Her ne kadar ‘ekonomi bilimi hasta’ diyorsak da, bu hastalığın bir ‘kriz’ ya da ‘bunalım’ın sonucu mu olduğu, yoksa sözkonusu hastalığın mı ‘kriz’ ya da ‘bunalım’a mı yolaçtığı konusu tartışılabilir.
Serge Latouche, yetmişli yıllarda ekonomi politiğin krizi ve onun epistemolojik etkilerini ele aldığı makalesinde (*), Piaget’ye dayanarak, “Hangi bilim (dalı) olursa olsun, kriz dönemleri, o bilim (dalının) epistemolojik sorgulanmasına yol açar” diye yazmaktadır. (La réflexion épistémologique prend toujours naissance à propos des crises de telle ou telle science).
Eğer epistemoloji, herhangi bir bilim dalında, kavram üretme ve kuram kurmanın, o bilim dalına özgü yolu olarak tanımlanacak olursa, kriz dönemlerinde, biz nerede yanlış yapmışız diye dönüp bakılmasından doğal ne olabilir?
Ne var ki herhangi bir bilim dalının, sınırlarını yani ‘nesne’sini belirlemek de o kadar kolay olmayabilir.
Nitekim ‘ekonomi’ denildiğinde, sanıldığının aksine, kurulduğu günden buyana ‘nesne’sinin değiştiğini görüyoruz.
Robert Boyer buna ekonomik ‘paradigma’ demeyi yeğliyor.
Bu paradigmanın bileşenlerini ise, başta vizyon olmak üzere, kuramlar, temel kavramlar ile süreçler ve işleyiş mekanizması oluşturmakta.
I-Ekonomi politiğin doğduğu Fizyokratlar döneminde;
-vizyon: toprak sahipliği ve köylülük vizyonu
–kuram: üretim ve vergilemeye ilişkin kuramlar
–temel kavram: ekonomik dolanım (circuit)
–mekanizma ve süreç: Toprağın üretkenliğine bağlı olarak artı-ürüne (surplus) ilişkin mekanizma ve süreçler sözkonusu idi.
II-Merkantilist dönemde
-vizyon: değerli madenlerin (para) uluslararası dolanımında bir ‘ülke’nin konumu
–kuram: parasal olarak dış ticaret dengesi
–temel kavram: Devlet ve ekonomi
–mekanizma ve süreç: pek açık olmasa da para arz ve talebine ilişkin idi.
III. Klasik Dönemde
-vizyon: Toprak sahipleri, sanayiciler ve işçilere ilişkin bir vizyon
–kuram: Bu toplumsal sınıflar arasındaki gelir dağılımına ilişkin kuramlar
–temel kavram: Rant, kâr ve ücret
–mekanizma ve süreç: Azalan ve marjinal verimlilik hipotezi
İşte bu üç paradigmanın ardından, günümüze gelinceye değin en az beş ayrı paradigmanın oluştuğu söylenebilir.
Klasikleri aşan Marksist paradigma ise dördüncüsünü oluşturmaktadır.
Ki ekonomide ‘kriz’ kavramı da Marx’la birlikte ekonomi yazınına girmiş bulunmaktadır.
Sonra Walras’ın ‘genel denge’si, Shumpeter ve Keynezyen paradigmalar gelecek ve Yirminci Yüzyıl neo-klasik paradigmanın egemenliğine girecektir.
Anımsanacak olursa, ekonomik olgular, ilk kez Quesnay’in ‘Ekonomik Tablo’suna dökülmüştür.
Gelecek yazılarda bu beş paradigmayı da ele alacağız.
Ancak daha önce, kimi terim, deyim ve kavramlara açıklık getirmek gerekebilir.
O nedenle Serge Latouche’a dönüp ekonomi politik ve epistemolojisi arasındaki ilişkilere değinmemiz gerekiyor.
(Sürecek)
(*)Serge LATOUCHE, « La crise de l’économie politique et ses effets épistémologiques ». In: L’Homme et la société, N. 18, 1970. Sociologie économie et impérialisme. pp. 215-240
YEREL HABER
Az önceEKONOMİ
1 gün önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önce