Aşk olayından Büyükşehir ve CHP’ye vurmak!..

Ömer ALPDOĞAN Bugünlerde Adana Büyükşehir Belediyesi ve CHP’ye vurmanın dayanılmaz zevkini yaşayanlar var.. Çek asıllı Fransız yazar Milan Kundera’nın 1982’de yazdığı “Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği” adlı roman gibi.. O romanda, Kundera, Terza, Tomas, Sabin ve Franz arasındaki ilişkileri anlatıyordu, bizimkiler iki siyasetçi ve bir eşin arasındaki ilişkileri ballandıra ballandır anlatıyorlar ama, Kundera’dan farklı olarak şehvetle anlatılan ilişkilerle hiç ilgisi olmayan kişi ve kurumların itibarlarıyla uğramak ereğiyle yapıyorlar bunu.. Olayın kahramanları anlattıklarına göre, aynı partide siyaset yapan, biri belediye başkan adayı olan, diğeri il başkanlığında yönetici olduğu ifade edilen iki erkek siyasetçi ile bu siyasetçilerden birinin eşi iken diğeriyle aşk yaşayan sonrasında eşinin terk ederek sevgilisiyle yaşamaya başladığı ileri sürülen bir kadın var.. Yani, ilişki siyasetle bağlantılı kişilerin özel yaşamlarıyla, aşk ya da cinsel yaşamlarıyla ilgili.. Mensup oldukları partiyle de, taraflardan birinin çalıştığı söylenen Büyükşehir Belediyesiyle de, Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar ile hiçbir bağlantısı bulunmuyor.. Ancak, üçlü aşk ilişkisinin dillerine dolayanlar, iştahla anlatanlar, olayı gelip Büyükşehir Belediyesine ve CHP Adana İl Örgütü’ne bağlıyorlar.. Büyükşehir Belediyesi ve CHP’yi  suçu ilan etmeye çalışıyorlar.. Bu kişilere göre, üç kişi arasındaki ilişki, “Adana Büyükşehir’de akıllara durgunluk veren bir olay.” “İhalelere fesat karıştırma ve rüşvet operasyonları derken, cenaze ve resmi araçlarda yakalanan uyuşturucu olayları ile gündeme gelen Adana Büyükşehir’de skandallar zincirine eklenen evli barklı bir kadının Başkan Zeydan Karalar tarafından atanan Büyükşehir danışmanı tarafından kaçırılması elenen” skandalların zincirinin son halkasıymış.. Üçlü gönül ilişkisinden CHP, Adana Büyükşehir Belediyesi ve Zeydan Karalar’ı suçlamak için kendilerinin çok zorlayanlara göre, “Adanalılar Karalar belediyesinde skandalların zincirinin gelenek halinde geldiğini” söylemişler!.. Şu iddiayı ortaya atan Adanalıların kimler olduğunu çok merak ediyorum doğrusu.. Sanırım bu Adanalılar, insancıl bir zaafı CHP, Büyükşehir Belediyesi ve Zeydan Karalar’a vurmak için, itibar kaybına uğratmak için kullanmaya çalışanların bizzat kendileri.. Üç kişi arasındaki, özellikle arkadaş olan kişiler arasındaki ilişkiler ne denli çarpık ilişki de olsa, üçüncü kişilere bu konuda söz söylemek düşmez.. Hele hele, bir gönül ilişkisindeki tarafların siyasal duruşlarından yola çıkarak bir siyasal partiye, bir kamu kurumu olan Büyükşehir Belediyesi’ne, taraflardan birini işe aldığı için Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar’a fatura kesmeye çalışmak akıl tutulmasıdır.. Üç kişinin karıştığı ilişki denli etik dışıysa, kişisel bir olay üzerinden Büyükşehir belediyesi, Başkan Zeydan Karalar ve CHP’ye vurmaya çalışmak da o denli etik dışıdır. Sakat bir anlayıştır.. Onların yönteminin sakatlığını bir örnekle anlatalım.. Üçlü ilişkiyi Büyükşehir