Suay KARAMAN
Değerli katılımcılar, hepinizi dostlukla selamlayarak sözlerime başlıyorum. Adalet ve Demokrasi Haftası olarak adlandırılan 24-31 Ocak arasında başta Uğur Mumcu ve Muammer Aksoy olmak üzere yitirdiğimiz tüm yurtsever aydınlarımızı her yıl anmaktayız. Yitirdiğimiz tüm değerlerimizin huzur içinde yatarak, bıraktıkları eserlerle bizleri aydınlattıklarını biliyoruz.
Ülkemizde birçok alanda olduğu gibi geleceğimize yön veren eğitim-öğretim alanında da, 10 Kasım 1938 tarihinden bu yana geriye doğru gidiş başlamıştır. Eğitim sistemimiz özellikle günümüz siyasi iktidarı tarafından toplumsal yaşamı parçalayıcı, gericileştiren ve dincileştiren bir niteliğe büründürülmüştür. Ülkemizde yıllardır ve sistemli bir şekilde laik eğitim terk edilmektedir. Sürekli imam hatip lisesi ve ortaokulu açarak, aydınlanma sağlanamaz, sadece şeriata doğru yol alınır. Ülkemizin şiddetle bilime, teknolojiye ve üretime ihtiyacı varken, teknik meslek liselerini kapatarak, yerine imam hatip okulları açılmaktadır. Böylece laik eğitim sistemi yerine, dindar ve kindar nesil yetiştirmek için kollar sıvanmıştır.
Laiklik, devletin ve toplumun dini kurallardan arındırılmasıdır; devlet ve toplum düzeninin akıl ve bilime dayandırılmasıdır. Toplumun binlerce yıl önce konmuş, o günün sorunlarına çözüm getiren kurallara göre yönetilme zorunluluğunun kaldırılmasıdır. Din adına yapılan baskı ve zorbalığın devre dışı bırakılmasıdır. Laiklik; aydınlanmanın, çağdaşlaşmanın gerekli ilkesidir, aklın sorgulanmasıdır. Bu sorgulamayı yapamayanlar ya da laikliğin tehlikede olmadığını sananlar, ülkemizin bugün getirildiği durumun baş sorumluları arasındadır. Büyük önderimiz Atatürk “laiklik adam olmaktır” demişti. Bugün ülkemizde yaşananlar göz önüne alınınca bazılarının henüz adam olamadığı ve belki de hiç adam olamayacağı anlaşılmaktadır.
Demokratik ve laik cumhuriyetimizi dinsel kurallarla yönetmeyi hedefleyen siyasi iktidar, çocuklarımızın çağdaş, bilimsel ve laik eğitim haklarını yok etmektedir. Siyasi iktidar, düşünmeyen, sorgulamayan dindar ve kindar nesil yetiştirme projesi ile bilimsellik yerine inanç temeline oturtulan bir çağdışı eğitime yön vermektedir. Milli Eğitim Bakanlığının yetkileri dinci tarikatlarla, cemaatlerle, Ensar, Türgev gibi vakıflarla bölüşülmüştür. Bu gidişin sonunda biat kültürü yaygınlaştırılacak, karma eğitime son verilecek ve Öğretim Birliği Yasası (Tevhidi Tedrisat) da ortadan kaldırılacaktır.
Öğretim programından evrim teorisi çıkarılarak bilimsel içerik yok edilmiş, cihat kavramına övgüler yapılmış, Osmanlı hayranlığıyla yoğrulmuş bir tarih teziyle de cumhuriyet düşmanlığı yaratılmıştır. Bazı ders kitapları şiddet, kadın düşmanlığı ve şeriat ile yoğrularak, bilimsel gerçeklere ve evrensel değerlere karşı bilgilerle doldurulmuştur. Siyasi iktidarın laik ve bilimsel eğitim anlayışına, cumhuriyet değerlerine, Atatürk ilke ve devrimlerine savaş açtığı bilinmektedir.
Milli Eğitim Bakanlığı 2011 genel seçimlerinden sonra Kuran kurslarında yaş sınırını kaldırdı. 10 Ocak 2012 tarihinde ilköğretim öğrencilerinin Umre’ye götürülmesi kararı alınarak, Diyanet İşleri Başkanlığı ile işbirliği yapılacağı açıklandı. Daha sonra Andımız kaldırıldı, ulusal bayramların kutlanmasına sınırlamalar getirildi. AKP’nin eğitimi dinselleştirmeye yönelik adımları artarak devam etmeye başladı. 8 yıllık kesintisiz eğitime son verildi, seçmeli dersler dinsel odaklı yapılandırıldı, imam hatiplerin orta kısmı yeniden açıldı. İmam hatip liseleri meslek lisesi statüsünden çıkarılarak, laik eğitimin yanında dini eğitim bir seçenek haline getirildi. Böylece Öğrenim Birliği yasası hedef alındı. Daha sonra bir yönetmelik çıkarılarak, ilkokulu bitiren öğrencilerin bir yıl okula gitmeden hafızlık eğitimi almalarına olanak sağlandı. 17 Nisan 2013 tarihinde ise yasa dışı eğitim kurumu açanların hapis cezasını öngören TCK’nin 263. maddesi yürürlükten kaldırıldı. Birçok yerde tarikat destekli vakıflarca açılan Sıbyan Mekteplerinde, çocuklar sözde eğitmenlere emanet edilmeye başladı, bebeklerin başları örtüldü, erkek çocuklara fes giydirildi ve Arap alfabesi öğretilmeye başlandı.
2 Aralık 2014 tarihinde toplanan 19. Milli Eğitim Şûrası’nda laik eğitimi baltalayan kararlar alındı. Okul öncesi eğitime de “değerler eğitimi” adı altında dini eğitimin verilmesi, ilkokul 1, 2 ve 3. sınıflara zorunlu din dersi konulması, karma eğitimin kaldırılması, ilkokuldan sonra verilen hafızlık eğitiminin iki yıla çıkarılması, liselere “zorunlu Osmanlıca” dersinin konulması gibi kararlar alınmıştı. Tarikatçı vakıflar ders materyallerini hazırlayarak, kendi sözde eğitmenleri ile milli eğitimde ders vermeye başladı.
1-3 Aralık 2021 tarihinde yapılan 20. Milli Eğitim Şûrası’nda oy çokluğu ile kabul edilen okul öncesiyle ilgili öneri şöyledir: “Okul öncesi öğretim programında çocuğun gelişim düzeyi dikkate alınarak din, ahlak ve değerler eğitimi yer almalıdır.” Tartışmalara yol açan bu önerinin uygulanması ile okul öncesi eğitim çağındaki çocuklarımızın akıl ve ruh sağlıkları ciddi bir tehlike altında kalacaktır. 4-5 yaşındaki çocuklara din eğitimi vermek çocukların zihinsel gelişimlerinde olumsuz etkiler bırakır. Bu yaşlardaki çocuklar gerçekle masalı ayırt edemezler. Zaten din derslerinin içeriğinin de çocukların gelişimsel düzeyine ve ilgi alanlarına uygun olmadığı bilinmektedir. İnsan kişiliğinin büyük bir bölümünün oluştuğu okul öncesindeki boşluğu Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, dini vakıfların, cemaat ve tarikatların doldurması kabul edilemez.
Millî Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ile Gençlik ve Spor Bakanlığı arasında imzalanan “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum (ÇEDES)” projesi kapsamında imam, vaiz gibi din görevlilerini, okullara “manevi danışman” olarak görevlendirdi, öğrencilere değerler eğitimi vermeye başladı. ÇEDES projesinin amacı, öğrencileri bilime sevdalı, kültüre meraklı ve duyarlı; milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlere göre yetiştirmek olarak belirlenmiş ve din görevlilerinin öğrencilere ‘değerler eğitimi’ vermesi planlanmış. İzmir ve Eskişehir’de göreve başlayan din görevlilerinin bazılarının milli, ahlaki, insani ve manevi değerleri ne kadar özümsedikleri, şimdiye kadar ortaya çıkan olaylardan belli olmaktadır.
