Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mekin ŞAHİN

Türk!

Yaklaşık 1300 yıl önce Orhun Yazıtlarında “Türk” sözünün kapsayıcılığı taşlara kazınmış ve ülkede yaşayan halk “Türk” diye anılmıştır. Yazıtlarda 58 kez Türk, 2 kez Köktürk kelimesi geçmektedir. Abidelerin yazarı Yollug Tigin’dir.

Doğu Göktürk tarihi ile ilgili bilgiler içerir. Söylev türündedir. Türk tarihi, Türk toplumunun yaşam biçimi, dünya görüşü ile ilgili bilgiler içerir. Yazıtlar, 1889 yılında Moğolistan’da Orhun Vadisi’nde bulunmuşlardır.

Bu yazıtlar II. Göktürk Kağanlığına aittir. Yazılış tarihleri MS. 8. yüzyılın başlarına dayanmaktadır. Yazıtlardan Kül Tigin Yazıtı 732 yılında, Bilge Kağan Yazıtı 735 yılında yazılmışlardır. Orhun yazıtları Türk dilinin en eski yazılı kaynaklarından biridir. Bilge Kağan, Kül Tigin ve Vezir Tonyukuk’un Türk milletinin o tarihlerdeki savaş ve mücadelelerini anlattığı metinlerdir.

İslamiyet öncesi Türk toplumunda “Gök Tanrı Dini” olarak adlandırabileceğimiz bir dinî inanış hakimdi. “Gök Tanrı’nın Türk hakanına dünyayı idare etmesi için “Kut” verdiğine inanılırdı. İslamiyet öncesi Türk toplumlarında dinî törenler “Şaman’lar tarafından idare edilmiştir. Türkler, hayatın ölümden sonra da devam ettiğine inanırlardı.

Bu nedenle ölen atalarını unutmazlar, onları belirli dönemlerde anarlar ve onlar için çeşitli büyüsel uygulamaları yaparlardı. Bu uygulamalar “atalar kültü” olarak adlandırılır. Eski Türk inancına göre, her varlığın bir ruhu vardır.

“Yer-Su” ruhları olarak adlandırılan bu inanış, eski Türk inanç sisteminin önemli bir parçasını oluşturmaktadır.

Sadece Uygurlar, yerleşik hayata geçtikten sonra Maniheizm ve Budizm’i, Hazarlar Musevilik inancını, Bulgarlar ise Hıristiyanlık inancını kabul etmişlerdir.

İslamiyet öncesi Türk toplumunda aile, toplumun temel yapı taşı olarak kabul edilmiş ve aile hayatına çok önem verilmiştir. Türklerde erkek, aile reisi olarak kabul edilmiş, ancak kadına da toplumsal yaşam içerisinde çok değer verilmiştir. Türklerde “Tek Eşli” evlilik biçimi görülmektedir. Türkler “Göçebe” ve “yarı göçebe” bir hayat tarzı sürdürdüklerinden, yani yazın “Yaylak” adı verilen yerlerde, kışın ise “Kışlak” olarak adlandırılan yerlerde yaşadıklarından “Çadır” yapma ve burada kullanılan eşyaları süslemeye dayalı bir “süsleme” sanatları gelişmiştir.

Orta Asya coğrafyasının kendine has özellikleri, ilk Türk devletlerinin ekonomik yapısını da şekillendirmiş, bozkır olan bu coğrafyada hayvancılık temel geçim kaynağı olmuştur. Hayvancılığın yanında tarım, ticaret ve madenciliğin de yapıldığı bu bölgede ticaret, büyük ölçüde değiş tokuş esasına dayanmıştır.

Bozkır hayatının bir sonucu olarak konar-göçer bir topluluk manzarası gösteren eski Türk toplumu kışlak olarak nitelendirilen yerlerde yerleşik hayata geçmiştir. Çadırlarda yaşarlardı. Demir, altın, gümüş, bakır gibi madenleri işledikleri bilinmektedir. Kışlak olarak seçilen bölgede tarımla uğraşırlardı.

Türklerin tarihi analizi gerçekten çok önemli. Uzun göçebe yaşamları geniş coğrafyada başka milletlerle ilişki kurmalarına fırsat yarattı. Kimi zaman o milletleri kültürleriyle etkilerken, çoğu kez o milletlerin kültüründen etkilendi. Binlerce yıl içine sığacak tarihe sahip olan Türkler aileye, doğaya ve geleneklerine önem vermiştir. Bugün dünyanın neresinde yaşarlarsa yaşasınlar ortak özelliklerini koruduklarını görebilirsiniz.

