Doymuyorlar

Selma ERDAL Ecevit döneminde, ABD buyurdu diye ülkede tütün, haşhaş ekimi yasaklandı. Tütün tarlaları yapılaşmaya açıldı. Örneğin; Bursa Görükle'deki tütün tarlalarının yerine, Uludağ Üniversitesi yerleşkesi konuşlandırıldı. Son birkaç yıldır da gündemde ODTÜ'nün ormanlarını yok etmek, ormanlık alanların yerine KYK eliyle öğrenci yurtları yerleştirmek var. Yeter ki ormanlara, ağaçlara versinler zarar. Atatürk Orman Çiftliği'nin parsel, parsel çalınması ve İstanbul ormanlarının hava alanı, 3. köprü, duble yollar bahanesiyle talanı kesmedi onları... Yabana peşkeş çekilen topraklarımızda siyanürlü altın arama yöntemiyle Kazdağları'nın yıllardır süregelen katliamı, Ege ve Akdeniz kıyılarında yapılaşma nedeniyle çıkarılan orman yangınları... Doymuyorlar, ne yazık ki hiç doymuyorlar!... Sonrasında... Halk tarımsal ürünlere muhtaç... Ekip, biçip; kendisi üreteceğine "yerli ve milli" üretimi teşvik edeceğine, hayasızca elini yabanın ürettiklerine aç... Akıtma suyla değirmen dönmeyeceğini bile, bile... Dar gününde yaban hiç olur mu senin derdine ilaç?... Umurlarında mı sanki?... Çünkü doymuyorlar, hem de hiç doymuyorlar. Köylünün yetiştirdiği yumurtaya kusur buldular, ölümcül kuş gribi yayılıyor, hemen yok edin kümesleri dediler; (M)illetvekil veledini ihya ettiler. Sürekli yükselttiler ederini mazotun, gübrenin, samanın... Çiftçi yoksulluğun pençesinde haykırdı; yetişin amanın!... Ama duymadılar. Destekleme politikaları güç verdi ama yerli üreticiye, besiciye değil; sürekli ithalat yoluyla kalkınması sağlanan Sırbistan'a, Bulgaristan'a, İran'a, Suriye'ye, Arjantin'e... Dış ticaret açığımız arttıkça arttı; döviz kurları da beraberinde... Halk her geçen günle birlikte; yabana daha da borçlandı. Ne yazık ki bu işlere neden olanlar, neden oldukları sorunlar yetmezmiş gibi, aradan avantasını alanlar; doymadılar, hiç doymadılar. Bu yolun sonunda... Açlığa tutsak edilecek halk; yandaşı da, yoldaşı da, karşıtı da... Konu açlık olunca; işte bu gemideyiz hep birlikte. Ama saraylarında azametle oturanlar; sanılmasın ki bizlerle aynı gemide... Ki onlar hiç tenezzül ederler mi yıllardır savaşta olan Suriye'nin kimyasal atıklara bulaşmış topraklarında yetiştirilmiş soğana, patatese? Onlar Kuzey Koreli Kim yo Jong gibi; layıklar her besinin en niteliklisine... Açlıktan nefesleri kokarken; "duble yollar yaptı, nankör gelmeyin" diyenlerin de GDO'lu ürünler düşüyor kısmetine... Ama onlar doymuyorlar, hem de hiç doymuyorlar; üstelik hiç de aldırmıyorlar o sevgili ümmetleri yaşarken sefalet içinde... Ola ki günün birinde; bugün için yerinde sayanlar, olur da ayarlarsa, ayılırlarsa... Acaba sonrasında ne olur diye de korkmuyorlar, öylesine dalmışlar ki şehvetle yemeye... İşte o gün geldiğinde; aç midelerin gurultusu, burunlarda özlemle tüttüğünde sıcacık ekmek kokusu, kalır mı geriye din, iman korkusu?... Böylesi bir sonu ve sorunu da hiç ama hiç düşünmüyorlar. Ve BURSA Çocukken bahçelerdeki akasya ağaçlarının çiçeklerini yerdik ve ansızın acıyla bağırırdık. Meğer çiçeklerin özünü toplamak isteyen balarısı varmış çiçeğin taç yaprakları arasında, işte o sokarmış dilimizi... Şimdi anılarımızda kalan tatlı bir düş Bursa'nın akasya ağaçlı sokakları, bahçeleri... Ve manolya ağaçları da sarıdan, turuncuya çalan renkleriyle yalnızca Zeki Müren'in bestelerinde dünlerimizi yaşatan sözler dizini... Acaba Sırameşeler Caddesi'nde bulabilir misiniz o görkemli meşe ağaçlarının izini, yıllardır metro Bursaray çiğnerken köklerini?... Canlı tarih gibidir Osmanlı'nın devlet simgesi ulu çınarlar, kim bilir hangi düşman gözler onlara bakar yok etmek için her birini?... Ahududu meyvesinin yüzde 90'i yetişiyor, yine 90'li yıllardan beri Bursa'da, pastacıların her biri ahududu için kuyrukta... Oysa onları yetiştiren toprakların gerçek konukları kestane ağaçları artık derin uykuda, Bursa'nın kestane şekeri için kestaneler de Çin'den geliyor. Nasıl ki Sinovac aşısı bir işe yaramıyor, Çinli kestaneler de şekerlere hiç tat veremiyor. Bursa'nın şeftali ağaçlarının çoğu karayollarına sanayi bölgelerine kurban edildi verimli Yeşil Bursa Ovası'ndaki pek çok meyve ağacı gibi... Kraliçe Elizabeth'e gönderilen dünyaca ünlü kara incir meyvesini veren ağaçların barındığı topraklarda yine 90'li yıllardan beri bir heyula gibi doğalgaz cevrim santrali, sözüm ona sanayi bölgelerini besliyor ürettiği elektrikle, gelecek nesillerin açlığı pahasına...Çünkü bereket, bolluk yüklü verimli topraklar acımasızca talan edildiği için... Ve İstanbul -İzmir karayolu yapımı sırasında yok edilen Gemlik zeytinliklerinin ardından nasıl da ağlıyor Bursa ama onun gözyaşlarına da aldıran yok. Şimdi sorarsan en yetkili en etkili kim varsa ya da sokaktan gecen sıradan yurttaşa; aman efendim herkes duyarlı, herkes doğa dostu, herkes çevreci... Oysa Özal döneminde başlamıştı Uludağ'ın talanı Arap şeyhleri için yapılan villalarla ve sonrasında da "işte orman" diyerek İstanbul'u talan eden o Karadenizli adam, dalmıştı koruma alanına yıllarca "kaçak" olduğu konuşulan o koskocaman oteliyle... Herkes umudunu Z kuşağına bağlamış. Ne bilir ki onlar yalnızca teknolojik oyuncakları kullanmaktan başka?... Ne dünü bilip ne yarını öngörüp, ne de bugün yaşananlar için hesap sormasını bilmez ki onlar... Onların zekâlarının işlevselliği yalnızca tekno-oyuncaklarına yüklenen programlar kadar. Şimdi Bursa sokaklarında serkeş Suriyeliler, entarili Araplar gezerken; bizim elimizden gelen de bu kadar ki Bursa'nın talanını anlatıp, henüz bozulmamış kentler, bölgeler, yöreler korunsun, kollansın ve ders alinsin yapılan yanlışlardan diye anlatmak ve dilimiz döndüğünce halkımızı uyarmak...    
Benzer Videolar