Habip Hamza ERDEM
Michel Clouscard ile devam edecek olursak; onun en yakın arkadaşı olup ölümünden sonra onun görüşlerini, en doğru biçimiyle anlatan Dominique Pagani’ye de göndermeler yapacağız.
Örnek olsun Clouscard’ın “
Idéologie du désir” başlıklı çalışması, ilk bakışta ‘
zevk ideolojisi’ olarak çevrildiğinde, bilim yanlısı ve ideoloji karşıtı bir yazarın sanki ‘
zevk’ karşıtıymış gibi olduğu anlaşılabilir; oysa anlatılmak istenen ‘
doğal zevkler’in bile ‘
ideolojik’ bir yapıya büründürülmesinden yakınılmasıdır.
Peki ama bu ‘
değişim’, hatta müdahale ile ‘
değiştirmek’ işlemi (
muter) ne zaman başlamış denilecek olursa; Clouscard İkinci Savaş sonrası ‘
Marshall planı’ ile diyor.
İster istemez buraya bir mim koymamız gerekiyor.
Çünkü Türkiye’deki ‘
ideolojik değişim’ de aynı dönemde başladı denilmektedir.
Demek ki, bu ‘
Amerikan tipi yaşam’ ideolojisinin yerleştirilmesi, Türkiye gibi az-gelişmiş ülkeler için olduğu kadar gelişmiş denilen ülkeler için de geçerliymiş.
Marshall planı ile yapılan ‘
hibe’lerin dışında, alınan ‘
borç’ların da mal ve nakit olarak ödenmesini beklememektedir ABD.
Hibe ya da ‘
borç’lar ‘
yaşam biçimini değiştirmek’ üzere baştan gözden çıkarılmış, bir bakıma ‘
oltadaki yem’ gibi görülebilir.
Ki, bu satırların yazarı da bu ‘
yem’den nasiplenmiş bulunmaktadır.
Ne var ki, konunun ‘
ekonomik boyutu’nun yanısıra, ‘
düşünsel’ ya da denildiği üzere ‘
felsefî boyutu’ da (
mode de pensée) baştan kararlaştırılmış olmaktadır.
Bunun ‘
meyve’leri ne zaman alınmaya başlanmış denilecek olursa 1970’lerden itibaren denilebilir.
Ki 1968 olayları da, bu gidişatın ayırdına vararak bir ‘
tepki’ koymak olarak düşünülebilir.
Oysa, ‘
öz’de değişen ‘
kapitalizmin bizzat kendisi’ olmaktadır.
‘
Yeni’ ya da Clouscard’ın deyimiyle, doğmakta olan ‘
Şehvet kapitalizmi’nin (
Capitalisme de séduction) kendisidir..
Bunlar bilinmiyor muydu denilecek olursa, kısmen biliniyordu ama parça-pürçük biliniyordu.
Üniversitelerde ‘
ekonomik’ veya ‘
politik’ olarak; ya da yeni doğmakta olan antropolojik ve etnolojik olarak anlaşılmaya çalışılıyor; ve, ya da el yordamı yöntemiyle psikolojik, kültürel vb disiplinlerce ele alınması deneniyordu.
Örneğin 1970’lerin başındaki ‘
bunalım’lar 1929 Bunalımı ile karşılaştırılıyor ve ister istemez içinden çıkılamıyordu.
Tıpkı 80, 90, 2000’lerdeki küçük bunalımlar (
kriz) gibi…
Ta ki, 2008 Bunalımı başlayıncaya değin. Ki bu konuya daha sonra dönebiliriz.
Clouscard, Karl Polanyi’nin 1944’te gördüğü ‘
Büyük Dönüşüm’ü (
La Grande Transformation) otuz yıl sonra ve bir anlamda ve bu kez ‘
Yeni-Büyük Dönüşüm’ olarak açıklamaya çalışmıştır denilebilir.
O arada, Türkiye’deki kimi ‘
çokbilmiş’ler, 1930’lar ‘ekonomi’sine dönüş ya da ‘
fabrika ayarları’ diye kendilerini avutuyor olabilirler; ama ne ‘
kapitalizm’ o ‘
eski-kapitalizm’dir ve ne de, çok daha önemlisi, ‘
insanın bizzat kendisi’ o ‘
eski-insan’dır.
Bu yeni-insan, ‘
mutation libertaire’e uğramıştır; yani ‘
yeni piyasa’lara örneğin sex dahil yeni ‘
zevk piyasaları’na açılmıştır.
Akıllı telefon, Youtube, Facebook, X, Instegram ve televizyon dizileri dahil…
Örneğin eski kapitalizmde ahlâkî yasaklar falan vardı. Şimdi kapitalizmin ‘yeni
aşaması’nda (
nouvelle phase), ‘
ulusal gönenç’ değil ama ‘
bireysel tatmin’ ön plana çıkmaktadır.
Eski kapitalizmde, (SSCB’deki dahil) bir ‘
disiplin’ vardı; örneğin SSCB’deki Stakhanoviste’ler gibi kendini işine adamış olmak (
bu konuda özveriden çekinmemek) vardı.
Tıpkı eski-Türkiye’nin ‘özverili insanları’ gibi…
Örneğin 30’lu yıllarda SSCB’de Stakhanof ve ekibi, ABD’nin Fordizmine benzer bir iş-bölümü yaparak diğer ekiplerden 14 kat fazla kömür çıkarmışlardı.
Ki, buna kapitalist ‘
rekabet’ değil ama sosyalist ‘
bayrak yarışı’ denildiği de olmuştur.
Oysa yeni kapitalizm, ‘
tatmin kapitalizmi’ (
jouissance), ‘
zevkte özgürlük’ (
libération de désir), her koyun kendi bacağından asılır kapitalizmi, gemisini kurtaran kaptan kapitalizmi olmuş; ‘
insan’ın kendisi de ‘
dünyaya bir daha mı geleceğim?’ insanı olmuştur.
Clouscard’ın deyimiyle, insanlık, ‘
her türlü özgürlük var ama hiçbir şey yapmanın olanağı yok’ (
tout est permis rien n’est possible) dönemine girmiş bulunmaktadır.
Böylece ‘
sınırsız özgürlük’, ‘
serbestiyet’, ‘
liberal’, ‘
libertaire’, ‘
libertarien’ deyim ya da anlayışlarının (
notion) çözümlenmesine gelmiş bulunuyoruz.
(Sürecek)