Belediyesi, CHP İl Örgütü ve Başkan Zeydan Karalar’a vurmak için kullananlarda, olayı Büyükşehir Belediyesi’ndeki “skandallar zincirinin halkası” olarak görenlerden birinin eşi (boşandığı söyleniyor) Büyükşehir Belediyesi’nde çalışıyor. Bu hanımefendi yarın bir gönül ilişkisi yaşarsa, sorumlu Büyükşehir Belediyesi ve Zeydan Karalar mı olacak?.. Bugün, bir gönül ilişkisinde Büyükşehir Belediyesi, Zeydan Karalar ve CHP’yi suçlayan kişi, o durumda da Büyükşehir Belediyesini ve Karalar’ı mı suçlayacak?..   Rant aracı Filistin! Filistin’in siyasal İslamcı yapılar tarafından rant aracı olarak kullanıldığına Pazar günü bir kez daha tanık olduk.. Pazar günü, İnönü Parkında kalabalık bir grup vardı.. Ellerine Filistin ve Arapça yazılı bayraklar vardı.. Grubun cadde ve halk otobüsü durağı tarafında açılan masalarda bir çok ürün satılıyordu.. Tabi adı, bir yıldır olduğu gibi, Pazar günü de Filistin’deki olaylar siyasal İslamcılar tarafından rant aracı olarak kullanıldı.. Siyasal İslamcılar, her nedense Filistin’deki olayları protestoyu kermesle düzenleyerek protesto ediyorlar.. Örneğin, ABD Konsolosluğuna ya da İncirlik Üssü’ne yürümeyi hiç düşünmüyorlar. Filistin olaylarını, İsrail ve ABD’yi protesto deyince akıllarına gelen tek eylem biçimi “kermes” oluyor.. Kermes demek de para demek.. Pazar günkü siyasal İslamcıların kermesli protestosunda İnönü Parkı’ndaki  Osmanlı’ya isyanın simgesi olan Filistin ile Arapça yazılı bayraklar vardı ama Türk bayrağı yoktu.. Oysa daha geçen hafta Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi’nin düzenlediği TKP, yurtseverlerin destek verdiği eylemde insanlar o güneşin altında hem Atatürk Parkında hem İncirliğe yürüyüşlerinde çıkar yoktu. Sadece Filistin halkına destek, İsrail ve ABD’ye protesto vardı. Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi, Filistin ve Türk bayrakları yan yana dalgalanıyordu.. Kısacası, Pazar günün İnönü Parkı’ndaki kermesli protestoda siyasal İslamcıların Filistin’deki olaylara rant olarak baktıklarına, Türk yurdunda Osmanlı’ya isyanının simgesinin taşırken Türk bayrağının yok saydıklarına bir kez daha tanık olduk..   Zabıtalar ve Maliye artık görevini yapmalı Adana’da son zamanlarda halkın duygularına, vicdanına hitap ederek rant sağlamaya çalışan iki pratik var: Birincisi Filistin’e destek eylemi adı altında kentin merkezi yerlerinde açık-lan kermesler.. İkincisi, kimi derneklerin ülke çağında paralı elemanlar aracılığıyla yürüttükleri sma hastası çocuklar adına kurulduğu iddia edilen  bağış stantları. Çakmak Caddesi, Kuruköprü, bankamatiklerin önleri, Gençlik Meydanı (Duygu Cafe)’de civarında bağış stantlarından yürümek neredeyse olası değil.. Ağlak sesle, çocuğun hastalığını anlatan kadın sesleri, kaset ya da flashdisklerle yüksek sesle çalınarak duygu sömürüş yapılıyor.. İşin ilginci, farklı çocuk adlarıyla kurulan stantlarda aynı kadın sesi farklı farklı adlardaki çocukların annesi olduğunu iddia ediyor. Hesabıma göre hanımefendinin sma’lı çocuğunun sayısı yirmiyi çoktan geçti.. Bu tür stantların nerelere konulacağını, ses ve görüntü kirliliği yaratmasının