Habip Hamza ERDEM
Bir bilimsel araştırmada kullanılacak sözcük, terim, deyim ve kavramları tanımlamaya, Hegel’e atfedilen “
En iyi bildiğimiz şey onu hiç bilmediğimizdir” sözüyle ‘
başlamak’ gerektiği söylenebilir. (1)
Türkçesiyle ‘
sıfırdan başlanacak’ demektir.
İşte tam da bu nedenle
etimoloji, felsefe için ‘
fausse piste’ olmaktadır. Çünkü belli bir noktada tıkanmaktadır.
Bununla birlikte, her araştırma konusu, örneğin doktora gibi, ‘
konunun felsefesi’ne girmek demek olmadığı için, ancak ve sadece konunun ‘
üzerine’ kimi açıklamalar yapılabilecektir.
İşte bu ‘
üzerine konuşup yazmaya’ Fransızcasıyla (
discours) yani ‘
söylem’ denilmektedir.
Yoksa zıpçıktı her siyasetçi ya da medya yorumcusunun her ‘
lakırdı’sı ‘
söylem’ olarak tanımlanamaz.
Hatta René Descartes’ın temel yapıtının başlığı ‘
Discours de la Méthode’ (1637) ‘
Yöntem Üzerine’ olmasına karşın, buradaki ‘
discours’un yöntemin ta kendisi olduğu bile söylenebilir.
Çünkü felsefe için ‘
söylem’, filozofun kendi düşüncesini, bütünsel ve ‘
sistematik’ bir biçimde sunması demektir.
Oysa antropoloji ve etnoloji için, ‘
söylem’, bireyler arası ‘
iletişim’ demektir. ‘
İfade biçimi’ de denilebilir.
İşte 1960’lı yıllardan itibaren gelişen bu iki ‘
disiplin’le birlikte, ‘söylem’in dilbilimden diğer tüm sosyal bilimlerdeki kullanımında bir yaygınlık görülmekte ama içerdiği ‘
yöntem’ teması görmezden gelinmektedir.
Böylece her ‘konuşma’ ya da ‘yazı’yı, gelişigüzel olarak, ‘
söylem’ diye nitelendirmek alışkanlığı da yaygınlaşmıştır.
Oysa, tek sözcükle dillendirilecek olursa, ‘
söylem’, tutarlılık demektir, sistematik olmak demektir, belli bir yöntemin uygulanmasının sonucu olmak demektir.
Kısaca, yazılı ya da sözlü bir ‘
ifade’nin ‘
söylem’ olabilmesi, çok sevilen deyimle, ‘
bilimsel’ olabilmesinden geçmektedir. Ama ‘
logos’ olarak ‘
bilim’in kendisi olmayacaktır.
O nedenle, ‘
ideo-loji’de olduğu gibi, ancak ‘
ide’ler üzerine, ya da herhangi bir alan ‘
üzerine söylem’ olabilmektedir.
Şu ‘
sosyal medya’ sözde ‘
söylem’ine gelinecek olursa…
Michel Clouscard (1928-2009) bir Fransız sosyoloğ ve filozofu olup, bildiğim kadarıyla Türkiye’de pek tanınmamaktadır (2)
Ve yine bildiğim kadarıyla, ‘
sosyetal’ kavramını bilim ve felsefeye kazandıran da Clouscard olmuştur.
Yani, şimdilerde şu hepimizin bildiği, Afganistan’daki çobandan Afrika’nın derinliklerindeki yerlilere kadar, hemen herkesin elinden düşürmeyip başlarını kaldırmadıkları ‘
akıllı telefon’dan aldıkları ‘
haz’zın felsefî, sosyolojik ve her türlü -lojik temeli olan kavramın ‘
sosyal’ değil ama ‘
sosyetal’ olduğunu keşfeden filozoftur Michel Clouscard.
‘
Zevk ideolojisi’ (
Idéologie du désir) ve ‘
Şehvet kapitalizmi’ (
Le Capitalisme de la séduction) başlıklı çalışmalarında kapitalizmin ‘
neo-kapitalizm’ biçimini aldığı ve böylece ‘yeni-
faşizan’ bir nitelik kazandığını anlatmaktadır.
Ve, bugüne kadar ‘
sosyal’ olarak bilinen neredeyse tüm ‘
olgu’ ve ‘
olay’ların, sosyallikten çıkıp ‘
sosyetal’ bir nitelik kazandıklarını kanıtlamaya çalışmıştır.
Öyle ki, ‘
Eski kapitalizm’ üretime ve tasarrufa dayanmaktaydı, oysa ‘
yeni-kapitalizm’ har vurup harman savurmaya (
gaspillage), miras yemeye ve delice eğlenmeye (divertissement) dayanmaktadır.
Yani toplumlar, A’dan Z’ye bugünkü ‘
Yeni Türkiye’ gibi bir ‘
yenileşme’ye maruz bırakılmışlardır.
Hatta ‘
sosyal haklar’(
droits sociaux) bile ‘
sosyetal haklar’ (
droits sociétaux) biçimine dönüştürülmüştür (
muté).
Demek ki, gelişigüzel ‘
sosyal medya’ denilen ‘olgu’nun ‘
bilimsel’ bir süzgeçten geçirilmeden üzerine çekilecek her türlü ‘
nutuk’, ‘
söylem’ olmamaktadır.
Yani ‘bilim’ şöyle dursun ’bilimsel’likten zerre nasiplenmeyen, tam bir ‘
lakırdı’ olmaktadır.
Öyleyse konuyu biraz daha açmamız gerekecek demektir.
(Sürecek)
(1)“
Ce qui est bien-connu en général, justement parce qu’il est bien-connu, n’est pas connu”. (Phénoménologie des Geistes) 28/37;
Phénoménologie de l’Esprit, trd. Hyppolite, I, 28/ 14).
(2) Belli başlı yapıtları :
L'Être et le Code : le procès de production d'un ensemble précapitaliste, 1972 ;
Néo-fascisme et idéologie du désir : les tartuffes de la révolution, 1973 ;
Le Capitalisme de la séduction- Critique de la social-démocratie, 1981;
De la modernité :Rousseau et Sartre, 1985 ;
Critique du libéralisme libertaire : généalogie de la contre-révolution, 1986