Laik eğitimin altını oymak ve eğitimi iyice dinselleştirmek çalışmalarını hız kesmeden sürdüren Milli Eğitim Bakanlığı, ortaokul ve lise için hazırlanan “Türk sosyal hayatında aile” adlı seçmeli dersin içeriğinde, aile kurmanın “fıtrata uygun olduğu” öğretilecektir. İslamiyet’in kabulünden sonraki dönemde aile yapısı hadis ve ayetlerle işlenecektir.
Daha önce Milli Eğitim Bakanlığında müsteşar olarak görev yapan, 2013 yılında kurduğu Cihannüma ve İşbirliği Derneği’nin uzun yıllar genel başkanlığını yapan, yasa değiştirilerek bir aylık profesör iken yeni kurulan Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi rektörlüğüne atanan şimdiki Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, eğitimi iyice dinselleştirmek için göreve getirilmiştir. Geçtiğimiz yılın son günlerinde yepyeni bir eğitim felsefesi ve sistemi getireceklerini bildiren bakan, çok kapsamlı bir eğitim programı hazırlayacaklarını açıkladı. Bu çağdışı yönetimlerin eğitimin iyileştirilmesi adına verebileceği hiçbir katkı yoktur. Milli Eğitim Bakanı’nın yasa dışı gerici yapılanma olan “tarikat ve cemaatlerle protokol yapmaya devam edeceğiz” açıklaması, gelinen çağdışı durumu özetlemektedir.
Her okula kitaplık açmak gerekirken, mescit açılmaktadır ve ders araları namaz saatlerine göre ayarlanmaktadır. Üstelik anaokuluna bile mescit açma zorunluluğu getirilmiştir. Böyle bir eğitim sistemi dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde yoktur. Hiçbir pedagojik formasyonu olmayan sözde eğitmenler ile gerçekleştirilen kuran kurslarında ve dini eğitim alanlarında sürekli olarak cinsel istismar, taciz, tecavüz ve ölüm haberleri gündeme gelmektedir.
İstanbul Sarıyer'de bulunan Tarabya Hazreti Ebubekir Camisi yatılı kuran kursunda yaşları 11 ile 13 arasında değişen, dört erkek çocuğa cinsel istismarda bulunduğu ve kasten yaraladığı için 21 Eylül 2021 tarihinde yargılanan öğretmene, 107 yıldan 188 yıla kadar hapis cezası istendi.
7 Aralık 2021 Salı günü Antalya Kepez’de Antalya İlim ve Kültür Derneği'nin öğrenci yurdunun yemekhanesinde, yurdun aşçısı üniversite öğrencisinin başını satırla kesti. “Fertlerin milli ve manevi değerlerine bağlı olarak; dil, din ve tarih şuuru ile yetişip gelişmesine katkıda bulunmak” amacı olan bu dernekteki katliam düşündürücüdür.
12 Aralık 2021 tarihinde Erzurum’un Palandöken İlçesi’nde Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlı Hacı Bahattin Evgi yatılı erkek Kuran kursunda yaşları 10 ile 11 arasında değişen yedi çocuğun cinsel istismara uğradıkları haberi geldi. İstismarcı şahıs tutuklanırken, kurs kapatıldı, tüm çalışanlar açığa alındı ve öğrenciler değişik kurslara dağıtıldı. Hastalıklı zihinlerin din uğruna neler yapabileceğinin bir göstergesi olarak, buna benzer olaylar sıklıkla yaşanmaktadır.
