadan,
orman kurtarılmalı.
Havuz, balık, altın…ve ayı
birarada olmamalı!…
Fıttırıktır bu ayı…
Ormandan kovulmalı…”
YAZARLAR
6 saat önceEKONOMİ
1 gün önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önce