Fahiş fiyatla stokçuluk düzenlemesi tamam da…

Oktay EROL Fahiş fiyatla stokçuluk üzerine yapılan çalışmalar aylar sonra sonuca bağlandı. Yeni düzenleme Resmi Gazetede yayımlandı! Büyük para cezalarından, işyeri kapatmaya değin bazı değişikliklere gidildiği duyuruldu! Salgın sürecinde başlandı, yüzyılın deprem günlerinde doruklara yükseldi, aradan geçen bunca yıldan sonra; cezalarla, işyeri kapatmayla sorunun düzeleceği sonucuna varıldı! Bu düzenlemeye “gerçekten” inanan, bundan böyle “fahiş fiyat” konusunda satıcıların daha duyarlı olacağına güvenen var mı bilmiyorum! Sözüm ona; ta işin başından, kimler haksız kazanç elde ediyorsa, kimler fiyatları abartıyorsa, kimler özellikle emeklilerin/ dargelirlilerin alım güçlerinin zorlaşmasına neden oluyorsa, kimler bu yurdun topraklarında üretilen ürünlerin edinilmesinde/ zorlanılmasında payı varsa artık bunların önüne geçileceğine inanıyor mu? Doğru söyleyin ama! *** Birçok yeri araştırdım, “fahiş fiyat” konusunda “anlaşılacak” bir tanım bulamadım! Arapça kökenli “fahiş” sözcüğü; ölçüyü aşmak, aşırı, ölçüsüz anlamlarına geliyormuş! “Fahiş fiyat” da, satışa sunulan malın ya da hizmetin istene ölçüyü aştığı düşünülen “satın alma bedeli” olarak karşımıza çıkıyor! Ayrıca, pazar gücü elinde bulunan girişimcinin “rekabet düzeyinin üzerinde” belirlediği fiyat… Yurttaşa bunu şöyle anlatabiliriz: Elimizde yüz ton limon var. Bunu üreticiden kilosu bir liradan alıyoruz, üzerine toplama/ yükleme/ / paketleme/ ulaşım masraflarını koyuyorsunuz fiyat iki lira oluyor. İşyerin bu limonu beş liradan satmayı düşünseniz de doymuyorsunuz! Bir başka yol deniyorsunuz: ürünün tamamını toplatıyorsunuz, yarısını “paketleme” masrafından kurtulmak için bir çöplüğe döküyorsunuz! Kalan elinizde kalan “kıt” limonun kilosunu da yirmi liradan satışa koyuyorsunuz! Zaten piyasada istendiği kadar ürün de yok; üretici zarar ederken, girişimci “pazar gücü” elinde olduğu için karşısına çıkan olmuyor! Serbest piyasa ekonomisinin ucu da açık! *** Bir başka olay anlatayım: Caddeler boyunca uzayan, pahalı ürünlerin satışa sunulmak için sergilendiği vitrinleri bilmeyen/ görmeyen yok kanımca! Bir elbiseye gereksiniminiz var! Elbise kumaştan dikilir, kumaş tekstil makinelerinde üretilir! Hammadde ip olur, ip dokunur kumaş olur; işçi çalışır, enerji tüketilir, ar-ge çalışmaları yapılır. Bunların her birinin “kumaşın” oluşmasındaki “girdiler” olduğunu düşünürsek, bir “maliyet” biçiminde karşımıza çıkar. Bunun üzerine fabrikanın diğer masrafları, kazancı eklenip “toptan fiyat” oluşup piyasaya sürülür! Dikimevi, toptancıdan aldığı kumaştan elbise dikmek için yaptığı harcamaları bir araya getirerek “elbise maliyetini” ortaya çıkarır, işyeri kazancını da üzerine ekleyip mağazacılara satar! Mağazalar da “yine” aynı biçimde, işyeri kirasından, kullandığı elektriğe, satış elemanlarından kazancına dek harcamalarını toplayarak “elbisenin” fiyatını belirler! Buraya dek anlaşılmayan bir şey yok kanımca… *** Mevsimler girerken bir bakıyorsunuz vitrine, vitrindeki fiyatlara “alacak/ giyecek/ kullanacak yerleriniz” çekiliyor! Emekli aylığına bir elbise, ya da bir ayakkabı, ya da bir gömlek/ bir pantolon! Fiyatların nasıl oluşturulduğu konusunda şaşkınlık yaşasanız da “toplumun” eli bol/ nereden kazandıkları belirsiz/ harcadıklarının hesabını yapmayan/ on katına bir ürün almayı ayrıcalık sayan/ marka-fiş gösterme meraklısı olan bir katman var ne yazık ki; beş liralık suya yüzelli lira verenler var! İki ay sonra, aynı vitrinlerde, “iki al bir öde” yazılarıyla sınanıyorsunuz! Bu ürünün bir “maliyetinin” olması gerekmiyor mu? Daha işin başında “kaça mal ettin, kaça satıyorsun” diyen bir kurum yok mu? Bu zamana değin her tür üründe bunların yaşandığı bilinmiyor mu?  Örneğin kasaptaki beşyüz/ altıyüz liralık et, nasıl oluyor da markette bin lira oluyor; sorulamıyor mu? Üç harfli marketlerinden birinde, bugüne değin beşyüz/ altıyüz liradan satılan bazı deterjanların bir hafta boyunca “iki al bir öde” biçiminde satılacağı afişlerle duyuruldu! Bu satıştan da zarar etmediğini düşünürsek, bugüne değin “fahiş fiyat” uyguladığını göstermiyor mu? Yurttaşa “pahalı” ürün satana yaptırımı sormuyorum bile! *** Bu yurdun topraklarından çıkan madenden elde edilen inşaat demiri, kayalarını kırarak öğütülen çimento, her tür hammaddesi ülkemizde bulunabilen tarımsal gübre neden bu denli pahalı? Tüm dünyada gıda fiyatları düşerken bizde ekim alanları bolluğu olmasına karşın neden ulaşılması zor? Neden birçok temel ürün üretilmek yerine dışsatım yoluyla sağlanıyor? Sorularına verilecek yanıt bulunmadıkça “fahiş fiyat” yaşamımızın hep bir parçası olacak! 010624    
Benzer Videolar