Parti ‘üzerine’ (3)

Habip Hamza ERDEM Parti ‘üzerine’ yazarken, Hikmet Gökalp’in “Parti nedir, at değil deve değil” dediği tümceyi aradım ama bulamadım. Onun ‘Devlet-Ulus’ başlıklı çeşitli makalelerini içeren kitabına baktım, yine göremedim. Ama, onun bizim için ‘derin konu’ dediğimiz konulara, ‘at değil deve değil’ diyerek nasıl açıklık getirdiğini bilenlerdenim. Yeri gelmişken söyleyeyim, Türkiye’nin Cumhuriyet tarihinde yetiştirdiği ‘en büyük bilim adamı’ listesinin, kendi payıma, en başına Hikmet Gökalp’ı koyabilirim. ‘İşçi Partili’ idi. Hasbelkader ben de aynı dönemde ‘İşçi Partili’ idim. Ki ilk ‘Türkiye İşçi Partisi’ dönemlerinde de orada idim. ‘İşçi Partili’ olmak bir onurdur, ama eğer ‘işçi partisi’ gerçekten ‘işçi’ partisi ise… ‘İşçi’ sözcüğü Marksist yaklaşımda ‘proleter’ sözcüğüyle dillendirilir, ki örneğin Adorno ve Horkheimer ile birlikte Frankfurt Okulu’nun kurucularından olan Marcuse ‘Marx’ın proleter kavramı mitolojik bir kavramdır’ diye küçümseyecektir. Marcuse bile ‘proleter kavramı’nı anlayamamış diyeceğim. İlerleyen bölümlerde Alain Badiou’nun ‘Akademik Marksizm ve Gerçek Marksizm’ konusundaki yorumlarına ayrıntılı olarak değineceğiz. Ki, öylesine ‘eşitlik, özgürlük, adalet’ gibi kimi sloganlaştırılmış kavramların ‘öz’üne değinebilelim. Örnek olsun, Memduh Bayraktaroğlu benzeri, ‘havaî’ danışmanların bir türlü anlamadıkları ve anlayamayacakları ‘eşitlik’ kavramı bir ‘olgu’ değil ama bir ‘oluşum’dur. ‘Phénomène’ de denilebilir ama ‘phénomène’den anladığınız şeye bağlıdır. İşte ‘proleterya’kavramı için Marx ‘İnsanlığın tarih öncesini sona erdiren kavram’ diyecektir. Öyleyse sadece ‘işçi’ kavramıyla açıklanamaz. Nitekim, ‘halk’ kavramı da ‘ulus’ kavramı da ‘proleter’ kavramına içselleştirilebilir. Kaldı ki, göreceğimiz üzere, yerine göre ‘halk’ ve ‘halkın bütünü’ anlamında ‘ulus’ kavramı olarak da kullanılacaktır. Daha Manifestoda proletarya için, “ulusal sınıf konumuna erişecek ve kendisi bizzat ulusu oluşturacaktır” (s'ériger en classe nationale, se constituer lui-même en nation) denilmiştir. Yani ‘işçi’ ve ‘sınıf’ı bir ‘oluşum içerisindedir. Ve halkın ‘tümü’nü oluşturacaktır. İçerisinde hırlı, hırsız ve namussuzlar olmayacak mıdır? Kuşkusuz olabilecektir ama onların birer ‘Parti’si, belki olmayabilecektir. Ya da, Türkiye Cumhuriyet’inin kuruluşunda denildiği gibi, iki ‘eser’den biri ‘Cumhuriyet’ iken diğeri ‘Halk Partisi’ olmuştur. İşte bu ‘Halk Partisi’, kendisinden bir ‘Halk’ oluşturamadığı ve ‘Demokrasi’ palavrasına kandığı için, bugün ‘Adalet ve Kalkınma’, ‘Birlik-Mirlik’, ‘Hüdapar’, ‘Ana-Vatan’ türü 150 sözde ‘siyasal’ partinin türemesine yol açmıştır. Şimdi Türk halkının önünde ya ‘Halk Partisi’ni ‘halkın partisi’ yapmak ya da gerçekten, o derin anlamıyla ‘proletarya’nın şu ya da bu biçimde kendisinden bir ‘Parti’ oluşturması gibi bir ‘ödev’ vardır diyeceğiz. Kuşkusuz bu, sanılanın aksine bir ‘peşin hüküm’ değildir. Sadece ‘Parti’ üzerine düşünürken bir ‘çalışma hipotezi’ olarak ele alınabilir. Kaldı ki, tarihte ‘İşçi’ ya da ‘proleter’ partilerinin doğuş ve gelişimlerine de yakından bakmak gerekmektedir. Yani bu aşamada bir ‘öneri’ getirmek durumunda değiliz. Sadece ‘olabilirlik’ üzerinde duruyoruz. Buna ‘olası bilinç’ (conscience possible) deniyor ki, ancak ve sadece ‘akıl ve deneyimlerle’ anlaşılabilecektir. Yani Marcuse ya da onun ‘sağ’ versiyoları gibi ‘mitolojik’ bir yanılsama olarak görülmesine kanılmayacaktır. Ki, sayılan bu yüzelli ‘siyasal parti’nin yüzellisinin herbirinin bir ‘mit’i vardır, vardır ama, doğası gereği, hiçbirinde değil ‘mümkün bilinç’ ‘bilinç’in zerresini bulmak mümkün değildir. (Sürecek)  
Benzer Videolar