Milli Eğitim Bakanlığı, okullarda din dersinin arttırılması için çalışma yapmaktadır. Bunun yanında bazı okullarda karma eğitim sonlandırılarak, kız ve erkek öğrenciler farklı sınıflarda eğitim görmektedir. TÜGVA, İlim Yayma Cemiyeti gibi dini ve gerici kurumlar Milli Eğitim ile sıkı ilişkiler içine sokulmuştur. 2023 Ocak ayında okullara gönderilen ve Din Öğretimi Genel Müdürü Mehmet Nezir Gül imzalı resmi yazıda, “Peygamberimizin hayatı”, “Kuran-ı Kerim” ve “Temel Dini Bilgiler” derslerinin, öğrencilerin istekleri dışında seçilip ders programlarına eklendiği ve bu derslerin seçtirilmesi için baskı uygulandığı gündeme geldi.
Karaman’daki Ensar Vakfı’na bağlı yurtlarda 45 çocuğa tecavüz edilmesi skandalında hakkında soruşturma açılan Asım Sultanoğlu, Şanlıurfa İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne atandı. 23 Ağustos 2023 tarihinde Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin; “en çok güvendiğimiz arkadaşlardan bir tanesini de Şanlıurfa'da İl Milli Eğitim Müdürü olarak göreve getirdik” dedi.
Din görevlilerinin okullarda görevlendirilmesinin önünü açan ÇEDES, yaygınlaşmaya başladı. Proje kapsamında 2023 Kasım ayında Karaman’daki bir lisede “manevi danışman” olarak edebiyat dersine giren vaizin, Mustafa Kemal Atatürk’e hakaret ettiği, Cumhuriyet değerlerine saldırdığı ortaya çıktı. 2023 Aralık ayında Ataşehir İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü, okullara gönderdiği talimatla ders saatlerinin cuma namazına göre düzenlenmesini istedi ve okullarda cuma namazı kılınacak koşulların oluşturulması talimatı verildi. Tarikat ve cemaatleri savunan açıklamasıyla gündeme gelen Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, 2023 Aralık ayında Milli Eğitim Bakanlığı’nın, kendisini “yeniden ihya hareketini başlatmak, ümmet bakışı ile düşünmek” olarak tanımlayan Cihannüma ve İşbirliği Derneği’yle “eğitimde işbirliği protokolü” imzaladığı ortaya çıktı.
Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullardaki dinselleşmenin hızla artarak kaygı verici boyutlara ulaştığı görülmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, dini vakıf, cemaat ve derneklerin iş birliği ile okul içinde ve dışında öğrencilere yönelik dini etkinlikler düzenlenmektedir. Böylece eğitim sistemi, tek din, tek mezhep kuralları ve uygulamalarıyla kuşatılmaktadır.Okullar, dini içerikli etkinliklerin değil, laik, çağdaş ve bilimsel eğitimin mekânları olmalıdır.
Diyanet İşleri Başkanlığı ilkokul 3 ve 4. sınıf öğrencilerine yönelik, çocukların “Kuran ve sünnet ışığında yetişmelerine katkı sağlamak” amacıyla ‘Genç Gönüller, Çocuk Gönüllerle Buluşuyor’ projesini başlatmaktadır. Proje kapsamında Diyanet İşleri Başkanlığı, ilkokul öğrencilerine camilerde manevi danışmanlar ve din görevlileri eşliğinde değerler eğitimi verecektir.
2023-2024 eğitim öğretim yılı yarıyıl tatilinin bitmesinin ardından seçilen pilot il ve ilçelerde başlaması planlanan projeyle, ilkokul öğrencileri için haftalık programlar ve etkinlikler düzenlenecektir. Öncelikle cumartesi veya pazar günü olmak üzere haftada bir gün çocuk gönüllerin ev ödevlerini yapmalarına yardım etmesi, daha sonra belirlenecek programa göre bir caminin bahçesinde kamp yapma, cemaatle öğle namazı kılma gibi çeşitli etkinliklerin gerçekleştirmesi planlanmaktadır. Bu projenin 2024-2025 eğitim öğretim yılında tüm il ve ilçelerde yaygınlaştırılması planlanmaktadır.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın söylemleri, eylemleri ve yaptıkları açıkça ihanetle açıklanabilir. Demokratik ve laik cumhuriyetle, çağdaşlıkla ilgisi olmayan tuhaf söylemlere fetva adını vererek, ahlaksızlığın ve yozlaşmanın örnekleri sergilenmektedir. Büyük kurtarıcımız Atatürk’e ve laik cumhuriyetimize düşman olan Diyanet İşleri Başkanlığı, ki aslında Hıyanet İşleri Başkanlığı demek daha doğru olur, cami tabelalarında değişikliğe gitme kararı alarak, yeni tabelalarda bağlı bulunulan müftülük bölümünün üzerinde yer alan ve Türkiye Cumhuriyeti'ni simgeleyen “T.C.” ibaresinin kaldırılmasını onaylamıştır.
Bugün ülkemizi yöneten kadroların büyük çoğunluğu imam hatip okullarından yetişmiştir. Bunların din, ahlak ve değerler eğitimi aldıkları düşünülünce akıllara, yapılan yolsuzluklar, hırsızlıklar, sahtekârlıklar, tacizler, tecavüzler, talanlar, yalanlar gelmektedir. Vatanını ve milletini satanlar dinden, imandan, ahlaktan, değerler eğitiminden ve namustan söz edemez.
AKP iktidarının ve kurumlarının gerek öğretmenlere gerek öğrencilere gerekse demokratik, laik ve bilimsel cumhuriyet eğitimine vereceği hiç bir şey yoktur. AKP iktidarı ile birlikte Milli Eğitim Şûraları, başından sonuna kadar laik, bilimsel, kamucu eğitim anlayışına ve pedagoji bilimine açıkça meydan okuma üzerinden yapılandırılmıştır. Yapılanlar dini eğitim şûrası olarak değerlendirilmelidir; çünkü eğitimin bütün kademelerinde zorunlu din dersleri, dini ve manevi değerler eğitimi, kuran eğitimi temel gündem oluşturmaktadır. Türkiye’de yıllardır bizzat iktidar eliyle hayata geçirilen ve birbirinden ayrı olması gereken eğitim alanı ile inanç alanları birbirine karıştırılmaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığı başta olmak üzere, dini vakıf, cemaat ve derneklerin okullardaki etkinliklerine son verilmelidir. Eşsiz liderimiz Atatürk'ün gösterdiği çağdaş uygarlık hedefine bu şekilde ulaşmak olanaksızdır. Demokratik, laik, çağdaş, bilimsel ve kamucu eğitimle sorunlarımızı çözebileceğimiz bilinmelidir.
Milli eğitimde ilk, orta ve lisede dini içerikle yetişen nesiller, üniversiteye gelince de farklı olamıyorlar. Bu nesillerden bazıları üniversitede akademisyen olarak görev yapmakta, çeşitli idari görevlerde bulunmaktadırlar. Bugün birçok üniversitede bilimden uzak şekilde eğitim verilmektedir.
Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekan Vekili Prof. Dr. Rifat Okudan: “insanın cinsel ilişki sırasında “şeyhini” düşünmesi durumunda, şeyhin güzel ahlakının bereketinin doğacak çocuğa geçeceğini savunan bir makaleyi Tasavvuf adlı derginin Haziran 2003 tarihli 10. sayısında yazmıştır.
İlahiyatçı ve hukukçu Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden emekli Prof. Dr. Cevat Akşit’in bir televizyon kanalında "seks" ile ilgili konuşması şöyleydi: “Cinsel münasebet esnasında afedersiniz eşeklerin yaptığı gibi tamamen soyunmayın. Çünkü orada melekler vardır, siz soyunursanız melekler dışarıya çıkar, şeytan odada tek kalır ve oluşacak çocukta şeytanın nasibi olur.”
