Çay demlemek sanattır. Bu sanatı icra etmek kolay değil. İnce ayarı var. O kaçarsa, çayın hiç tadı olmaz. Çayın demleme sanatını icra eden, közde demlenen çayı tercih eder. Közde su tam kaynar. Çay tabiri caizse, ilmik ilmik dokunur. Demliğe konan su seviyesine göre kuru çay atılır. Demin suya geçmesi için beklenir ve yudum, yudum zevkle içilir. Sonucu yaratan, gözle görülür biçimde bir düzenekle niyetine göre işlem sürdürülmesidir. Çoğumuz bu nedenle ağzımızı buran; demli çaya hasretiz! Kısaca çayı demlerken A’dan Z’ye örgütlü davranırız!
Devleti yönetmekte sanattır. Tıpkı çayı demleme sanatını icra etmek gibi devleti yönetmekte kolay değil. Toplumun tümü arasında ki ince ayarı bilmek ve sorunu çözmek gerekir. Sabır gerekir. Adalet gerekir. Hukuk üstünlüğünü baş tacı etmek gerekir. Eleştiri ve özeleştiri dengesi içinde halkın örgütlü topluma dönüşümüne saygı duymak gerekir.
Devlet yönetiminde ince ayar; üretim ile tüketim arası dengedir. Görünürde konvansiyonel düzlem içinde 360 derecelik açı döngüsüyle var olan üretim ve tüketim sürecinde; o ülkenin tüm yurttaşları var.
Devleti yönetenler, ince ayarı kaybettiğinde; devleti yönetemezler. Çaresiz kalırlar.
Çıkışı adalet ve hukukun yok olduğu devlet yönetiminde bulurlar. Halk örgütlüyse, bu zulme direnir ve yaşamını koruma kavgasını; korkusuzca verir. Halk örgütlü değilse, her çırpınışında alacağı darbelerle siner ve korku içinde teslim olur.
Peki halkı kim örgütlü topluma dönüştürür?
Halkın yaşamına önem veren siyasi örgütler, STK’lar ve partiler.
Türkiye’de devlet yönetimini, AKP 23 yıldır sürdürüyor. Kuruluş niyeti çok farklı olduğundan, ince ayarı çoktan kaybetti. Devleti yönetemez bir noktaya geldi. Hatta yönetimsel zaaflar nedeniyle, devlet yönetimi çürümeye çoktandır başladı.
Doğal olarak, dün sokaklara kucak açarken, bugün sokaklardan kaçar duruma geldiler. Çareyi korku imparatorluğunda buldular. Yürütme erkini her şeyin üzerine taşıdılar.
Bir ülkede doğal işlemesi gerekli her şey kırdılar!
Yaşamın olmazsa olmazı üretimi bitirdiler. Hak aramak yasaklandı. Hukuk güçlü olanın yanında. Toplumsal dağınıklık her geçen gün artar hale getirildi.
Devlet bürokrasisi, devlet çıkarlarını korumaktan uzak. Siyaset, mafya ve ”fırsatçı iş adamları” birlikteliği ülkeyi yöneten tek güç oldu.
Yolsuzluk.
Yoksulluk.
Fuhuş.
Uyuşturucu.
Mafya yöntemleriyle el koymalar.
Yönetime karşı olanlara, adaletsiz ve hukuksuz baskılar.
Sosyal devlet yerine, sadaka devleti.
Yoksul-zengin arası açının; her geçen gün artması.
Halkta çıt yok. Kader diyor, durumuna razı vaziyette; yaşamaya çabalıyorlar. Çünkü örgütlü değiller. Çünkü kendilerine hedef gösteren siyasi önderlik yok.
Çabaları yok.
Görüntü üzerinde siyaset yapılıyor. Demokrasi istiyoruz söylemi var. Halkın beklediği çözümler ortada yok. Halk özgürlüğü bir yana atılarak, kişi özgürlük talebi tavan yapıldı.
Partinin kendi içinde örgütlü konumu eylem ve söylem zaafı nedeniyle özgür iradeyle sokaklara, varoşlara, köylere ve fabrikalara yön vermiyor. Toplumsal kurtuluş yerine, kişilerin ikballeri her şeyin önüne geçirilmesine fırsat yaratılıyor.
Korku Türk halkına nasıl yerleşmişse, aynı korku siyasi partilerde kök salmış. Bu yüzden halkın örgütlü konuma gelmesi adına; ideolojik hedefi olan tek adım atamıyorlar. Salı günleri konuşmayı yeterli görüyorlar.
Maalesef Türkiye resminin, tualdeki yansıması bu. Türkiye’nin çıkış yolu ne olmalı? Erken seçim. AKP devleti yönetemez durumda. Halk AKP tarafından yönetilmek istemiyor. Ama iradesini bir araya getirerek; yönetilmek istemediğini omuz omuza haykıramıyor. Erken seçimlerin yapıldığı dönemler incelendiğinde; kopan ince ayar sonrası halkın arz taleplerini nasıl ifade ettiğini görürsünüz.
AKP halkın iradesinin kıyıya vuran dalga misali eridiğini gördüğünden erken seçime hayır diyor! Belki zaman içinde devleti yönetecek gücü yeniden kazanabileceğini düşünüyor. Şimdi muhalefet partilere çağrım şudur: Erken seçimi gerçekten istiyorsan; sokağa in ve halkla buluş. O seni, sen onu kucakla ve birlikte erken seçim bayrağını aç. Erken seçim istiyorsan halka git!
Bu hükümetin ülkeye zarar verdiğini düşünüyorsanız, ülkeyi yönetmesini istemiyorsanız; gereğini doğru önderlikle yerine getir. Örgütsüz ve dağınık halka; yeniden insanca nasıl yaşayacağı çözümleri göster.
Örgütlenmelerini sağla.
Hak ve hukuklarını, özlemlerini nasıl elde edeceklerini anlat.
Göster.
Önderlik yap.
AKP’nin cumhur devlet yönetimini istemiyorsan halka git.
Bu ülkede insanlar ne hale getirildi. Ahlaki değerler alt üst oldu. Kimin eli kimle belirsiz. İnsanlar yaptığını ret ediyor. Gözler içine bakarak yalan söylüyor. Yaşamın da ötesinde yaptığını rakibinin üstüne atıyor. Halkın kendine verdiği gücü; çalıp çarpmaya kullanıyor. Sonrada yapan kendi değilmiş gibi çalıp çırpan yaratmaya çabalıyor.
Tarikatların emrine giriyor. Ne derse ne istese veriyor. Gün gelip te ters düştüklerinde ipleri kopartan tarikata tavır alırken, dün bu işler yanlış diyenleri tarikatlara destek vermekle suçluyor. Tatbikî balık baştan kokuyor. Yukarda başlayan bu yeni davranış biçimi dalga dalga aşağılara iniyor.
İdeoloji yok.
Bunların tek ortak noktaları var. Malı götürmek. Onun için kol kolalar!
Güneşe sormuşlar: Gezegenlere ne gönderiyorsun? Ben sevgi gönderiyorum. İnsanlar, sevgileri bir araya getirsin ve sevdaları türkü yapsın; der.
Neden!
Güneş; o sevdalarında beni yaşatsın der. Babam kendini; bende ve kardeşlerimde arardı. Bende oğlum ve kızımda.
Tıpkı güneş gibi!
Barış Manço bir türküsünde; ”bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete” demişti. Bugüne nasıl da uygun!
İstiyorsan halka git. İstemiyorsan da halka git.