Bozulma – Bozunma – Kokuşma – Çürüme

ABONE OL
12 Mayıs 2021 14:58
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Doğa kendi yasalarını koyarken hiç kimseye sormamıştır. Koşullar oluşturur yasalarının sonucunu. Su hep 100 derecede kaynamaz. Deniz seviyesi çin geçerlidir ancak bu sonuç. Çık Everestin tepesine su kaynasın 80 derecede. Yükselt basıncı 1 atm.’in üstüne, yükselsin suyun kaynama derecesi de…

Koşullara uyulu sürdürür doğa yasalarını. Doğal dengeyi korumak adınadır her eylemi. Ne bir ayrıcalık tanır, ne bir istisna, ne de bir sapma… Eşitlikçidir, adildir. Koşullar değişmedikçe sonuçlar da değişmez. Bilimselliğin özü de budur işte.

Kendi yasalarına karşı duruşu ihanet sayar doğa. Yanına bırakmaz yapanın. Açgözlü ve bencil değildir ama kendi yasalarının korunması ve doğal dengenin sağlanması adına da ketumdur, tavizsizdir. Bir kereden bir şey olmaz demez.

Dağı, ovası, yaylası, suyu gölü toprağı, denizi, insanı, hayvanı, bitkisi, ağacı ile bir bütündür doğa. Her elemanına olanaklarını ayrımsız eşit sunar. Her birine ilk sunduğu şey de yaşam hakkıdır.

Toplum da insanıyla ve kurumlarıyla doğanın hem ayrılmaz bir elemanı hem de parçasıdır.  Dengeli bir bütünlük sağlayabilirse ayakta kalabilir ve o zaman “Devlet” olabilir ancak.. Toplumu kendi içinde dengede tutan yasalardır. Ve bu yasalar sadece toplumun anayasasına değil, doğa yasalarına da aykırı olamaz. Ancak bu koşulla toplum doğanın bir parçası olma hakkını kazanır.

Şayet toplum yasalarından bir teki bile, doğa yasalarından bir tekine –örneğin eşitlik ve yaygınlık ilkesine- aykırı düşerse, bozulma başlar toplumda. Bozulma sadece fiziksel bir ayrışmayı değil, kimyasal bozunmayı, kokuşmayı ve çürümeyi getirir devamında. İşte tam da bu noktada toplumda önlem alma görevi yönetim erkine düşer. Devletin bekasından kasıt, yönetim erkinin iktidar bekası değildir.

Nasıl ki doğa, kendi yasalarına karşı duranları, -her kim olursa olsun- affetmez ve kendi yasalarıyla adil biçimde verirse cezasını; toplum da kendi yasalarına karşı duranlara –her kim olursa olsun- kendi yasalarıyla adil biçimde karşılık vermesi bir zorunluluktur. Yeter ki toplum yasaları yönetim erkinin dayatmaları ve yasakları üzerine kurgulanmış olmasın.

Bu zorunluluk yerine getirilmezse ne mi olur?

Neler olmaz ki? Yıllar önce Sayın Oktay Akbal’ın dediği gibi ekmekler bozulur önce.  Yaşam için öncelik; ekmek…

‘Ekmek’ler bozulmaya görsün ülkede! Adalet bozulur ilk. Peşinden de güven bozulur…

Yalan, aldatma, kandırma, hile, iftira, ve her telden kumpas beceri sayılmaya, soygun, talan ve hırsızlık meslek görülmeye başlar! Hele ki, atı çalanın Üsküdar’ı aşması demokrasinin gereği sayılması sıradanlaşmışsa ipin ucu çoktan kaçmış, yasasızlık yasa olmaya başlamış, kokuşma çok yol almış demektir toplumda… Umutsuzluğu giden yolların taşları döşenmektedir bir bir!. Sonu yıkımdır, enkazdır.

Kokuşmaya neden olan unsurları sistem kendisi üretir. Besler-büyütür.

Kara para; kara haberlerle bereket bulur. Vicdanını karartmazsa; 3’ü; 5 olamaz ki sömürgenin.

İşte o kokuşmuş soygun düzeninin; kader diye yutturduğu, takdir-i ilahi diyerek çıkarı için kirlettiği inanç da; sömürü adına kurulan tuzağın ta kendisidir artık.

Toplumun aklı başında her ferdine düşer işte bu noktada en büyük görev… Yasaların kendisine yüklediği sorumluluklar gereği, toplumu, kurumlarını ve devleti, bu yıkım ve enkaza daha fazla düşmeden çekip çıkarmaktır. Kokuşmuşluğun en belirgin göstergesi, sistemin toplumun gözünde meşruiyetini yitirmişliğidir.

Daha büyük ve etkili güce değil daha fazla etik ve duyarlı vicdana ihtiyaç var.

Bir kulak verelim mi Karl Marx’a, “Dünyayı anlamak yetmez, onu değiştirmek gerekir” yukarıda sözü edilen görev işte bu görev…

(BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN)

 

12 May.2021

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP