Habip Hamza ERDEM
Şimdi ‘
sınırsız özgürlük’, ‘
serbestiyet’, ‘
liberal’, ‘
libertaire’, ‘
libertarien’ deyim ya da anlayışlarının (
notion) çözümlenmesine gelmiş bulunuyoruz, demiştik.
Eee bu deyimler ‘
üzerine’ yeniden konuşup yazmak ‘
bilim’ mi diye sorulabilir.
Önce şuradan başlayalım; Durkheim’den itibaren sosyologlar, sosyal olguları (
fait) bir ‘
şey’ gibi ele alırlar, örneğin politik davranışlar, sevgi-saygı, cinsiyet konuları birer ‘
şeymiş’ gibi ele alınmaktadır.
Ancak benim kişisel davranışım toplum içindeki davranışımla aynı ‘
şey’ değildir. Çünkü kişisel davranış ‘
sosyoloji’ değil ama ‘
psikoloji’nin konusudur.
Ya da ‘
ekonomik liberalizm’in ‘
kişisel kâr ya da çıkar’ peşinde koşmak ya da daha teknik bir söylenişle ‘
ençoklaştırmak’ demek olduğu dolayısıyla ‘
kapitalizm’ demek olduğu bilinmektedir.
Benzer biçimde, ‘
politik alanda’, ‘
kişisel özgürlük’ler, çok partililik, serbest seçim vb koşullarıyla bir ‘
rejim’ olarak ‘
politik liberalizm’den söz edilebilecektir.
Kuşkusuz bu ‘
açık’ ve deneyimlenmiş ‘
ön-bilgiler’e sahip olmak bir ‘
şey’dir.
Ve yine, bu söylenilenlere aykırı bir durum saptanması halinde, geriye çekilip onlar ‘
üzerine’ yeniden-düşünmek için, bu ‘
ön-bilgiler’e gereksinmemizin olması da doğaldır.
Ancak ve ne var ki, bu ‘
ön-bilgiler’ de doğuştan değil ama aile, okul, çevre ve son toplamda ‘
toplum’ sayesinde kazanılmakta olduğundan, bir ‘
toplumsal çerçeve’ (
cadre sociaux) ya da ‘
kollektif yapı’ (
structure collective) tarafından verilmiş olmaktadır.
Tam da bu nedenle, ‘
insan’ için ‘
toplumsal varlık’ denilmektedir.
‘
Düşünüyorsun o halde varsın’ (
cogito ergo sum) ama, sana o ‘
düşünce malzemesi’ni toplum veriyor.
Ki buna, genelde ‘
ideoloji’ denildiği de doğrudur.
İşte ‘
bilim’, bu ‘
ideolojik kabuğu’ kırmak demek oluyor.
Ancak gerek felsefe ve gerekse ‘
bilim’de, bu ideolojik kalıbı kırmak -ya da iyice yerleştirmek için, her ‘
filozof’ ya da ‘
bilim adamı’nın bir ‘
kavramsal temeli’ (
base conceptuelle) olur.
Zaten, bilim ya da felsefede ‘
çığır açan’ filozof ya da bilim adamları, deviridikleri ya da dönüştürdükleri kuramlarda, kendilerine özgü bir ‘
kavramsal temel’, bir ‘
kavramsal çerçeve’ oluşturmaktadırlar.
İşte ‘bilim’, bu ‘kavramsal temel’ ya da yeni ‘kavramlaştırma’ların diyalektik mücadelesi demektir: birbirlerini doğrulama ya da yanlışlama mücadelesi de denilebilir.
Ki, son çözümlemede ‘
pratik’ en yüksek hakem olacaktır.
Örneğin, Türkiye’de Adam Smith, Marx ve Keynes’i ‘
bütünleştirmek’ savıyla övünen ve düşünürlüğü kendinden menkul bir danışman vardır.
Oysa, bu üç ‘bilim adam’ının ‘
kavramsal yapı ve çerçevesi’ birbirleriyle, en azından bağdaşmaz diyelim.
Sözgelimi Adam Smith ‘
üretim tarzı’ kavramını hiç duymamış olmanın yanısıra ‘
emek-değer’ kavramıyla da aynı şeyi anlayamadan ölmüştü.
Marx da Keynes’in ‘
çarpan’ terimini görmeden gitti diyelim.
Tam da bu nedenle, örneğin ‘
özgürlük’ ya da ‘
liberallik’ deyim ya da ‘anlayış’ları da, en azından bu üç ‘
düşünür’ için farklı farklı anlamlara gelmekteydi denilebilir.
Yani biz Adam Smith’ten buyana ‘
liberal’iz diyenlerin, aynada yansıtacakları hiçbir görüntü malzemesi bulunmayanlar olduğunu söyleyeceğiz.
Bu yazıyı sonlandırırken, ‘
libertarien’lerin ‘
mutlak özgürlük’ ya da ‘
tam serbestiyet’ istediklerini; eğer plaj örneği verilecek olursa üryan gezmek taraftarları olduğu söylenebilir.
Devlet dahil hiçbir kural ve ‘
otorite’ tanımayan, bir anlamda ‘
anarşist’ sayılabilecek olanlardır.
‘
Liberalizm libertaire’ kavramı ise Michel Clouscard’ın kendisinin önerdiği ‘
yeni-kapitalizm’ taraftarları için kurup kullandığı bir ‘
terim’dir.
Öyle ki, örneğin 68 öğrenci liderlerinden Daniel Cohn-Bendit gibi sonradan ‘
yeşilleşen’ tırnak içinde ‘
solcu’ları da kapsamaktadır.
Ya da bizdeki ‘
Yetmez ama evet’çiler bu gruba sokulabilir.
Bunlar, evet kapitalizm ‘
özgürlükçü’dür ama yetmez, biraz daha özgür olması için daha da gelişmesi ve ‘
yeni-kapitalizm’ olması gerekir diyenlerdir.
(Sürecek)