Sözümüzü sakınmadan

Selma ERDAL *Usdışı kararlar nedeniyle ülkemizin yer altı ve yer üstü kaynaklarının sömürülmesine... Bu sömürünün yanı sıra insan kaynaklarımızın da yitip gitmesine öfkelenmekten, üzülmekten ve ölenlerin ardından rahmet okumaktan bıktık, usandık! Küreselleşme budur işte Küresel efendiler sınırları kaldırdılar ne için? Dilediklerince dünyamızı sömürebilmek için Sömürüyorlar da Ulus Devlet neden önemli? Onlara direnmek için! Ama ulus demek, ulusalcılık demek; neredeyse terör suçu, sanki vatana ihanet Ve meydan onların! *İngiltere; sömürgesi Hindistan’da yetiştirdiği uyuşturucuyu Çin'e verip, onların çaylarını alıyordu ve Asya'da sömürgeler oluşturmak için askerlerine içiriyordu. Çünkü İngiliz askeri çay içmeden savaşmıyordu. Bugün Didim'de yanımız, yöremiz İngiliz işgali altında ve onlar ne veriyorlar bizlere ve nelerimizi alıyorlar acaba?... Geçmişte yaşanan misyonerlik faaliyetleri düştükçe usumuza???... Sormadan edemiyor insan... *Deniz manzaralı tepelerdeki orman yangınları; yaz aylarında bu ülkenin değişmez yazgısıdır. Bazen de iflasın eşiğindeki beceriksiz ya da kurnaz iş görenler; sigortadan para alıp, kendini kurtarmak için ara sıra feryat ederler "iş yerlerinin, işliklerinin, fabrikalarının yangın sonucu mahvolduğuna ilişkin... Temmuz ayının ortalarında, Aydın ilinin Söke ilçesinde; 6 gün süren bir yangın felaketi yaşandı, Söke Sanayi Bölgesi'nin yakınında konuşlanmış olan bir kağıt fabrikasında... Yangının ardından fabrika sahibi basına açıklamalar yaptı, kendince bir şeyler mırıldandı. Konuya ilgi duyanlar kuşkusuz okumuştur yazılı basından... Ve ben de saf, saf bekledim bu açıklamanın ardından "Acaba patron; ülkemizin havası en kirli illeri arasında birinci olan Aydın ilinin, havasının bu yangın nedeniyle daha da kirletilmiş olduğu için biz özür, bir açıklama da yapar mı " diye, elbette ki böyle bir açıklama düşmedi kamusal alana... Böylesi yangınlar karşısında neler gelmiyor ki akıllara?... -Fabrika zararda mıydı?... -Vergi borçları var mıydı?... -İşçileri işten çıkartmayı düşünüyordu da tazminat ödememek için böyle bir felaket mi yaşatılmalıydı? Kuşkusuz akıllara gelen sorular çok hem de daha çok ama doğru yanıtları verecek kişiler hiç yok! Bunu da çok iyi biliyoruz. *Türkiye'ye MARMARA BÖLGESİ BAKAR, diğerleri parazit gibi yaşar. Çünkü Atatürk'den sonra; hiçbir hükümet BÖLGELERARASI DENGESİZLİĞİ ORTADAN KALDIRMAK İÇİN GİRİŞİMDE BULUNMAMIŞTIR. Dolayısıyla bu dengesizlik giderilmediği için de Doğu'dan Batı'ya göç 1950'lerden beri vardır. Herkes taşı toprağı altın diyerek; İstanbul'a, Bursa'ya, Ankara'ya ve son yıllarda da İzmir'e göç ediyor ama o kentlere göç ettikleri için yalnızca kentlilerin refahından / gönencinden çalıyorlar, yoksa kentin GSMH'na ya da Milli Gelir artışına katkı sağlamıyorlar. Ayrıca son 20 yıldır da birilerinin saltanatı sürsün diye bizden kesilip, onlara aktarılanlarla bedava yaşıyorlar. Bir başka deyişle; 80'li yıllardan beri Devletçi Ekonomi politikaları uygulamaları kaldırılmış, yerine Liberal Ekonomi politikaları uygulamaları getirilmiş ve ülkenin tüm yükü çalışanların üzerine yıkılmıştır (ki küçük burjuvalar da diyebiliriz bu kesime) ama kırdan kente göçenler ya da Doğu'dan Batı'ya göçenler DEVLET BABA BİZE BAKSIN / BAKAR anlayışıyla yaşamlarını sürdürmektedirler, sırtımızdan geçinmektedirler. *Hekimler konuşa dursun; kadınlar için en uygun çocuk doğurma döneminin 26 ile 30 yaşlar aralığında olduğuna ilişkin... İlkbaharlarını yaşarken; eller havaya, erkekler tavaya, çocuklar sonbahara diyerek, çocuk edinmeyi erteleyen kadınlar, yumurtalarını donduruyorlarmış ülkemizde, Batılı kadınlara özenip, öykünürcesine... Hey gidi günler, hey!... Hey gidi eski günlerde söylenmiş sözler, hey!... Sakla samanı, gelir zamanı günlerinden... Sakla yumurtanı, sonra doğurursun günlerine... Saman ekecek tarla kalmadı tamam da, çocuk doğurtacak sağlam koca da mı kalmadı kızlar?... Taze sebze, meyve dururken; dondurulmuşunu yemek ne kadar sağlıklıysa... Bu dondurulmuş yumurtalardan üretilecek çocuklar acaba ne kadar sağlıklı olacaklar?... Başta GDO'lu beslenme ve çevre sorunlarının olumsuz dışsallıkları sonucunda; kadınların dondurulmuş yumurtaları bir yana, erkeklerin de üretkenlikte sağlık sorunları yaşadıkları uzmanlarca dile getirilmekte... Nüfusta kantite (sayısal çokluk) yerine, kalite (nitelikli çokluk) için her alanda ve her anlamda önce doğallık, önce sağlık... Elbette ki herkesin özgür iradesi, özgür istenci, özgür seçimi... Ne diyelim her işin demek ki varmış bir kolayı?... Bundan böyle; Patatesler Suriye'den, Bebeler dondurucudan... Ülkemiz halkınaysa ne iş kaldı ki kahvehane köşelerinde bacak sallamaktan başka?... Ne demişti Ulu Önderimiz?... Türk Milleti Çalışkandır mı demişti?...      
Benzer Videolar