Geçtiğimiz yıllarda yaşadığımız toplumsal travmaların ardından, özellikle 15 Temmuz gecesiyle ilgili söylenen sözler, dillendirilen menkıbeler, dinsel değerleri yerle bir eden anlatılar artık tahammül sınırlarını aşıyor. Son günlerde bir şahsın “Resulullah İstanbul’a geldi” şeklindeki beyanı, sadece akla ve mantığa değil, doğrudan İslam’ın özüne de ihanettir.
Sözde din adamı kisvesine bürünmüş bu kişiler, milletin en hassas yerinden –imanından– vurarak kendi propagandalarını meşrulaştırma peşindeler. Ne yazık ki dini, siyasetle, ajitasyonla ve hurafeyle karıştırarak hem halkı kandırıyorlar hem de İslam’a en büyük zararı veriyorlar.
İslam, aklı ve vicdanı esas alır. Kur’an-ı Kerim’de defalarca akletmekten, düşünmekten ve araştırmaktan bahsedilirken; birilerinin çıkıp asılsız rüyalar, uydurma menkıbeler üzerinden halkı galeyana getirmesi, bu güzel dinin ruhuna açıkça hakarettir.
Daha da vahimi, bu tür söylemlerle toplumda ayrışma, kutuplaşma ve kör bir aidiyet yaratılıyor. “Ben inandım, sen inanmadın, o halde sen dinsizsin” noktasına getirilen tartışmalar, halkın imanını da bir tür siyasi oy malzemesine dönüştürüyor.
Buradan adalet mekanizmasına da açık bir çağrıda bulunmak gerekir: Dinsel değerleri istismar eden, halkı kin ve düşmanlığa tahrik eden bu şarlatanlara karşı sessiz kalmak, toplumu zehirleyen bu yalana ortak olmaktır. Bu kişiler sadece dinî değil, aynı zamanda toplumsal barışı da hedef alıyorlar.
Din, hurafeyle değil hakikatle korunur. İman, sahih bilgiyle yaşar, yalanla değil. Bugün İslam adına en büyük görev, bu sahte kahramanlara, sahte rüyalara ve sahte dindarlığa karşı mücadele etmektir.
Unutmayalım: Yalanın olduğu yerde Allah’ın rızası olmaz.
CHP, Üç Fidan’a özür borçlu
6 Mayıs 1972’de, Türkiye’nin devrimci gençlik hareketinin simgelerinden Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamları, Türkiye’nin siyasal tarihinde silinmez bir leke olarak kaldı. Bu kararın arkasında, dönemin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) 144 CHP milletvekilinin bulunduğu bir oylama vardı. Ancak, bu oylamada s28 CHP’li vekil “Evet” oyu kullanmış, 67 vekil oylamaya katılmamış ve 47 vekil “Hayır” oyu vermiştir. Bu durum, idamların gerçekleşmesinde doğrudan etkili olmuştur.
İdam Kararına “Evet” Dediğinizde Ne Oldu?
24 Nisan 1972 tarihinde gerçekleştirilen oylamada, CHP’li 47 milletvekili “Evet” oyu kullanmıştır. Bu milletvekillerinden Fazıl Güleç, Melh Kemal Küçüktepepınar, Emir H. Postacı ve Kemal Satır ne yazık ki Adana milletvekillerydiler. Bu vekillerin isimleri ve seçim bölgeleri şu şekildedir:
İsim | Seçim Bölgesi |
Fazıl Güleç | Adana |
Melih Kemal Küçüktepepınar | Adana |
Emir H. Postacı | Adana |
Kemal Satır | Adana |
Orhan Alp | Ankara |
Oğuz Aygün | Ankara |
Musa Kazım Coşkun | Ankara |
Orhan Eren | Ankara |
İ. Sıtkı Hatipoğlu | Ankara |
Mustafa Maden | Ankara |
H. Turgut Toker | Ankara |
Aydın Yalçın | Ankara |
Ferhat Nuri Yıldırım | Ankara |
Şerafettin Yıldırım | Ankara |
Mustafa Kemal Yılmaz | Ankara |
Hasan Dinçer | Afyonkarahisar |
Hamdi Hamamcıoğlu | Afyonkarahisar |
Ali İhsan Ulubahşi | Afyonkarahisar |
Kazım Uysal | Afyonkarahisar |
Yavuz Acar | Amasya |
Salih Aygün | Amasya |
M. Zeki Adıyaman | Adıyaman |
Ali Avni Turanlı | Adıyaman |
Şevki Altındağ | Mardin |
Seyfi Güneştan | Mardin |
Memduh Ekşi | Ordu |
Ata Topaloğlu | Ordu |
Orhan Vural | Ordu |
Sami Kumbasar | Rize |
Kamran Evliyaoğlu | Samsun |
İlyas Kılıç | Samsun |
Hilmi İşgüzar | Sinop |
Mustafa Kaptan | Sinop |
Tevfik Fikret Övet | Sinop |
Vahit Bozatlı | Sivas |
Hüseyin Çınar | Sivas |
Ahmet Durakoğlu | Sivas |
Ekrem Kangal | Sivas |
M. Kemal Palaoğlu | Sivas |
Mustafa Timisi | Sivas |
Nedim Karahalil | Tekirdağ |
Mustafa Sabri Sözeri | Tekirdağ |
İsmail Hakkı Birler | Tokat |
Mehmet Aslantürk | Trabzon |
Mehmet Ali Oksal | Trabzon |
Ahmet Şener | Trabzon |
Kenan Aral | Tunceli |
Necati Aksoy | Urfa |
Vehbi Melik | Urfa |
İsmail Hakkı Akdoğan | Yozgat |
Abdullah Baştürk | Yozgat |
Celal Ahmet Sungur | Yozgat |
Hüseyin Baytürk | Zonguldak |
Bu liste, dönemin CHP’sinin, idam kararına verdiği desteği ve bu desteğin sonuçlarını açıkça göstermektedir.
