Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Ömer Alpdoğan

Cumartesi Öyküleri/ 110 Numaralı otobüs

Oldum olası toplu taşıma araçlarıyla yolculuk etmeyi severim..

Bu yolculuklar hem siyasetin nabzını tutmak, hem de yüksek sesle yapıla konuşmalardan ilginç şeyler duymak hoşuma gidiyor..

Bugünlerde 110 nolu toplu taşıma aracının kullanıyorum..

Yok canım hemen hinlik düşünmeyin..

Dedikodusu bol olduğundan değil zorunluluktan..

Oturduğum yere en yakın araç o çünkü..

Soğuk mu soğuk bir kış sabahında 10 dakika değin yürüyerek, yokuş çıkarak otobüs durağına geldim. Otobüs duraktaydı.. Şoförü ise karşıdaki demirci dükkanında oturmuş saatin dolmasının bekliyordu. Durağa geldiğimde biri öğrenci iki kadın daha otobüs bekliyordu. Otobüsün kalkmasına yakın iki öğrenci daha geldi.

Sürücünün hareket saatine yakın otobüsün kapısının açmasıyla bu beş kişi otobüse doluştuk.. Neyse ki içerisi sıcaktı, üşüyen yüzümüz ve ellerimiz ısınmaya başladı..

Üç, dört durak sonra otobüs doldu. Binenlerin çoğu çevredeki liselerin öğrencileriydi. O sırada aynı duraktan binen iki kadın yolcu karşımdaki koltuklara oturdu. Yanımda ise liseli öğrencisi bir genç oturuyordu..

Birkaç metre gittikten sonra koridor tarafında oturan başörtülü kadınla cam tarafındaki kadın sohbet etmeye başladılar. Önce çocuklarının hallerinin hatırlarının sorduktan sonra, başörtülü kadın biraz da yanımda oturan çocuğa da bakarak ahlak dersi vermeye başladı: Gençler din iman bilmiyor. Dinlerini bilmedikleri için de yaşlılara yer vermiyorlar..

Sonra çocuklarına nasıl din eğitimi aldırdığını anlatmaya başladı: Oğlumun biri itirazsız gitmişti Kuran öğrenmeye. Sonra, işin ayrıntısına girdi, “Kızım da öyle ama, diğer oğlum gitmek istemedi. Zor götürdük. Birinde babasını götürmüştü, yolda “ben gitmek istemiyorum” diye kavga etmişler, kursa gitmeden eve geri gelmişler. Baktım olacak gibi değil Kuran Kursu’ndaki büfeye gizlice para bırakmaya başladım. Büfecilere de çocuk ne istese vermelerinin tembihledim. Bir süre sonra benim para bıraktığımı öğrenmiş, büfeciden o gün bıraktığım bütün parayı geri almış.

Büfeci telefon açtı, “oğlun paraları aldı” diye haber verdi. Akşam eve gelince, ‘niye parayı aldın’ diye sordum. ‘Onlar dışarıdaki büfelerin üç misli fiyata satıyor. Dışarıda yerim daha hesaplı olur’ dedi. Kendine bir şey demedim ama, içimden ‘aferin oğluma’ dedim. O kurs çok iyiydi, Ben de Kuran’ı orda öğrenmiştim. Süleymancıların yurduydu. Hatta kızımı da Süleymancıların yurduna yatılı vermiştim” diye anlattı.

Yanındaki kadın yanıt vermeden, fikir belirtmeden sessizce dinliyordu. Halinden, arkadaşının görüşlerini pek de onaylamadığını belli ediyordu.

Başörtülü kadın, sonra çalıştığı evin hanımına da bunları anlattığını, kadının da, ”Öğrense ne yararı olacak. Bırak normal okulunu okusun” diye söylediğini anlatarak ayıpladı; “zaten bu düşünce yüzünden çocuklarımız Kuran’ı bilmiyor, imanları eksik kalıyor, yaşlılara vermiyorlar.” Neyse yanımda ve yan koltukta oturan öğrenciler indi de, ahlak dersi sona erdi.

*
Dedim ya, toplu taşıma araçlarında yolculuk çok renkli geçiyor diye..

Ahlak dersi bitti bitmesine ama, daha ilginç şeyler yaşadık. Adamın biri durağa yaklaşırken otobüsten inmek için yerinden kalktı, orta kapıya doğru yürüdü. Kalktığı yerin yanında biri orta yaşlı, ikisi kıyafetlerinden öğrenci olduğu anlaşılan üç türbanlı kadın ayakta duruyordu. Adam kalkınca genç kızlar orta yaşlı kadına “sen otur” dediler. Lakin, kadın oturmak yerine ayakta beklemeye devam ediyordu ama, kimsenin de oturmasına izin vermeyen bir pozisyon almıştı. Bir süre sonra genç kızlardan biri “oturmayacaksan biz oturalım” dedi.