Aile sistemlerini muhafaza etmeleri, geleneklerini İMC sistemiyle birlikte yaşama alanlarını ve birlikte yaşadıkları halkı korumaları; Türkleri dış saldırıda daima korumuş ve direnmesine enerji katmıştır! Bu özellikleri çok kültürlü halk topluluğunda birlikte yaşamaya daima açık kapı bıraktırmıştır.

Klan, oba, beylik adı altında askeri demokrasi sistemiyle yönetilen Türker’de kadın çok etkilidir. Sadece aile içi birliği sağlamazlar, oba ve beylik kimliğinde de birleştirici ve koruyucu role sahipler. Koruma iç güdüsü içinde her işi yapar. Bu makalemde Türklerle ilgili dört ana başlık altını çizdim.

İnanç sistemi.

Aile ve Kadın.

Yaşam sistemi.

Yönetim sistemi.

Türk halkı inancını daima doğayla iç içe geçirdi. Devleti yönetenlerin baskısına rağmen inanç sistemlerini daima korudular.

Anadolu Aleviliği vb. inanç devletin ‘’Emevî İslam’’ dayatmasına tepkidir. ‘’Emevî İslam’’ algısı Osmanlı İstanbul’un fethi sonrası öne çıktı. Devlet saraylarında sultan haremler kanalıyla çoklu evlilik ilişkileri üzerinden aile oluştururken, kadın inanç gereği geri planda kaldı. Ama Anadolu’da kadın Türk kültürünün geleneğinde olduğu gibi ailenin bel kemiği ve söz sahibi olmaya devam etti.

Türkler tarihinden gelen İMC dayanışmasını daima öne çıkaran yaşam sistemine sahiptir. Dünya kapitalizmi Türklerin dayanışma sistemini kendilerine baş kaldırı olacağı kaygısıyla Türkiye’de son kırk yılda yozlaştırdı. Buna rağmen kendiliğinden gelişen tepkiler kısa zamanda ülkenin her yanını kaplayabiliyor. Gezi Direnişi! CHP’nin Saraçhane mitingleriyle başlayan süreçler! Türkler birlikte dayanışma ruhunu korumaları nedeniyle çok kültürlü yaşama hiç yabancı olmadı ve karşı çıkmadı. Birlikte yaşadığı halkın örfüne, ananesine ve diline karşı tepki göstermedi. Hoş görü yaşamının bir parçası oldu.

Türkler özgürlüğüne düşkün halk. Özgürlüğü adına ölümüne savaşır. Öyle ki Türkler içinden çıkan hanedan devletleri veya kurulan ulus devlette; devleti yönetenler zulme ve zalimliğe baş vurduğu andan itibaren karşısında olur. İsyan eder. Özgürlüğünü yok sayanların kendisini yönetmesini istemez. Yıllarca göçebe yaşamalarındaki özgürlüğe tutkuları, yerleşik yaşama geçtikleri zamanda aynen devam etti.

İslam inancıyla tarihin bir kesitinde tanışan Türk’ler geçmişteki kültürleri ve inancıyla İslam’ı sentezledi. Selçuklu ve Osmanlı hanedan devletleriyle İslam’ın çok geniş coğrafyaya yayılmasında önemli katkı sağladılar. Tarihin derinliklerine inen bu süreç sonunda; Türk halkının yaşamını gem altında tutmak isteyenler ‘’Müslüman’’ olmayan Türkleri, Türk kabul etmeme gibi bir yola saptı. Amaçları Türk kültüründe mihenk olan değerlerin yozlaşarak, Arap kültürünün baskısıyla yönetilmeye uygun hale getirilmesi.

Özellikle Türkiye’de bu algı kendilerine ‘’ümmetçi’’ diyenler arasında oldukça yaygın.

Oysa bu algı Türklüğün DNA’sına aykırı olduğu gibi Araplar Türkleri ‘’emperyalist’’ sömürgeci görüyor ve iç içe olmayı, dayanışma içinde olmayı ve kendilerine hüküm biçmesini istemiyor. Türk-İslam ideolojisi ve hedefi bu nedenle kısa zamanda iflas etti.

Türkiye’de ağırlıklı yönü ümmetçi olan Türk-İslamcı AKP-MHP ittifakı ve hükümeti 23 yılda Anadolu halkının ciddi tepkisiyle karşı karşıya. Halk bu hükümetin kendini yönetmesini istemiyor!

Kim ne yaparsa yapsın; Anadolu’da Türklerin öncülüğünde yaşayan diğer halklar Özgürlüğü ve dayanışmayı, insan sevgisini öne çıkaran yönetim sistemini inşa edecektir.

 

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER