İlhan KARAÇAY
İçinde bulunduğumuz hafta içinde art arda yaşanan iki gecede, Hollanda ile Türkiye arasındaki tarihi ilişkiler açısında çok önemli iki etkinlik gerçekleşti.
Bu etkinliklerin birincisinde, Testa ailesine ödül töreni yaşandı.
İkinci etkinlikte ise bir anlaşmanın imza töreni vardı.
Önce imza töreni ile başlayayım:
Türkiye Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı ile Hollanda Ulusal Arşivleri Başkanlığı arasında bir işbirliği anlaşması imzalandı.
Hollanda Devlet Arşivleri’nde gerçekleştirilen anlaşmayı, Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanı Muhammet Ahmet Tokdemir ve Hollanda Ulusal Arşivleri Başkanı Afelonne Doek imzaladılar.
Anlamlı törende konuşan Lahey Büyükelçimiz Selçuk Ünal, iki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin geçmişine değinirken, “Arşivlerde bulunan önemli belgeler ve kaynaklar, iki ülke arasındaki derin ilişkilerin zenginliğini yansıtıyor” dedi.
Aynı törende, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi öğretim üyesi Aleaddin Tekin, Türkiye-Hollanda ilişkilerinin tarihsel boyutuna değindi.
Lahey’deki Ulusal Arşiv binasındaki imza törenine, Türk kesiminden, Lahey Büyükelçimiz Selçuk Ural’dan başka, Eğitim Müşaviri Miyase Koyuncu Kaya, Kültür Ataşemiz Pınar Bilgen Ermiş, Basın Müşavirimiz İsmail Erkam Sula, Büyükelçilik kâtibi Harun Aydemir,Türk Hava Yolları Müdürü Şerafettin Ekici, Tarih Araştırmacısı ve yazar Mehmet Tütüncü,
Yunus Emre Enstitüsü Müdürü Adil Akaltun ve yardımcısı Bülent Evren, ve Göçmen Kadınların Mücadele Hikâyesi’ni, Ulusal Arşiv’de sergieyen, Avrasya Vakfı Başkanı Fatma Aktaş katıldılar.
Lahey’deki Ulusal Arşiv binasındaki toplantıda, taraflar arasına önemli bulunan belgeler karşılıklı olarak incelendi.
AMSTERDAM’DAKİ ÖDÜL TÖRENİ
Amsterdam’da, Yunus Emre Enstitüsü salonunda yapılan bir başka etkinlikte, Osmanlı-Hollanda diplomatik ilişkilerinin tarihi mirasçısı Testa ailesine, Osmanlı Padişahı’na sunulan güven mektubunun bir nüshası hediye edildi.
AA Muhabiri değerli dostum Selman Aksünger, bakınız bu konuda ne yazmış:
Osmanlı İmparatorluğu ve Hollanda Krallığı arasındaki diplomatik ilişkilerde 5 asır boyunca önemli roller üstlenen Testa ailesinden Gaspar Testa’nın, Osmanlı Devleti’nde maslahatgüzarlığa başlarken padişaha sunduğu güven mektubunun bir nüshası, Testa ailesinin üyelerine takdim edildi.
Törene, Türkiye’nin Lahey Büyükelçisi Selçuk Ünal, Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanı Doç. Dr. Muhammet Ahmet Tokdemir, Türkiye’nin Amsterdam Başkonsolosu Mahmut Burak Ersoy, Testa ailesinin üyeleri ve çok sayıda davetli katıldı.
Büyükelçi Ünal, törende yaptığı konuşmada, Testa ailesinin hikayesinin 1261’de İstanbul Galata’ya yerleşen Hollandalı tüccar Pasquale Testa ile başladığını belirtti.
Ünal,
“Aile üyeleri zamanla koloninin yönetiminde önemli pozisyonlara yükseldi. İstanbul’un fethinden sonra ailenin diplomatik yetenekleri Osmanlılar tarafından takdir edildi ve zamanla diğer Avrupa güçleriyle arabulucu ve tercüman olarak görev yaptılar.
” dedi.
Gaspar Testa’nın atanma sürecini anlatan Ünal, “1815’te Hollanda Kraliyet Bakanı, Amerika Birleşik Devletleri’nden gelecek yeni büyükelçinin göreve başlamasına kadar Gaspar Testa’nın temsilci olarak atandığını Sadrazam Hurşit Ahmet Paşa’ya bir mektupla bildirdi. Hollandalılar, o kritik dönemde devletlerinin dost bir imparatorluk tarafından tanınması ve temsil edilmesi amacıyla büyükelçiliğin ara dönemde de aktif kalmasını istemişti.” diye konuştu.
Ünal, ailenin Türk-Hollanda ilişkilerine katkılarının sonraki dönemlerde de devam ettiğini belirterek, “1934’te kurulan Hollanda-Türk Derneği’nin ilk başkanı Baron Testa’ydı. Lahey Büyükelçiliğimiz her zaman Testa ailesi ile yakın temas halinde olmuştur. Dostlarımızı asla unutmuyoruz.” ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanı Doç. Dr. Muhammet Ahmet Tokdemir, 1815 yılında Testa’nın Hollanda’nın İstanbul temsilcisi olarak atanmasına ilişkin güven mektubunun ikinci orijinal nüshasını aile temsilcilerine takdim etti.
Tokdemir, belgenin üçüncü nüshasının, imzalanacak mutabakat zaptı kapsamında Hollanda Arşivlerine hediye edileceği vurguladı.
1970’li yıllarda Testa hakkında Türkiye’deki arşivlerde yer alan belgeler için sorgulama yapıldığını kaydeden Tokdemir, o dönem istenilen belgenin bugün aileye takdim edilmesinden duyduğu memnuniyeti dile getirdi.
Belgeyi alan aile üyeleri, söz konusu güven mektubunun muhafazası için kullanılan eşyaların kendilerinde olduğunu ancak mektubun olmadığını söyleyerek, aile koleksiyonlarındaki çok
önemli bir parçanın tamamlandığını ifade etti.
Törende, Testa ailesi üyeleri de Tokdemir’e, “Boğaziçi’nden Güney Denizi’ne” adlı kitabı hediye etti. (Tokdemir’in elindeki kitap, Mehmet Tütüncü’nün yayınladığı kitaptır.)
KİTABIN YAZARI MEHMET TÜTÜNCÜ DAVET EDİLMEDİ
Testa ailesinin hediye ettiği
“Boğaziçi’nden Güney Denizi’ne” adlı kitap hakkında daha önce yazmış olduğum haberi altta bulacaksınız.
Ne var ki, bu kitabın yazarı Mehmet Tütüncü, kitabının başrol oynadığı bu etkinliğe davet edilmemişti.
Bu duruma çok üzülen Tütüncü, konuyla ilgili olarak bana bir açıklama yaptı.
İşte Tütüncü’nün açıklaması:
“Osmanlı-Hollanda diplomatik ilişkilerinin tarihi mirasçısı Testa ailesine, Osmanlı Padişahı’na sunulan güven mektubunun bir nüshası hediye edilirken, bu hediye törenine davet edilmemiş olmam beni derinden üzdü. Testa ailesini bulan ve bu konuda bir kitap yazan kişi olarak, böylesine önemli bir törende yer almam gerektiğini düşünüyordum.
Bu durumu sorgulamam gerekiyor: Testa ailesiyle ilgili yaptığım çalışmalar ve yazdığım kitap, neden yeterince takdir edilmedi?
Bu tür önemli bir törene davet edilmememin sebebi nedir?
Tarihi ve akademik katkılarımın göz ardı edilmesi anlaşılır bir durum değil.
Tarih araştırmaları ve bu araştırmaların yazarları, sadece eserleriyle değil, aynı zamanda bu tür törenlerde onurlandırılarak da değer görmelidir. Testa ailesini bulmuş ve bu konuda bir kitap yazmış biri olarak, hediye törenine davet edilmemem, sadece benim için değil, aynı zamanda tarihi ve akademik çalışmaların ne kadar önemsendiği konusunda da ciddi soru işaretleri doğurmaktadır.
Sormak istiyorum:
-Çalışmalarım ve katkılarım neden takdir edilmedi?
-Bu tür önemli bir törene davet edilmememin sebebi nedir?
-Yokluğum, törenin tarihi ve akademik değerine nasıl bir etki yaptı?
Bu soruların yanıtları, tarihi ve diplomatik ilişkilerin önemini daha iyi kavramamıza yardımcı olacaktır. Tarihi araştırmalar ve bu araştırmaların yazarları, değerli çabalarıyla sadece geçmişi anmakla kalmaz, aynı zamanda bu tür etkinliklerle onurlandırılarak da yaşatılır. Bu olay, çalışmalarımın ve katkılarımın daha fazla takdir edilmesi gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır.”
Mehmet Tütüncü, arşivlerde yapmış olduğu araştırmalarda, Osmanlılar’a ait pek çok doküman bulmuştu. İşte bunlardan birini gösteren Tütüncü’ye ilginin derecesini gösteren bir fotoğraf.
HOLLANDA ARŞİVİNDE ATATÜRK’ÜN HOLLANDA’YA İLK MEKTUBU
30 Nisan 1920 tarihli, Meclis Başkanı Mustafa Kemal imzası ile Hollanda’ya gönderilen ve 23 Nisan 1920 tarihinde TBMM’nin açıldığını bildiren mektubun orijinal imzalı nüshası Mehmet Tütüncü tarafından, Hollanda arşivinde bulunarak kamuoyu ile paylaşılmıştı.
Metindeki en önemli cümle;
“Hilafetin, saltanatın ve Osmanlı hükûmetinin merkezi İstanbul, Osmanlı milleti tarafından İtilaf Devletleri’nin esiri olarak kabul edilmektedir. Bu yüzden işgal altındaki İstanbul çıkışlı emirler ve fetvaların hiçbir hukuki ve dinî değeri olmayacaktır. Sözde İstanbul hükûmeti tarafından yapılan bütün angajmanlar (yükümlülükler) millet tarafından yok ve yapılmamış sayılacaktır.”
Mehmet Tütüncü tarafından Hollanda arşivinde bulunan Atatürk’ün Hollanda’ya yazdığı ilk mektubun, 4 sayfalık çerçevesi, Lahey Büyükelçiliğimizin duvarında asılıdır.
MEKTUBUN TAM METNİ
30 Nisan 1920 – Ankara
EKSELEANSLARI SAYIN HOLLANDA DIŞİŞLERİ BAKANINA
Sayın Bakan,
Yüksek bilgilerinize sunmaktan şeref duyarız ki İstanbul şehrinin İtilaf güçlerince haksız ve adaletsiz işgali sonrasında Halife Sultan ve hükûmetini esir olarak değerlendiren Osmanlı milleti bir Büyük Millet Meclis toplamaya girişti ve geniş çaplı seçimler gerçekleştirdi.
Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920’deki açılış oturumunda görkemli bir oylama ile Halife Sultan ve ebedî şehri yabancı işgal ve baskısı altında kaldığı sürece vatanın hâlde ve gelecekteki mukadderatını eline aldığını ilan etti.
Büyük Millet Meclisi, Osmanlı toplumunu Paris Barış Konferansı sonuçları üzerinde kötümserliğe bir kez daha düşüren ve Mondros Mütarekesi’nin hükümlerine aykırı bu keyfî ve haksız tutuma üyelerinin protestosunu siz ekselanslarının bilgisine sunma onurunu bana verdi.
Kutsal olan ve bütün medeni milletlerce de böyle kabul edilen yüce Meclis oturum esnasında basıldı ve genel kurul salonunun ortasında milletin temsilcileri İngiliz polisi tarafından genel kurulun şiddetli protestolarına rağmen suçlular gibi götürüldüler. Ayan üyeleri, milletvekilleri, generaller, eli kalem tutan insanlar ikametlerinde tutuklandılar ve elleri kelepçelenerek sürgün edildiler. Ayrıca resmî ve özel kurumlarımız sadece hak
kuvvetlinindir anlayışı ile silahlı güçler tarafından işgal edildi.
Bütün haklarının çiğnendiğini ve egemenliğinin ihlal edildiğini gören Osmanlı halkı daha sonra, Ankara’da toplanan temsilcilerinin emri ile ülkenin yönetimini ele alan ve Meclisin bağrından çıkan bir icra komitesi seçti.
Ekselanslarına olup biteni arz ederken 29 Nisan 1920 tarihli oturumda kabul ve ifade edilen milletin isteklerini de bildirmekle şeref duyarım:
1-Hilafetin, saltanatın ve Osmanlı hükûmetinin merkezi İstanbul, Osmanlı milleti tarafından İtilaf Devletleri’nin esiri olarak kabul edilmektedir. Bu yüzden işgal altındaki İstanbul çıkışlı emirler ve fetvaların hiçbir hukuki ve dinî değeri olmayacaktır. Sözde İstanbul hükûmeti tarafından yapılan bütün angajmanlar (yükümlülükler) millet tarafından yok ve yapılmamış sayılacaktır.
2-Bütün soğukkanlılığını ve ılımlılığını muhafaza eden Osmanlı milleti yüzlerce yıllık hür ve bağımsız devlet olarak kutsal haklarını savunmaya kararlıdır ve kendi nam ve hesabına hareket etme hakkını öz temsilcilerine tanıyarak şerefli ve eşit bir barışla sonuca gidilmesi arzusunu da ifade eder.
3-Ülkede bulunan Osmanlı Hristiyan unsurları ve yabancı unsurlar milletin koruması altındadırlar.
Bununla beraber onlar ülkenin genel güvenliğine karşı hiçbir faaliyette bulunamazlar.
Osmanlı milletinin bu haklı isteklerini olumlu karşılayacağınız ümidi ile en derin saygılarımın kabulünü rica ederim.
Osmanlı Büyük Millet Meclisi Adına
Başkan Mustafa Kemal
KAYNAK: Hollanda Millî Arşivleri Dışişleri Bakanlığı Arşivi, Fon
Kodu: 2.05.18.742
***
İşte Tütüncü’nün Testa ailesi hakkında yazdığı kitabın ilk haberi:
TÜRKİYE’DEKİ HOLLANDA ASILLI TÜRK AİLESİNİN YAŞAM ÖYKÜSÜ KİTAP OLDU
Türkiye-Hollanda ilişkilerini 400 yıl olarak kitaplaştırmıştım. Aslında bu iki ülkenin ilişkileri 400 değil, 1000 yıla dayanıyormuş.
Öyle ya, bir Hollandalı tüccar olan Pasquale TESTA, 1261 yılında Türkiye’ye gelip yerleşmiş ve çoğalan ailesi de yüzyıllarca orada aktif faaliyetlerde bulunmuşsa, ilişkiler de o zaman başlamış demektir.
TESTA ailesinin 1261’den 1793’lere kadar süren Türkiye’deki faaliyetleri, küçümsenecek faaliyetler değildi. Osmanlı Devleti nezdinde tercümanlık görevlerinden başlayarak, Bakanlığa kadar uzanan faaliyetlerdi bunlar…
İstanbul’a, 1261 yılında Ceneviz’den gelerek yerleşen TESTA ailesi, Galata’ya sahip olmuşlar, orada idarecilik (Belediye Başkanlıkları) yaptılar. Fetih’ten sonra sınırdışı edilmeleri beklenen TESTA ailesi, Fatih Sultan Mehmed’e Galata’nın anahtarlarını teslim ettikleri için, Türkiye’de kalmalarına izin verildi.
Fatih, TESTA ailesinin becerili olduklarını öğrendikten sonra, tüm aile fertlerine devlet görevi verdi. TESTA fertleri tercümanlıkla başlayan görevlerden sonra, Osmanlı ile Avrupa ülkeleri arasında arabulucu rolü üstlenmiş ve Osmanlı lehinde lobicilik faaliyetleri de yürütmüş.
Osmanlı Devleti’ndeki rolleri, 1793’te başlayan Hollanda yolculuğuna kadar devam eden TESTA ailesinin maceraları, Türkiye’deki son ferdi Gaspart TESTA ile son buldu.
Gaspart Testa 1770 yılında doğdu. 23 yaşına geldiği zaman 9 kişilik bir grupla at arabaları ile Hollanda yoluna düştü. 84 gün süren meceralı yolculuk sırasında tuttuğu notlar ile, Osmanlı Devleti ile Avrupa ülkeleri arasında kıyaslama yaptı.
Yolda karşılaştıkları olayları da anlatan bu notlar, bir seyahatname olarak arşivlerde çürürken, Mehmet Tütüncü adlı bir araştırmacı Türk, bu seyahatnameyi devlet arşivinin tozlu raflarında buldu.