Parti ‘üzerine’ (4)

Habip Hamza ERDEM Parti ‘üzerine’ yazarken, kuşkusuz ‘siyasal parti’lerden söz ediyoruz. Ancak ve ne var ki, okuyucuyu bizim ‘politika’ (le politique) ile siyaset (la politique) arasında önemli bir ayırım olduğuna dikkat çektiğimizi anımsayacaktır. O zaman, bu ‘politika’nın (le politique) ne demek olduğunu biraz daha açmamız gerekecek. Marx, ‘politik sorun politikanın yerini tutmaz’ (la question politique ne pouvait être politique) diyordu. Çünkü, ‘üretim tarzı’ kavramına içkin olan ‘sınıf savaşı’nın sadece ‘ekonomik’ ve ‘sosyal’ boyutları yoktur, ama aynı zamanda bir ‘politik’ boyutu vardır. Çok açıktır ki, ‘ekonomik’ ve ya da ‘sosyal’ olan boyutlar ‘siyasî’ olup, ‘politik’ boyuttan ayrılmaktadır. Ücret zammı istemek, sosyal konut, sosyal destek istemek ve hatta ekim yapmak için toprak talebinde bulunmak, birer ‘siyasal talep’ olup, onun için -kim veriyorsa ben ondan beş fazlasını vereceğim diyen ‘siyasetçi’nin ‘ekmek kapısı’ olmaktadır. İşte bu ‘siyasetçi’nin kuracağı ‘parti’ de, dolayısıyla ‘siyasal parti’ olacaktır. Ki bunlar içinde ‘devrimci’ olduğunu söyleyenler de olacaktır ki, jakoben, baböfist (Grassus Babeuf, 1760-1797) ya da Blankist (Auguste Blanqui, 1805-1881) hareket ve partiler de bir ‘lider’ ya da ‘düşünce’nin önderliğinde, kitlelerin üzerinde ve onlar adına ‘devrim’ yapacaklarını söyleyeceklerdir. Oysa, örneğin Marx, 1844-64 yılları arasında, “işçilerin rüştünü ispatlaması işçilerin kendisi tarafından olacaktır” (“L’émancipation des travailleurs sera l’œuvre des travailleurs eux-mêmes”) diyecektir. Hatta Birinci Enternasyonal’in Tüzüğünün girişine de (1864) bu sözü koyduracaktır. İşte Marx’ın anladığı ve anlatmak istediği ‘politika’ (le politik), işçinin kendinde (en soi) olmaktan çıkıp kendisi (pour soi) için olması, ve daha önce değindiğimiz “bir sınıf konumuna yükselmesi ve kendisinden bir ‘ulus’ yaratması” olmaktadır. Bu haliyle de, ‘ekonomik’ ve ‘sosyal’ istek, talep, edinim ve beklentilerle birlikte ama onlardan ayrı bir alan (domaine) olarak, benim ‘rüştünü ispatlama’ olarak tanımladığım (émancipation) şey olmaktadır ‘politika’ (le politique). Böyle olunca belki de bir ‘Parti’ kurmasına gerek de yoktur denilebilir. Ki, ‘siyasal partilerin lağvedilmesi’ sözünün ancak ve sadece bu bağlamda bir anlamı olabilir. Ve yine, ancak ve ne var ki diyelim, Marx’ın kendisi hem bugünkü Alman Sosyal-Demokrat Partisi’nin kuruluşunu desteklemiş ve hem de onun Gotha ve Erfurt Kongrelerine eleştirel desteğini vermiştir. Ama öte yandan, 1871 Paris Komünü’ne olağanüstü destek vermiştir. Michael Lövy’nin altını çizdiği gibi, gerçek bir ‘İşçi Partisi’nin birincil işlevi “Kitlelerin ‘bilinçlenme’ ve ‘devrimci eylem’de bulunmaları için bir ‘araç’ (instrument)” olmaktan başka bir şey olmayacaktır (*). Yani kitlelerin ‘üstünde’ ve onları ‘yönetecek’ bir konumda olmayacaktır. Onların ‘kendi kendilerini özgürleştirme’ (auto-libération) sürecini yönlendirecektir. İşte Osmanlı’da ‘Anayasa tartışma’larının, Paris’te ‘Komünizm Uygulamaları’nın yapıldığı dönemde Rus Çarlığında  da bir ‘Narodniki’ hareketi doğuyordu. Sonradan küçümseyici anlamda kullanılacak ‘populism’ (ama özünde Halkçılık) olan bu Narodniki hareketi, Lenin’in başta övgüyle sözettiği bir ‘örgütlenme modeli’ olacaktır. Aydınların ‘Halka doğru’ yönelmeleri ve onları ‘idare etmek’ değil ama ‘uyandırmak’ için çabalamaları, zaman içinde, ülke ve bölgesine göre değişik ‘biçim’ler alacaktır. Türk gençliğinin 1968’li yıllarda Zap Suyu’na köprü kurup, köylülerle birlikte ekin dermeleri bu ‘biçim’lerden biri olarak, aklımızın bir kenarında dursun diyelim. Ancak Birinci Dünya Savaşı ve ertesinde, bu ‘politik’ girişimlerin nasıl ‘siyasal parti’lere dönüştüğü konusunda istemediğiniz kadar yayın ve eylemlerin olduğu da bir başka gerçekliktir. Ki, adım adım bu konulara gireceğiz. (Sürecek) (*) Michael Löwy, « La théorie marxiste du parti »,  Actuel Marx 2009/2 (n° 46), pages 27 à 51  
Benzer Videolar