Orta yaşlı kadın, genç kızlara dik dik baktı ve “soğumasının bekliyorum. Erkeğin sıcaklığı geçmeden oturursam nikahım düşer” diye konuştu. Kızlar bu sözler üzerine gülmekten kendilerini alamadılar. Kadın bu kez ifadelerini daha da sertleştirdi:

“Ne gülüyorsunuz? Başınızı kapatmışsınız ama dininizi bilmiyorsunuz. Bir erkeğin kalktığı yere, erkeğin sıcaklığı soğumadan oturan kadının nikahı düşer. Gülmek yerine dininizi öğrenin.”

Kızlar sussa da gülümsemeye devam ettiler. Karşımda oturan ve “kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” babında biraz önce çocuklara Kuran öğretmenini faziletlerinin anlatan kadın, yanındaki kadına dönerek, şaşkın şaşkın, “bir yaşıma daha girdim. Onca Kuran kursuna gittim, sohbetlere katıldım. Hiçbir hocadan böyle bir şey anlattığını duymadım” diye söylendi.

Otobüsteki diğer yolcular mı?.. Onlar da kimi ağzını atkıyla falan kapatarak, kime eliyle saklamaya çalışarak gülmeye devam ettiler.

O tartışmadan sonra boş koltuğa oturan kadın için yolculuk nasıl geçti bilmiyorum ama, otobüsteki kadın erkek diğer yolcular için hayli neşeli geçti. Birçoğu çalıştıkları işyerlerine eminim gülümseyerek girmişlerdi.
*
Her gün sabah ve akşam saatlerinde toplu taşıma araçlarıyla eğlenceli yolculuk güzel ama, arada tabanvaya da binmek gerekiyor..

O sabah da öyle oldu.

Otobüsü kaçırmayayım diye koştur koştura durağa geldim.

Durakta otobüsü görünce rahatladım rahatlamasına ama, hızlı yürümekten, yokuş çıkmaktan nefes nefese kalmıştım..

Saate baktım otobüsün kalkmasına daha yirmi dakika vardı. “İyi” dedim kendi kendime, “bu arada dinlerin kendime gelirim.”

Otobüsün sürücüsü şoför koltuğunda oturuyordu.

Durakta oturdum, hareket saatinin gelmesinin beklemeye bu arada soluklanmaya başladım. O ara, iki öğrenci de durağa gelip beklemeye başladı. Otobüsün hareket etmesine beş dakika kala durakta bekleyenler olarak yedi kişi olmuştuk. Tam hareket saati geldiğinde otobüs sürücüsü kapıyı açıp, durakta bekleyen biz yedi kişiye “Bu otobüs 110. Bu otobüsü bekliyorsanız, otobüs kendini kilitledi. Yağı eksikmiş, kendini kilitledi. Servis gelecek” diye seslendi.

Bekleyenlerden birinin, “yeni otobüs mü gelecek” sorusuna da, “Yok. Servis gelecek. Ya yürüyerek diğer yola giderek başka araçlara ya da bekleyip 112 ve 151’den birine bineceksiniz” yanıtını verdi. Söyledikleri otobüslerin hiçbiri, bekleyen yedi kişinin güzergahına uymuyordu.

Sürücünün bu sözleri üzerine, diğerlerine dönüp, “bugün önce tabanvaya bineceğiz, sonra da hangi araç denk gelirse ona” diyerek yürümeye başladım..

Biraz da hızlı yürüdüm. Arkama baktığımda iki öğrencinin bana yakın yürüdüklerinin diğer dört kişinin ise bayağı uzakta kaldıklarının gördüm..

Yaklaşık bir kilometre kadar yürüyerek toplu taşıma araçlarını kullandığı diğer yola ulaştım. Bir dakika sonra 125 nolu otobüs geldi. Hemen kendimi otobüse attım. 110’dan daha kalabalıktı.

İlk kez binmiştim 125’e.. 110’a göre bir hayli dolandı. Küçük bir Yüreğir turu yapmış sonunda her zamankinden yirmi dakika gecikmeli olarak ineceğim durağa gelmişti. Ben gecikmeli de olsa işyerine giderken, iki öğrenci okullarına geç kalmışlardı. Artık derslere girdiler mi, yoksa kapıda mı kaldılar bilmiyorum.

Arada bu tür hesapta olmayan şeyler oluyor. İşe biraz geç kalsak da, görmediğimiz yerleri görme gibi bir iyi tarafı da var, onu da söylemek gerek!..

 

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Reklamı Geç