CHP’nin Tarihsel Sorumluluğu ve Özür Gerekliliği
Bugün, CHP’nin Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının anmalarında yer alması, onların mücadelesini sahiplenmesi takdirle karşılanabilir. Ancak, bu sahiplenme, geçmişteki sorumlulukların üzerini örtmemelidir. CHP, 1972 yılında Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamına “Evet” diyen milletvekillerinin sorumluluğunu kabul etmeli ve bu tutum için özür dilemelidir. Aksi takdirde, geçmişin hatalarını tekrarlamamak adına atılması gereken adımlar atılmamış olacaktır.
Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamı, sadece bir siyasi suçu cezalandırma meselesi değil, aynı zamanda bir halkın iradesine ve özgürlük mücadelesine karşı yapılan bir saldırıdır. Bu saldırıya destek verenlerin isimleri ve seçim bölgeleri, tarihe not düşülmüş ve halkın hafızasında silinmez bir yer edinmiştir.
CHP, geçmişteki bu hatalarını kabul ederek, geçmişin yükünden kurtulabilir ve gerçek bir demokratikleşme yolunda ilerleyebilir. Bu, sadece CHP için değil, Türkiye için de önemli bir adım olacaktır.
Mevlüt Abi’nin Not Defteri
“Yörük Şenliği mi, Siyasi Vekâlet Savaşı mı?”
Evladım, eskiden yörük şenliği denince aklımıza çadırlar, keşkek kazanı, davul zurna, kol bastı, halay, közde kahve, duman üstü sucuk, oba kuran amcalar, deve yürüyüşü, yağız delikanlılar, rengarenk kadın başlıkları, bir de “neredesin be Toroslar!” naraları gelirdi. Şimdi ise ne geliyor biliyor musun? “Bu şenlik CHP’li miydi, yoksa Cumhur İttifakçısı mıydı?”
Yahu yörükle ne alakanız var sizin? Adamın DNA’sı dağ, bozkır, bağımsızlık! Bugün onu bile bölmeyi başardınız ya, pes artık!
Geçen hafta bir grup Yörük-Türkmen derneği Adana Büyükşehir Belediyesi’yle el ele verip 21. Yörük Türkmen Şenliği yaptı. Parayı kim verirse şenliğe o müziği çaldırıyor tabii. Davul CHP’den, zurna belediyeden, halay da kime kalırsa. Ama o da ne? Diğer Yörük-Türkmen dernekleri bozulmuş! Hemen açıklama: “Asıl 21. şenlik 11 Mayıs’ta, bizimki!” dediler. Aynı isimle ikinci bir 21. şenlik. Aynı alan. Aynı yörük kıyafeti. Aynı döner. Fark ne? Birinde CHP gölgesi var, diğerinde Cumhur İttifakı’nın kamp çadırı!
Şimdi sen soracaksın tabii:
— Mevlüt Abi, hangisi gerçek yörük?
Evladım vallahi şu saatten sonra hangisi deve, hangisi deveci onu bile ayırt edemez oldum. Kimin otağı millet için, kiminki müteahhit ihalesi için kurulmuş, orası da meçhul.
Yahu bir kişi de çıkıp “Yeter kardeşim, bu şenlik siyasetin değil, milletin şenliğidir!” demedi. Herkes, “benim pilavım daha yörük”, “benim çadırım daha Türkmen” yarışında. Oğlum, bu neyin kabile savaşı? Bi durun ya!
Eskiden şenlikte “kimin kızına kim göz kırptı” dedikodusu olurdu. Şimdi “kimin standına hangi parti uğradı” krizi var. Ben bu filmi halı saha turnuvalarında gördüm. Final maçında muhtar adayları kavga ediyordu. Aynı mantık şimdi yaylalara sıçradı.
Oysa ne diyordu rahmetli dedem:
“Yörüğün siyaseti rüzgârdır, devleti gökyüzüdür, partisiyse yüreğidir.”
Bugün bu sözleri bir dernek başkanına okusan, “bu dedeyi hangi partiye yazdırdınız” diye sorar.
Son sözüm şu: Adı Yörük-Türkmen olan ama kendi içlerinde halı saha takımı gibi bölünmüş derneklere söylüyorum: Siz daha bir araya gelip bir keşkek kazanı kaynatamıyorsunuz, hangi milleti temsil ediyorsunuz?
Vallahi üzülüyorum. Oğlum, ben Mevlüt Abi olarak barışın tarafındayım. Hanginiz pilav dağıtırsa oradayım. Ama bir şartla: Yeter ki yörüklüğü siyasetin tapulu malı yapmayın!