İnsanlar “doysun” diye/ 2  

ABONE OL
5 Nisan 2022 09:55
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Oktay EROL

Sistem, sınırları içerisinde yaşayan insanlarına yaşamlarını sürdürebilecek denli bir iş veremiyorsa, çiftçiye/ köylüye toprağını ekmek istediğinde zorluk yaşatıyorsa, ülkenin küçük bir katmanının dışında kalanı açlıkla karşı karşıya bırakırsa, çakı gibi güçlü delikanlılarını yaşama katamıyorsa/ mesleklendiremiyorsa/ sevindiremiyorsa/ yaşama tutunduramıyorsa…

Bir de üzerine “devlet güvencesi” adı altında ödeme yaptırıyorsa…

“Açlığa” zorluyorsa…

“Doymasını” engelliyorsa…

Sorulmaz mı?

***

Adana’dan sıkça söz ediyorum; yaşadığım kent…

Üreticiye “bir karış toprağını boş bırakma, ne pahasına olursa olsun toprağını değerlendir, zora girersen de toprağını doldur” diyenler, Adana- Kozan yolunu kullanarak bir yolculuk yapsın bu günlerde! Bakalım gördüklerinden ne anlayacak, gördükleri karşısında neler düşünecek?

İnsanın içi nasıl “orman yangınlarında” cız ettiyse, tüyleri diken diken olduysa, kızgınlıktan nasıl dişlerini birbirine sürttüyse; her duyarlı yurttaş, ekilmemiş tarlaları gördüğünde aynı duyguları yaşayacaktır!

Bu yoldan, geçtiğimiz yıllar/ yine bu aylarda geçerken, yolun her iki yanını yemyeşil buğday tarlalarını izleyerek geçerdiniz. Yürümeyi bırakın, araçla giderken bile yüzünüze gülümseme verirdi. Bir de üreticisini düşünsenize; her boy alışında gözlerinin ışıltısı geleceğine aydınlatırdı. Neler geçmezdi ki aklından, kimleri sevindireceğini düşünmezdi ki…

***

İçimde “cız” sesleri, sanki ateş koruna yağmur serpiliyormuş gibi, bir umarsızlık…

Kilim gibi dizili olurdu. Kimi açık renkli, kimi koyu, kimi hafif sarımsı… Öyle değil işte! Kimi yerler ekili, kimi yerler boş, kimi yerler unutulmuş gibi sanki!

Birlikte yol aldığımla konuşuyoruz, o da dertleniyor, tepkileniyor. Bir ara “nasıl ekilmez bu topraklar, nasıl bomboş bırakılır” da diyecek olur gibi de; susuyor!

Bir tanıdığından söz ediyor. Yıllık bin dönüm üzerinde “ekim” yapan, bir tanıdığından…

“Kendi tarlasıyla birlikte, kiraya tuttukları da olurdu. Toprağı boş bırakmazdı! Geçtiğimiz yıl buğdaya verilen 2,30 lira taban fiyatını duyunca, bir daha ekemeyeceğini, içinden çıkamayacağını söyledi. Bu yıl, kendi tarlasının bir bölümünü ekebildi. Tarlasını sürerken kullanacağı mazotun, tarlasına ekeceği ürünün öncesinde/ sonrasında atacağı gübrenin son bir yılda fiyatlarını söyledi, ben titredim inan! Toprak nasıl ekilmez diyorum da, üretici nasıl eksin ki” diye sordu.

Bunu, “toprağın her karışını ekin” diyen, üreticinin durumunu bilmeyenlere sorulmalı…

***

Komşuda bir şeyler olur; bizde yağ sorun olur, buğday sorun olur, şeker sorun olur! “İktidarın” gözleri görmezleri, kulakları duymazları, konuşturulanları bitmeyen/ eksilmeyen biçimde “corona virüs salgını” gerekçesini öne sürerek “zamları/ yoklukları/ doyumsuzlukları” savunur!

Bu yurdun köylüsü/ çiftçisi girdi masraflarından dolayı ekemiyor; girdilerin arıtışı, “iktidarın” hem beceriksizliği/ hem tutarsızlığı/ hem bilgisizliği/ hem her yanını saran kirliliği buna eklenince…

Şeker fabrikalarının satılması konusunda, pancarı üreticisinin yazgısına terkedilmesinde, şekerin kısa süre içerisinde bu denli zamlanması nedeniyle “koca” bir özür dilemesi gerekmiyor mu “iktidarın”?

Belediye ekmek büfeleri önünde/ kuyrukta bekleyenlere bir o denli özür, sıvı yemeklik yağdaki belirsizlik için bir o denli daha özür dilemesi gerekmiyor mu?

Yurttaşın “doymasını” sağlayamadığı için özür dilemesi gerekmiyor mu “iktidarın”?

***

Ne yapılmalıydı, diyorlar ya; yaptığınızı terk edin, yapmadığınızı yapın derim onlara!

Hani, diyorum… Şu betondan yatırımlarınızın biri yapılmamış olsaydı, bilmem nerenin duble yolu eksik olsaydı, çalışmayan havaalanı o denli hırsla gerçekleşmeseydi, boşa ışıklar yanmasaydı, saray yapılarına övgü dizilmeseydi, anlamsız açılışlar/ törenler/ buluşmalar/ salon toplantıları yapılmasaydı, “huzur hakkı” bu denli yaygınlaşmasaydı…

Ne olurdu, üç tane daha yükleniciye “iş” verilmeseydi, onlar da sevindirilmeseydi; kıyamet kopmazdı, ulaşım daralmazdı, sular eksilmezdi, yurttaş kendini yalnız bilmezdi, yazgı bundan kötü gerçekleşmezdi, gidilecek yerler kurumazdı…

Bunun yerine tarımdaki tüm etmenler desteklenebilseydi, üreticinin mazot/ gübre/ tarımsal ilaç alabilmesindeki engeller kaldırılabilseydi, besicinin yem gereksinimi karşılanabilseydi, yerli üreticinin ürün fiyatları bir sonraki yıl için “umut” oluşturabilseydi, Ziraat Fakültesi’nin binlerce mezunları eğitim aldıkları tarım alanına çekilebilmiş olsaydı…

Daha çok kişi “doymuş” olurdu, daha çok “sevinen” olurdu, daha çok yarın beklentisi taşıyan olurdu!

İnsanlar “doymuyorsa” bunun sorumlusu “iktidarlardır”, “iktidarın” izlediği yöntemdir!

Yurttaşı “açlıkla” sınayanları başka yerde aramaya gerek yok!

Öncelikle, her şey insanlar “doysun” diye var, “açlığa” sürüklesinler diye değil!

03042022

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP