Yiyin efendiler yiyin!

Ömer ALPDOĞAN Kamuda liyakatsiz atamanları biliyorduk da aldıkları maaşların ne kadar olduğunu bilmiyorduk.. Sağolsun, Odatv’deki meslektaşlarımız bu merakımızı giderdiler.. Odatv’nin haberine göre, THY eski başmüfettişi Bilal Yıldız, arpalığa dönen Türk Hava Yolları’ndaki ballı maaşları açıklamış.. “Yılda 16 maaş alan THY Genel Müdürü'nün brüt maaşı 1 milyon 400 bin, yardımcılarının maaşı 1 milyon 260 bin lira oldu. THY de çalışanlar yılda 16 maaş aldıkları için siz bu rakamın brüt değil, net maaş olduğunu düşünebilirsiniz. Yani THY Genel Müdürü ayda 1 milyon 400 TL maaş alıyor dersek, yanlış olmaz. Şimdi bize ulaşan rakamları tek tek yazıyorum. Sekiz genel müdür yardımcısının maaşı 1.260.000 TL Kırk bir adet başkanın maaşı 700.000 TL Elli üç adet başkan yardımcısının maaşı 490.000 TL Genel Müdür, ilaveten 2 şirketten de huzur hakkı alıyor.” Dağıtılan ballı maaşlar şimdilik bunlar.. Eminim, devletin diğer kurumlarında da ballandırılmış maaşlar bunlardan farklı değildir.. İnsan, dağıtılan ballı maaşları görünce büyük şiar Tevfik Fikret’i anmadan edemiyor.. Ne demişti büyük şairimiz: Yiyin efendiler yiyin, doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin!.. Lakin, atanmış bürokratların doymaya niyetleri yok!.. THY’deki durum, tam da Tevfik Fikret’in dediği gibi “han-ı yağma” durumu.. Ortada bir sofra var ve sofranın başındakiler sofrada ne varsa silip süpürüyorlar.. Tevik Fikret İttihat Terakki’nin kötü yönetimini ve yolsuzlukları “Han-ı Yağma” olarak görmüş ve o meşhur şiirini yazmıştı.. Görünen o ki, tarih bir kez daha tekerrür ediyor.. Bu arada, “Han-ı Yağma” ne demek onu da açıklayalım.. Han-ı Yağma’ya tarihsel süreç içinde yağma ve talan olarak da bilinir.. Eski Türklerde, Altay vev Oğuz geleneği oalrak görülmekte. O dönenlerde “Kençlüyü” olarak adlandırılmaktadır.. Han-ı yağma; Bir yöredeki zengin kişinin veya ağanın mallarını kendi isteğiyle talan ettirmesi anlamına gelir. Bu durum onun şanını ve şerefini yüceltir. Bu uygulama onları yoksul bırakmaz, aksine daha etkili bir konuma yükseltirdi. Önceleri tüm malını mülkünü yağma ettirme geleneği varken, sonraları biraz daha hafifletilmiştir. Sonraki devirlerde tüm varlığını dağıtmak yerine; dağ gibi et, tepe gibi ekmek yağdırırlar, göl gibi kımız dönüştürürlerdi. İnsanlar da bu 90 atla 900 sığırın ve 9000 koyunun eti ile 90 havuz kımızı yağma eder, eğlenir yer içerlerdi. Pek çok ilkel kültürde benzer biçimlerde “Potlaç” adıyla bilinen ve var olan bir uygulamadır. Ayrıca Türklerde “Toy” (şenlik; toylamak: şenlik yapmak), “Şölen/Şülen” (karnaval, merasim) gibi eğlenceler içerisinde yer alan yağma ve talan kavramları yoksullarla paylaşıma gidilmesinin ve toplumsal sorumluluğun simgeselleştirilmiş uygulamalarıdır. Han-ı Yağma, potlaç ve armağan ekonomisi ile ilgili bir gelenektir. Eskiden düğün, bayram gibi toplumsal etkinliklerde zengin kimseler büyük ziyafetler verirlerdi. Ziyafetin sonunda misafirler ziyafette kullanılan altın ve gümüş yemek takımlarını ve değerli sofra yaygılarını diş kirası olarak paylaşırlardı. Bu ziyafeti veren kimsenin toplum içindeki itibarı artardı. Bu geleneğe Dede Korkut hikayelerinde de rastlanmaktadır.. Kaşgarlı Mahmud’un eserinde; “Hanların düğünlerinde veya bayramlarda yağma edilmek üzere hazırlanan sofra”  olarak geçen Han Yağması geleneği ihtiyaç sahibi olan kimselerin ihtiyaçlarının giderilmesi ve biriktirilen malın yeniden paylaşılması olarak da değerlendirilebilir. Orta Asya’da hükümdarın şahsi servetler edinip, halkının durumunu düşünmeden hareket etmesini engellemek maksadıyla, hükümdar yılda iki kez halka açık ziyafetler verir ardından eşi ile otağından çıkarak halkın otağı yağma edip ihtiyaçlarını almasını sağlardı. “Han-ı yağma” deyiminin bu “potlaç'” töreni ile ilgili bir deyim olduğu ilk defa Ziya Gökalp tarafından kaydedilmiştir. Türkler bir defa “hoy” diyerek bütün sofrayı yağma ederlerdi. Hafız-i Şirazi’nin beyitlerinden de anlaşılıyor ki İranlılar “han-ı yağma” törenini Türk göreneği saymışlardır. Bu geleneğin Orta-Asya boyları arasında Moğol egemenliğinden sonra devam ettiğine dair elde tarihi veri mevcut değildir. Moğolların, Timur ve oğullarının devrinde yazılan tarih kitaplarında Türk gelenek ve göreneklerine çok önem verilmekte, en küçük olaylar bile yazarların gözünden kaçmamaktadır. Durum böyle iken bu devrin yazarlarından hiçbir kimse Potlaç izi olabilecek bir gelenekten bahsetmemiştir. Dikkate değer bir bilgi ise on sekizinci yüzyılın sonlarına kadar Osmanlı sarayında “han-ı yağma”yı çok andıran bir gelenek tarih belgelerinde kaydedilmiştir. Bu da Han Yağması geleneğinin biçim değiştirmiş hali olan “Çanak Yağması” geleneği olarak karşımıza çıkmaktadır. Selçuklular ve Suriye Atabegleri (Zengiler)’nde ve Osmanlılar’da da toy geleneğinin yeni formları sürmüştür. Suriye hükümdarı Nureddin Mahmud’un Arap etkisi altındaki bir ortamda bile yağmalı toylar verdiği bilinmektedir. O zamanlar toplumsal bir yarara hizmet eden “Han-ı Yağma” Osmanlı’nın son dönemlerinde kötü yönetim ve yolsuzlukların simgesi haline gelmişti. Bu kadar yazıdan sonra Tevfik Fikret’i “Han-ı Yağma şiiriyle anmamak olmaz. HAN-I YAĞMA ŞİİRİ (ORİJİNAL OSMANLICA TÜRKÇESİ) Bu sofracık, efendiler, ki -iltikama muntazır Huzurunuzda titriyor- şu milletin hayatıdır; Şu milletin ki muztarib, şu milletin ki muhtazır, Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun, hapır hapır. Yiyin efendiler, yiyin; bu han-ı iştiha sizin; Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin! Efendiler!Pek açsınız, bu çehrenizde bellidir; Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı, kim bilir? Şu nadi-i niam, bakın, kudumunuzla müftahir, Bu hakkıdır gazanızın, evet, o hakk da elde bir! Yiyin efendiler, yiyin; bu han-ı zi-safa sizin; Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin! Bütün bu nazlı beylerin, ne varsa ortalıkta say: Haseb, neseb, şeref, şataf, oyun, düğün, konak, saray Bütün sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay Bütün sizin, bütün sizin, hazır hazır, kolay kolay Yiyin efendiler, yiyin; bu han-ı iştiha sizin; Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin! Büyüklüğün biraz ağır da olsa hazmı, yok zarar, Gurur-ı ihtişamı var, sürür-ı intikamı var. Bu sofra iltifatınızdan işte ab u tab umar; Sizin bu baş, beyin, ciğer, bütün şu kanlı lokmalar. Yiyin efendiler, yiyin, bu han-ı can-feza sizin; Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin! Verir zavallı memleket, verir ne varsa; malını Vücüdunu, hayatını, ümidini, hayalini; Bütün ferag-ı halini, olanca şevk-ı balini Hemen yutun, düşünmeyin haramını, helalini. Yiyin efendiler, yiyin; bu han-ı iştiha sizin; Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin! Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak: Yarın bakarsınız söner, bugün çıtırdayan ocak; Bugünkü miğdeler kavi bugünkü çorbalar sıcak, Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak… Yiyin efendiler, yiyin; bu han-ı pür-neva sizin; Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin! HAN-I YAĞMA ŞİİRİ (SADELEŞTİRİLMİŞ GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ İLE) Bu sofracık, efendiler –ki bekler yutulmayı Huzurunuzda titriyor –şu ulusun hayatıdır Ulusun ki acılı, ulusun ki eşiğinde ölümün! Ama sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır… Yiyin, efendiler yiyin; bu doyumsuz sofra sizin, Doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin! Efendiler pek açsınız besbelli yüzünüzden; Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir? Şu doyumcu sofra, bakın gelişinizle övünçlü! Hakkıdır kutsal savaşınızın, evet, o hak da elde bir… Yiyin, efendiler yiyin; bu iç şenliği sofra sizin, Doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin! Bütün bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say: Soy sop, şeref, gösteriş, oyun, düğün, konak, saray, Tüm sizindir efendiler, konak, saray, gelin, alay; Tüm sizindir, tüm sizindir, hazır hazır, kolay kolay… Yiyin, efendiler yiyin; bu doyumsuz sofra sizin, Doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin! Büyüklüğün sindirimi biraz ağır olsa da yok zarar, Görkemli yüceliği, öç alıcı sevinci var, Bu sofra gönül almanızdan böyle ısınır ve ışıldar. Sizin şu baş, beyin, ciğer, bütün şu kanlı lokmalar… Yiyin, efendiler yiyin; bu doyumsuz sofra sizin, Doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin! Verir zavallı memleket, verir ne varsa; malını, Varlığını, hayatını, umudunu, hayalini, Tüm olanca rahatını, olanca gönül balını, Hemen yutun, düşünmeyin haramını, helalini… Yiyin, efendiler yiyin; bu doyumsuz sofra sizin, Doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin! Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak! Yarın bakarsınız söner bugün çatırdayan ocak! Bugün ki mideler sağlam, bugün ki çorbalar sıcak; Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak… Yiyin, efendiler yiyin; bu cümbüşlü sofra sizin; Doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin! (Günümüz Türkçesine sadeleştiren: Ceyhun Atuf Kansu)