Oktay EROL
Sıkça olmasa da, Celal Doğan’ın Gaziantep Belediye Başkanlığı sürecinde gösterdiği çabayı anımsatıyorum! O yıllarda Adana yurdumuzun dördüncü büyük kenti! Üstelik “Adana” denilince, akla “varsıllık, verim, emek, toprak” gelen bir kent… Üç dönem başkanlık yaptığı Gaziantep’i “ön sıralara” çıkarmak için uğraş verirken, özellikle doksanlardan bu yana Adana’da miskinlik, edilgenlik, yazgıcılık egemen olduğu unutulmamalı; halkın oylarıyla işbaşına gelenler eldekini korumayı bırakın, her geçen gün eldekinin gidişine izleyici kaldı, kimleri kaygılarını dile getirirken/ kimileri de sessizliği yeğledi/ yeri geldi alkış tuttu, “iktidar” gücüne eğildi!
Halk arasında duymayan yoktur, “Adana köy” denir! Peki, seçilenlerin işi Adana’yı “köy olmaktan” kurtarmak değil mi? Yanına “iki tane” çığırtkanını” alan akla gelmeyecek “bir sürü” sözler veriyor! Yollar, köprüler, havalimanları, entegre tesisleri… Bunların yapılmasına “kimsenin” dediği söz yok da; şu an yaşamını sürdüren yurttaşların yaşamlarını biraz olsun kolaylaştıracak “çalışmalar” nerede? Örneğin bu insanlar geçimlerini nasıl sağlayacaklar, gereksinmelerini nasıl karşılayacaklar, çocuklarının eğitimini nasıl aldıracaklar, mevsimsel ürünleri nasıl tüketecekler? Daha soru çok!
***
Bunların hiçbirinin önemi yok! Var diyenler, bugün ülkenin geldiği yeri ongüne bir market sergenlerini gezerek görsünler! İnsan, insan oluğu için utanıyor; bir ay dolmadan her şeyin ederi yüzde onun üzerinde artıyor, bir tane yetkili/ tüketici koruyucu çıkıp da “ne yapıyorsunuz, dağ başı mı burası” demiyor! Yurttaşın ayın sonunu nasıl getirdiği, Adana’nın yaman sıcağını nasıl geçirdiği, yaklaşan kış ayları için nasıl hazırlıklar yaptıkları umurlarında bile değil!
Konuşurken “ekonomiyi büyültmek için elimizden gelen her şey, yapıyoruz” diyorlar! “Ekonomiyi küçülten” halk sanki; bozduğunuz gibi, bedelini ödeyerek düzelteceksiniz o kadar! Peki, ne yapıyorlar? Ağaçlı alanları düzleyip sanayiye açıyorlar, bölgenin verimli topraklarını bozup ya imara, ya betondan yapılara, ya da havalimanları yapmak için harcıyorlar! Bir de, bölgenin verimli toprakları için “güz ayında toprağınızı ekmeyin, su verememeğiz” diye uyarıda bulunuyorlar! Açlığı sınatacaklar!
***
Öncekileri saymaktan yoruldum! İki günden beri Adana’da gökyüzü sessiz, bu sessizlikten en çok etkilenen yalnız Adana da değil! “Kapanmayacak” diye seslenenler törenle “uçuşların” geliş/ gidişine son verdi! Katılanlar arasında “Adana” bayrakları açan, Çukurova Uluslararası Havalimanı’nın açılışın kutlayanlar da vardı! Üstelik çok sevinçliydiler! Bayramda şeker mi yiyebilmişlerdi, Adana’ya yeni bir “ergi” mi kazandırmışlardı, işsizliğin/ erinçsizliğin/ gönençsizliğin önünü kesecek bir gelişmeye mi tanık olmuşlardı? Koca, koskocaman bir “hayır”! Gidenin bıraktığı “acı izi” hep savsakladılar!
İki gün önce dolmuşta konuşuyorlardı; bugüne değin oy verdiği “iktidar” partisini yer yerden vururken, “gelsin bundan sonra biri benden oy istesin haydi” dedi! Sonra da “yıllardır sorunsuzca çalışan Havalimanı’ndan ne istedinizse kapattınız demeyecek miyim; bana kapatmadık yalanını inandıramayacaklar” ekledi! Kim olursa olsun, “kin” besleme gibi bir tutumum yok! Ama, Şakirpaşa Havalimanı’nın gidişinde sonuna dek sessizliklerini bozmayanları için “iyi” düşünmeyeceğim!
Bu gidiş nereye dek sürecek? Yol yapıyorsunuz, köprü yapıyorsunuz ama ekonomisine destek olacak “havalimanını” kapatıyorsunuz, insanların bir saat daha zaman yitirmesine neden oluyorsunuz, o bölgede “yeni işsizler ordusu” oluşturuyorsunuz; neden? Adana’yı daha gerilere düşürmek, doymasını/ yaşamasını/ üretmesini zorlaştırmak için mi? Adanalıya “gölge etmeseniz” artık! 11.0824