Demokratik cumhuriyet (4)

Habip Hamza ERDEM Demokratik cumhuriyet teriminin 1848 Devrimi’yle birlikte ‘sosyalizm’e açıldığını söyledik. Gerçekten de, Devrim günlerinde ‘Luxembourg Komisyonu’na katılanlar arasında yer alan, önce Saint-Simoncu sonra Fourierci olan Constantin Pecqueur (1801-1881) ‘Fransız Sosyalizmi’nin kurucularından sayılmaktadır. 1839’da yayınlanan ‘Sosyal Ekonomi’ ve 1842’de yayımlanan ‘Sosyal ve Politik Ekonominin Yeni Kuramı’ başlıklı çalışmaları, o dönemde Paris’te bulunan Karl Marx’ın da ilgisini çekmiş ve kendi çalışmalarında Pecqueur’e sıkça gönderme yapmıştır. Kaldı ki, artık sadece ‘sosyalist’ değil ama ‘komünist’ nitelemesi kullanılacaktır. Ancak hemen belirtelim ki, ‘komünist’ sözcüğü 1917 Ekim Devrimi’nden sonra SSCB’deki uygulamalarla bir tutulmasına karşın, çok daha derin ‘felsefi, politik ve sosyal’ bir içerik taşımaktadır. Örneğin Fransa’da bugün bile köy ve benzeri yerleşim birimlerinin adı ‘Komün’ olup bir ‘tüzel kişilik’ taşımaktadır. Dahası, 1950’lerden itibaren Komünist Parti’nin seçim kazandığı komünler, küçümseyici (pejoratif) değil tersine daha değerli (mélioratif) komünler olarak anılmaktadırlar. Konumuz açısından üzerinde duracağımız bir diğer sözcük de ‘proletarya’ olup, bu konuda en azından Türkçe’de, üniversiteler dahil, yeterli bilginin olmadığını belirtmiş olalım. Michèle Riot-Sarcey’in aktardığına göre, 1848 Devrimi günlerinde ‘komünizm’, 1789 Devrimi’nin ‘Kardeşlik’ (fraternité) terimine karşılık kullanılıyordu. Kaldı ki, daha sonraki dönemde, ‘Kardeşlik’ (fraternité) bir topluluk içinde özgür olmak (libre dans un collectif) olarak tanımlanacaktı. Yani bir bireyin içinde bulunduğu toplum (topluluk) özgür olmadıkça kendisi de özgür olamayacaktır. Oysa ‘özgür’lük ya da ‘liberal’lik içinde yaşadığı ‘toplum’ dahil, hiçbir şeye bağlı olmamak anlamında kullanılmıştır, ki günümüz Türkiye’sinde revaçta olan anlayışın bu olduğuna kuşku yoktur. İşte 1848 Devrimi günlerinde, Pecqueur’un ekonomi ve toplum için önerdiği ‘yeni kuram’da, komünizm sözcüğü bu teze dayanmaktaydı. Yani, günümüzde de denildiği üzere; ‘Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz’! 1848 Devrimi’nin temel felsefesi proletaryanın nasıl ‘sefalet’ten çıkarılması üzerine olup, sosyalizm, komünizm vb terimlerin tümü bir çıkış yolu aramakla ilgilidir. Alman Filozof Walter Benjamin (1892- 1940) ise, 1900’lerin başında, örneğin 1921’de yayımlanan Bir Din Olarak Kapitalizm’in (Le capitalisme comme religion- Kapitalismus als Religion) ardından, 1928’de Tek Yönlü Yol (Einbahnstraße- Rue à sens unique) başlıklı çalışmalarıyla, ‘sosyal ekonomi’nin nasıl yoldan çıktığını anlatmaya çalışacaktır. Ki, başta Frankfurt Okulu olmak üzere birçok düşünürün benimseyeceği görüşler ileri sürecektir. Böylece, Benjamin’den hareketle, başta ‘Hristiyan komünizmi’ olmak üzere, çok sonraları ‘İslam Komünizmi’ gibi kimi yaklaşımların, ‘Din gibi bir ideoloji’nin, ‘tek yönlü yol’ olarak başlayıp ‘çıkmaz sokak’la sonuçlanacağının öngörüldüğünü söyleyebiliriz. Yani biz bu yazı dizimizde, kimi terim ve kavramların tarihsel gelişimini ele alırken, nesnel bir yaklaşımla, olanı ‘olduğu gibi’ yansıtmaya çalışıyoruz diyelim. Bu yazılardan ‘çıkarılacak ders’ varsa, ki kesinlikle olduğunu düşünüyoruz, bu ‘ders’lerin, en azından ‘doğru bilgi’lerden çıkarılması gerektiğini söylüyoruz. Örneğin ne ‘uygarlık’ı Akif gibi ‘Tek dişi kalmış Canavar’ ve ne de Victor Hugo gibi ‘Fransız Eseri’ olarak görmekte değiliz. Ne var ki, ‘uygarlık’ın da, ne denli ileri olursa olsun ‘sefalet’ üretmekte olduğuna tanıklık ediyoruz. İşte 1848 Devrimi günlerinde, liberal, konservatör, sosyalist, komünist, sağcı/solcu her kim varsa, proletaryanın sefalet içinde olduğu konusunda görüş birliği içinde idiler. Kaldı ki, Devrim’in ilk kararnamesinin ‘hayvan hakları’ üzerine olması, ‘insancıl yaklaşım’ın ne kadar geniş tutulduğuna somut bir örnek olarak verilebilir. Ancak, Devrimler sürdürülemez ise, çok kısa süre içinde ‘yolundan saptırılabilmektedir’ler. Nitekim, Fransa’da 1789’da da öyle olmuştur, 1830’da da öyle olmuştur,1848’de de öyle olmuştur, 1870’lerde de öyle olmuştur. Bilim, eğer yasanın saptanması ise, biraz naifçe de olsa, Devrim’lerin ‘kesikli’ olduğunun da bir tür ‘yasa’ olduğunu söyleyerek bu yazımızı bitirelim. (Sürecek)
Benzer Videolar