Halkın gündeminden (1)

Selma ERDAL *Bu ulusun büyük çoğunluğu mültecilerden yakınıyor ama söz söylemeye sakınıyor. Oysa herkes görüyor ve biliyor ki Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyeti, O'nun ilkeleriyle var olan bu ulusu; bölmek, parçalamak, tozumaya uğratmak için her şey yapılıyor. Bununla birlikte bu ülkede; varlığımıza, birliğimize, dirliğimize saldıranların söz hakkı var ama bu yanlışları eleştiren ulusalcıların söz hakkı yok. Ola ki eleştirel bir tek söz söylerse ulusalcılar; ivedilikle saldırılara, sövgülere, suçlamalara ve sonra da (S)avcıların hedefine konuyorlar. Ama yine de yanlışları gördükçe elimiz de yazmadan durmuyor. Nasıl ki birinci derece tarım arazisi olan ve Anayasamıza göre korunması gereken Yeşil Bursa Ovası'na egemenlerin yetkisiyle 17 tane sanayi bölgesi kurulup, verimli ova talan edildiyse... Yine egemenlerin kararlarıyla Bursa'nın demografik yapısı da bozuldu. Çünkü Bursa Rumeli Balkan göçmenlerinin (ki onlar genellikle Bektaşi olurlar, Araplara ve tarikatlara yüz vermezler) kentiydi; yerel yönetim Adalet partisi ile CHP arasında gider, gelirdi. Ama sonra Doğu'dan gelenlerle; Bursa'nın önceki yerleşikleri azınlık durumuna düşürüldü, siyasal ve toplumsal yapı değişti, bu değişime karşı çıkanlar kenti terk ettiler. Daha açık bir anlatımla: Çok sayıda mülteci önce İstanbul'a ve sonra da Bursa'ya yerleştirildi. Önceleri Bursa efeleri onlarla çok çatıştı, seçimlerde milletvekili bile çıkarmaya kalkıştılar, tepkiler karşısında geri çektiler. Bursa 90'lı yıllara kadar Balkan göçmenleriyle birlikte, Dağlı yörüklerin kentiydi. 90'lı yıllarda Erzurumlular (Fatih Ürekgiller) geldi ve sayelerinde FETÖ geldi. Derken Güneydoğulular geldi. Onların verdiği oylarla da yıllarca AKP yerel yönetimde kaldı. Bu yıl seçimlerde nasıl olduysa (ki FETÖ'nün CHP saflarına geçtiğini ileri sürüyorum) CHP yerel yönetime gelebildi. Zeki Müren'in, Müzeyyen Senar'ın ve elbette ki benim doğduğum kent Bursa; İstanbul gibi kimliğini yitirdi. Bursalılar mültecileri çağırmadı; çünkü egemenler eliyle bozulan demografik yapı nedeniyle tepki gösteren Bursalılar kenti yıllar önce terk ettiler. Sonuç olarak İstanbul ve Bursa'da işlem tamam. Şimdi sırada Gavur İzmir var. Yakındır İzmir'den feryatların yükselişi de... Gerçi bu yaşananlar bağlamında ola ki İki satır eleştirel yazı yazsak; yargılanırız anında (Örneğin ben; Suriyeliler'in oy kullanmasını eleştiren köşe yazılarım nedeniyle TCK 299'dan 2 yıl yargılandım ve ceza aldım) ... Ama artık akıllandık, uslandık. Kimseciklerin fedaisi olmayacağız. Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler; sınırları açın gelsinler. Siyasetçiler vergilerimizden ceplerini dolduruyor, onların yapacağı muhalefeti biz yaparak asla ceza evlerini dolduracak değiliz. Siyasetçiler konuşacak, muhalefet yapacak; bizler de onların tutum ve davranışlarına göre oylarımızla onları ya ödüllendireceğiz ya da cezalandıracağız. İşte o kadar! *Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta açıklama yapmış: "Tereyağını yere dökün, üzerine basarsanız kayarsınız. Meyve suyunu yere dökün, üzerine basarsanız ayağınıza yapışır. Benzer durum damarlar için de geçerlidir. Tereyağı yiyenlerin damarlarının yüzeyi kaymak gibidir, pırıl pırıldır; meyve suyu içenlerin damarları pürüzlüdür, çakır çukurdur." Saygısızlar, densizler bu açıklamaları nedeniyle; değerli bilim adamına minnettar olacaklarına, utanmazca ona saldırıyorlar: Ve diyorlar ki: -Ya bu adam doktor ve verdiği örneğe bak. Bu da Canan Karatay‘ın erkek versiyonu Ne diyelim bu densizlere?... Halkın anlayacağı dilde anlatıyor; teşekkür edeceklerine, değerli bilim adamına hakaret ediyorlar. Çoğunluğun kafası "bilim uzmanlarına saygısızlıkta" Hülya Avşar... Bilimden uzak olanlar; bilenleri taşlar. İşte bütün bunlar; azgelişmiş toplumlara özgü tutum ve davranış biçimi... Tamam şekerler; tereyağı yenir mi hiç? O kadar reklamları da yapılıyor; sizler margarinle beslenin, yanında da mısır şurubuyla tatlandırılmış meyve suları için... Sonra da 40 yaşında neden kalp krizi geçirdim diye kaygılanıp, iç geçirin. Anlaştık mı?... Sürecek      
Benzer Videolar