önlemek belediyelerin zabıta müdürlüklerinin görevi. Ancak, her nedense, ne Büyükşehir Belediyesi Zabıta Daire Başkanlığı, ne de ilçe belediyelerinin zabıta müdürlüklerinin, avaz avaz duygu sömürüsü yapılan, kimin topladığı, nerelere gittiği bilinmeyen bağışların toplandığı stantlara müdahale etmiyor.. Nerelere gittiği bilinmeyen dedim, çünkü, medyada masum çocuklar adına toplanan bağışların hastaların ailelerine verilmediği, oto galerisi gibi iş yerleri açıldığı, partiler düzenlendiğini, hatta o bağış stantlarında olmayan hasta çocuk adlarının kullanıldığı haberlerini sıkça gördük.. İkinci göz yumulan konu ise kentin merkezi yerlerinde alan ve parklarda açılan kermesler.. Pazar günü İnönü Parkı’nda gördüğümüz gibi, açılan kermeslerde çok çeşitli ürünler satılıyor.. Çevrede, aynı ürünü satan esnaflar var.. Hangi adla olursa olsun açılan kermesler, vergisini ödeyen, sigortasını yatıran, devlete karşı mali yükümlülüklerinin zorlanarak da olsa yerine getirmeye çalışan esnaf açısından haksız rekabet yaratıyor. Esnaf, sattığı malı ya da eşyayı defterine kayıt ediyor, beyannamelerini veriyor, vergisinin yatırıyor, işçisinin SGK primini ve maaşının ödüyor, kendi Bağ Kur primini yatırıyor, kira, elektrik, su, çevre temizlik vergisinin ödüyor; yanı başında Gazze Kermesi gibi cafcaflı adlarla kermes açanlar ise ne vergi, sigorta, kira elektrik, su, ÇTV ödüyorlar. Ne kadar mal sattıkları ne kadar para kazandıklarının maliye açısından hiçbir değeri olmayan bir defterin sayfasına yazıyorlar; ne kadar hasılat yaptıklarının sadece defteri tutan biliyor.. Kermesler devletin vergi kaybı demektir. Haksız rekabet yaratan devleti zarar uğratan kermesleri denetlemek hatta önlemek Maliye ile zabıtaların görevidir.. Ne yazık ki, ne maliye ne de zabıtalar görevinin yapmıyor.. Yasal önlemler alınmamasından, kermes açılmaları engellememesinden cesaret alan siyasal İslamcılar, bir yıldır her fırsatta “Gazze’ye yardım” adı altında kermesler açıp ticaret yapıyorlar.. Zabıtanın ve maliyenin artık görevini yapmasını Adanalılar olarak bekliyoruz.. Hem bağış stantlarının, hem kermeslerin önce sıkı bir biçimde denetlenmesini, toplanan paraların toplanma gerekçesine göre harcanıp harcanmadığını saptanmalı, usulsüzlük yapanlar hakkında idari ve yargı yolu açılmalı, ardından da Kabahatler Kanununa göre işlem yapılan dilenciliğin yeni versiyonu olarak karşımıza çıkan bağış stantlarını, esnafla haksız rekabete giren kermesler önlenmeli. Adana Valiliğinin bugüne değin kurulan bağış stantlarında Adana’dan hangi çocuk için ne kadar para toplandığı, bu paraların kuruşu kuruşuna hasta çocuğa aktarılıp aktarılmadığı; Maliyeden Adana’da son bir yıldır kurulan kermeslerden kaç tanesinin denetlendiğini, bu kermeslerde kaç liralık ticari işlem yapıldığı, vergi ve ceza uygulaması yapılıp yapılmadığını, yapılmadı ise neden yapılmadığını;  belediyelerden halkın malı olan parklarda, alanlarda kurulan bağış stantları ve açılan kermeslerden kira parası alıp almadığını, halka açık yerlerin işgaline karşı ne tür önlem alındığının açıklamalarını bekliyor ve istiyoruz.  
Benzer Videolar