Sürdürülebilir kandırmacalar

Selma ERDAL Sen ipekböceğinin kozasından civciv yapmasını bilir misin ya da bayram şekerlerinin boşalan kutularında dut yapraklarıyla tırtılını beslemeyi?... Ben ilk öğrendiğimden beri besmeleyi onun kelebeği oyuncağımdı. Kuşkusuz o günler oyun çağımdı. Usum değildi başımda, toydum. Ama yine de bilirdim değerini, babamın büktüğü ipeğin parasıyla doydum, dokunmuşuyla donandım. Bu yaşıma dek o güzellikleri andım. Kulaklarımdan hiç gitmedi lokum kutularının içinde, dut ağacının yapraklarını kırt kırt kemirişi ve belleğimden hiç silinmedi kozasını örüşü, ince ince sabırla... Nasıl da yanıyorum bugün kahırla İpek kentimin yitirilen beyaz tırtılına... Ne yazık ki İpek kenti Bursa'da artık ne dut ağaçları, ne de kozasını ören ipek böcekleri, dolayısıyla ne de ipek iplikleri dokuyan geleneksel tezgahlar kalmadı; Bursa ipeğinin yerini "floş" olarak da bilinen suni/yapay ipek iplikler aldığından beri... Bursa dokumacılığı sınıfta kaldı. Bulunmaz Bursa Kumaşı deyiminin yerini ne acıdır ki "bulunmaz Hint kumaşı" sözleri aldı. Ve Angora... Ankara'nın antik çağdaki adı. Yalnızca o mu?... Tenimizi okşarcasına giydiğimiz Angora kazaklar, hırkalar... O dokulara tüyünü veren keçinin de adıdır Angora... İşte o tiftik keçisi; onlara ne oldu?... Tükendi mi soyu?... Ankara'nın orta yerine "dinozor" anıtı konduranlar, neden yaşatmadılar onu?... Hani onlar "yerli ve milli" değiller miydi?... Ve de Merinos koyunu... Anavatanı Avusturalya olsa da nasıl da uyum sağlamıştı Anadolu yurduna?... Onun yününden Merinos fabrikalarında dokunan, Sümerbank mağazalarında satılan kumaşlar; erkeklere palto, kadınlara manto olduklarında nasıl da ısıtırlardı Türk halkını karlı kış günlerinde?... Neden kilit asıldı kapılarına, Sümerbank Merinos fabrikalarının?... Üstelik Çukurova'nın, Söke'nin pamuk tarlalarından devşirilen ipliklerle dokunan basmalardan, pazenlerden dikilirdi allı, güllü şalvarlar, giysiler... Ne istediler Türkün Atasından kalan bu özkaynaklarından?... Yalnız bizde mi?... Kardeş ülke Pakistan'ın Keşmir özerk bölgesinin adıyla anılan o değerli Kaşmir kumaşlar... Vahşi kapitalizmin sömürgen elleri, oralara da uzandı. Ünlü ve pahalı markaların "kaşmir palto" diye pazara sunduğu ürünlerde kaşmir oranı yüzde 5 olarak kaldı. Dünü bilmeyenler "kaşmir palto" giydiğini sanıp, havalara girerken, gerçek kumaşları tanımadığı için aldatıldığını anlamıyorlar bugünlerde... Nasıl ki yediği besinlerin gerçek tatlarını bilmediği, doğal besinlerle midesi tanışmadığı için GDO'lu ürünlerle; sağlıklı kalacağını sanıyorlar, işte yapay kumaşlarla üretilmiş parıltılı giysilere bürünenler de tenlerinin sağlıklı kalacağını sanıyorlar. Evet nasıl ki artan insan sayısına, besin kaynaklarının yetmeyeceği varsayımı ve de gerekçesiyle genetiği değiştirilmiş organizmalar sunuluyorsa yıllardır besin üreticilerince pazara... Daha dünlere kadar eğer doğal kumaşlardan giysiler kullanmazsanız erkenden girersiniz mezara diyenler, bu kez de "yeniden değerlendirilmiş elyaflar" ve "sürdürülebilir moda" masalları anlatmaya başladılar tüketim toplumunun kıskacına aldıkları insanlara... Yüzlerce yılda doğada yok olmayan plastikten; iplik gibi şeritler kesip de sözüm ona doğayı koruyan elyaflar üretip, giysiler hazırladılar. Sürdürülebilir Kalkınma diye yola çıkan sömürgen güçler... Sürdürülebilirlik kavramını ön ek alıp da her üretimin önüne, sömürülerinin yeni bir türevini yarattılar. Sürdürülebilir beslenmeler için; GDO'lu ürünler... Sürdürülebilir moda için; yeniden elden geçirilen plastikten/naylondan giysiler... Yine de diledikleri kadar azaltamadıkları için dünyada yaşayan insan sayısını; şimdi de "sürdürülebilir virüsler" üreterek, amaçlarına ulaşmayı mı düşünmekteler?... İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ne göre insanların ilk ve öncelikli hakkı olan "yaşama hakkı"na böylesine "sürdürülebilir" saldırılar gerçekleşirken; nerede çağdaşlık, nerede uygarlık?... Her şeyi yalnızca kendileri için isteyenler sayesinde kalmamış insanlık... Umut geveze bir kuştu... Ama susturuldu... Alıcı kuşlar ötüyor bu topraklarda...  
Benzer Videolar