Almanya, 2015-2016 yıllarında Avrupa ülkelerinin karşılaştığı göçmen krizi sırasında, ülkeyi yabancı akınına açmasıyla bilinen dönemin başbakanı Angela Merkel’in liderliğinde “iyimserliğin kaynağı” olarak gösterildi.
Merkel’in liderliği ve açık kapı politikası altında ülke 2015-2016 yılları arasında 1,2 milyondan fazla mülteci ve sığınmacıyı kabul etti.
Ancak yasa dışı göçün yeniden yükselişe geçtiği şimdilerde Almanya, kendini farklı bir konumda buluyor.
Bir zamanlar övündüğü “hoş geldin kültürüne” de (Willkommenskultur) sırtını dönmek zorunda kalıyor.
Başbakan Olaf Scholz, Der Spiegel gazetesine verdiği mülakatta, “Almanya’ya düzensiz göçü sınırlandırıyoruz. Çok fazla insan geliyor. Daha fazla insanı, daha hızlı sınır dışı etmeliyiz.” ifadelerini kullandı.
Scholz, Almanya’nın ülkede kalmasına izin verilmeyen göçmenlerin sınır dışı edilmesini hızlandırması gerektiğini dile getirdi.
Bu ifadelerden sadece birkaç gün sonra Alman Kabinesi, sığınmacıların sınır dışı edilme sürecini kolaylaştırmayı amaçlayan bir yasa teklifine onay verdi.
Siyaset bilimci ve SPD Temel Değerler Komisyonu üyesi Michael Bröning, Euronews’e yaptığı açıklamada, “Söylemlerde ve politikada göç rakamlarını düşürme hedefine yönelik kayda değer bir değişiklik var.” diyor ve ekliyor:
“Önerilen adımlar arasında sınır dışı işlemlerinin kolaylaştırılması, insan kaçakçılarına daha ağır yaptırımlar uygulanması, geçici sınır kontrollerinin yeniden tesis edilmesi, menşe ülkelerle daha fazla ikili anlaşma yapılması ve güvenli kabul edilen ülkeler listesinin genişletilmesi yer alıyor. Özetle, Almanya’nın 2015’te tanık olunan benzersiz ‘hoş geldin kültürünün’ sona erdiğine işaret eden ciddi bir politika değişikliğidir.”
Seçim sıkıntılarının ardından politikada keskin bir değişiklik
Hafta başında Nijerya’ya yaptığı üç günlük ziyaret sırasında Scholz, Afrika ülkesinin Devlet Başkanı Bola Tinubu’dan artan göçle mücadelede yardım istedi.
İtalya Başbakanı Giorgia Meloni’nin sene başında Tunus ile yaptığı anlaşmaya benzer bir ortaklık önerdi.
Amaç, Almanya’dan sınır dışı edilenlerin barınma, sağlık hizmetleri ve iş olanakları bulabileceği Nijerya’daki göç merkezlerini genişletmek.
Söz konusu girişim, Scholz liderliğindeki üç partili koalisyonunun ay başında yapılan iki bölgesel seçimde kötü performans sergilemesi sonrası hükümetin yasa dışı göçe karşı giderek sertleşen yaklaşımının bir parçası.
Her iki eyalet seçimini de ana akım muhafazakârlar kazanırken, aşırı sağ da önemli kazanımlar elde etti.
Bu değişimin gelecek seçimlerde hükümete doğrudan daha fazla desteğe dönüşüp dönüşmeyeceğini söylemenin (şimdiden) imkansız olduğunu” belirten Bröning, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ancak Alman halkının hükümetin harekete geçmesini istediğinin farkına varması önemli. Ayrıca, politikadaki değişimin bir boşlukta değil, Almanya’nın aşırı sağından gelen artan bir meydan okuma zemininde gerçekleştiğini görmek de önemli.”
AfD son aylarda anketlerde yükselişe geçti ve Bavyera ve Hessen’de önemli seçim başarıları elde etti.
İngiltere’deki Keele Üniversitesi’nde Karşılaştırmalı Siyaset Profesörü olan Dr. Kurt Richard Luther, Euronews’e verdiği demeçte, “Bu gelişmenin, yıllardır popülist radikal sağdan gelen meydan okumalara nasıl yanıt verecekleri konusunda ikilem yaşayan diğer sol ve/veya sosyal demokrat partilerde görülen eğilimlerden farklı olmadığını düşünüyorum” ifadesini kullandı.
Bröning, “AfD’nin yükselişi, bazıları hayali bazıları gerçek olan çok çeşitli şikayetlerden kaynaklansa da, kontrolsüz olarak görülen göçle ilgili endişeler uzun zamandır sağ popülizmin ana itici gücü olmuştur” değerlendirmesinde bulundu.
Hükümetin mülteci sorununu ele alış biçimine yönelik memnuniyetsizlik artarken, Scholz ülkedeki artan sığınmacı sayısını düşürmek için ciddi bir baskı altında.
Yakın zamanda ARD DeutschlandTrend tarafından yapılan bir ankete göre Almanların yüzde 44’ü yasa dışı göçü Almanya’da siyasetçilerin öncelik vermesi gereken en önemli siyasi sorun olarak görüyor.
Bröning, “Sorunun ele alınmasının günün konusu olduğu açık” diyor ve devam ediyor:
“Zor olan, koalisyon hükümetinin istikrarı ya da parti içi uyumu tehlikeye atmadan krizi yönetmek olacaktır. Açıkçası, her sosyal demokrat ya da Alman Yeşil seçmeni önerilen değişikliklerden memnun değil. Bu nedenle, bir tartışmanın sonunda değil başında olduğumuzu söylemek doğru olur sanırım.”
Almanların göçmenler hakkındaki düşünceleri değişti mi?
Avrupa’daki birçok ülkenin 2015’te sınır kontrollerini sıkılaştırdığı bir ortamda, uzun bir yolculuğun ardından ülkeye ulaşan binlerce göçmeni karşılayan Alman kalabalıkları görmek hayli yaygındı.
Peki Almanya’ya yeni gelenlere yönelik bu coşkuya ne oldu?
Bröning, Scholz’un politika değişikliğine rağmen, “birçok Alman hala ihtiyaç sahibi insanların karşılanmasından yana ve insani sorumluluğu reddetmek yerine kabul etmeye yönelik yaygın bir destek var. Ancak rakamlar etkili oldu ve 2015’teki ruh hali büyük ölçüde değişti” diye konuştu.
Bugün Alman kamuoyunda sayıların düşmesi gerektiğine dair yaygın bir kanaat olduğunu ve Orta Doğu’daki mevcut tırmanışa yönelik tepkilerin tartışmanın bu dönüşümünde önemli ve beklenmedik bir rol oynadığını söyleyen Bröning, yorumunu şu sözlerle sonlandırıyor:
“Filistin yanlısı mitingler, antisemitik olaylar dalgası ve Hamas saldırısının göçün yoğun olduğu bazı mahallelerde kutlanması, göç ve entegrasyon konusunda her şeyin yolunda gitmediğinin açık bir hatırlatıcısı oldu. Bu durum birçok açıdan daha incelikli bir tartışma için söylemin önünü açtı.”
YAZARLAR
3 saat önceEKONOMİ
1 gün önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önce