28 Şubat 2009 tarihinde Habername internet sitesinde yayınlanan Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Öğretim Üyesi Prof. Dr. Orhan Çeker’in yazısı şöyleydi; “Müzik için haram diyemeyiz ama helâl de diyemeyiz. İçeriği İslâm'a uygun olmalıdır. Ama kadın sesi içeren müzik kesinlikle caiz değildir.” Daha sonra Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne geçen bu akademisyenin söylemleri insanın kanını donduracak niteliktedir: “Kadın yüzünü de kapamalı. Kadının evden çıkması caiz değil. Saç boyama caiz değil. Parfümlüye cennet haram. Dekolte giyinen, tahrik eden kadının tecavüze uğraması sürpriz değil.”
Diyanet İşleri eski Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, üniversitelere cami yapılması için kampanya başlatmıştı. Böylece bilim yuvalarına, ibadet yerleri yapılması için düğmeye basıldı ve üniversiteler cami yapma yarışına başladı. Prof. Dr. Mehmet Görmez, katıldığı bir Bakanlar Kurulu toplantısında; “medreselere yasal statü kazandırılması, üniversitelerle denkliklerinin sağlanması, medrese mezunlarının pedagojik formasyon almasını” önermişti.
Sabancı Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Tosun Terzioğlu, türbanın ilkokul öğrencileri tarafından takılmasının sorun olmayacağını söylemişti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi kararlarına göre türban ile bugün yükseköğretimde derse girmek yasaktır. Bu konuda Danıştay ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları da, siyasal İslam’ın simgesi olan türbana geçit vermemektedir. Ancak bu yasak, hukuksuz bir şekilde delinmiştir. Bu yasağa karşın Ege Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Rennan Pekünlü, türbanlı öğrencileri sınıfa almadığı gerekçesiyle açılan davada, iki yıl bir ay hapis cezasına çarptırılmıştır.
Uludağ Üniversitesi, Bursa Anakent Belediyesi ve Bursa Müftülüğü, Kutlu Doğum Haftası için birlikte düzenledikleri etkinlikte, çadır kurularak içine Kâbe maketi konmuş ve etrafında tur atılmıştır. Üniversite yerleşkesindeki caminin çevresinde sürekli ilahiler okunmuş ve Diyanet Yayınları'na ait dini kitapların satışı yapılmıştır. Düzenlenen kermeste Kuran kurslarına ve dinci yurtlara bağış toplanmıştır.
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi emekli öğretim üyelerinden Prof. Dr. Hayrettin Karaman “oruç tutmayan, namaz kılmayan memur olmasın” demektedir. Kendi internet sitesinde ise “ülkemizde Hanefî mezhebine göre müziğin icrası da, dinlenmesi de haramdır. Bir değneğin, bir çubuğun bir yere ahenkli bir şekilde vurulması bile bu hükme dahildir ve haramdır” görüşünü aktarmaktadır.
Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hamdi Döndüren; "Çalgı aletleri, bunları çalmak, satmak ya da şarkı söylemekten para kazanmak, nefsi azdıran, örneğin diri bir kadının ya da şarabın heyecan verici niteliklerini anlatan şarkılar (çalgısız dahi olsa) caiz değildir” demektedir.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, sekülarizmi yani laikliği hiçbir değeri tanımamak olarak tarif etmektedir. 27 Ocak 2019 tarihinde yaptığı bir konuşmada, sigaranın haram olduğunu belirtmiştir. Nedense bu kesim yolsuzluk yapmak, çalmak, talan, yalan, tecavüz gibi olgularda haramı bir türlü görememektedir.
Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü Mantık Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İbrahim Emiroğlu, 22 Kasım 2018 tarihinde Güzelbahçe Müftülüğü tarafından düzenlenen ‘Peygamberimiz ve Gençlik” adlı konferansta konuşmuştur. Konuşmasında çocukların evlenebileceğini, kızların âdet görmesinin tedavi edilmesi gerektiğini, kızların tesettüre girmelerini, edepli olmalarını savunmuş ve laikliğin en büyük tehlike olduğunu söylemiştir.
Marmara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi ve İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz: “İstanbul’da 15 bin cami olmalı, en az 10 bin camiye ihtiyaç var” sözleriyle, bilimden ne anladığını ortaya koymuştur. İstanbul’da 3500 camiye karşılık, ilk, orta ve lise dahil 2700 okul olduğunu bilmeyenler, din adına atış ve satış yapmaktadır.
Adıyaman Üniversitesi eski rektörü Prof. Dr. Mustafa Talha Gönüllü, kişisel sosyal medya hesabında ‘kadın ile tokalaşmanın ateş tutmaktan korkunç olduğu’ düşüncesini paylaşarak, kamusal alandaki dinselleşmeyi gözler önüne sermişti.
“Teyze kızı, amca kızı, hala kızı, dayı kızı hepsi caiz olan evliliklerdir” diyen ve medya bülbülü Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu, 2019 yılında Gaziantep İslam, Bilim ve Teknoloji Üniversitesi Rektörlüğü'ne atanmıştı.
Yalova Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ebubekir Sifil, 2019 yılındaki bir videosunda “namaz kılmayan öldürülebilir” demişti.
Necmettin Erbakan Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Hüseyin Çaksen’in MS hastalığı ile ilgili makalesi şöyle: “bilimsel olarak kanıtlayamasak da, MS hastalığının temel nedeninin Allah’tan gelen bir ceza, sınav ya da ödül olduğuna kuvvetle inanıyoruz.”
24 Ocak 2020 Cuma akşamı Elazığ depremini çocuk yaşta evliliklere izin verilmemesine bağlayan Yıldız Teknik Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi İnsan ve Toplum Bilimleri Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Bedri Gencer, 2023 Aralık ayında Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in cemaatlerle işbirliğini savunduğu sözlerine destek verdi. Zaten kılık, kıyafeti akademisyenden ziyade tarikat üyesine benzeyen bu kişi, katıldığı bir seminerde boşanan kadınların ‘hafif kadınlar’ olduğu imasında bulunmuştu. Kendi hafifliğini başkalarına atarak, ağır olduğunu düşünen bu ve benzeri kişiler, akademinin yüz karalarıdır.
Birçok sorunla boğuşan ülkemizin en büyük sorunlarının başında eğitim gelmektedir. AKP iktidarı ile iyice dincileşen eğitim, laik ve bilimsellikten saparak, dindar ve kindar gençlik yetiştirilmesi üzerine kurulmuştur.
Ancak umutsuzluğa yer yoktur; Atatürk’ün çocukları mutlaka yine başaracaktır. Çağdaş, bilimsel ve laik eğitime dönmek için bazı önlemler gerekmektedir. Siyasi iktidarın Eğitim ve Öğretim Birliği Yasası’nı delerek topluma dayattığı 4+4+4’lük eğitim sistemi kaldırılmalı, düşünen, sorgulayan yaratıcı bir sistem üzerinde yoğunlaşan, kesintisiz olarak 1+8+3 eğitim sistemi uygulanmalıdır. Uygulanacak eğitim sistemi sınav temelli değil, öğrenme temelli olmalıdır. Bütün öğretim kademelerini içine alan köklü bir eğitim reformu yapılmalıdır. Gereğinden fazla olduğu belirlenen imam-hatip okulu, ilahiyat fakültesi, Kuran kursu kapatılmalıdır. Ülkemizde tüm ibadet Türkçe olarak yapılmalıdır. Ülkemizin şiddetle teknik eğitime gereksinimi varken, dini eğitim ile cumhuriyet devrimlerinin altı oyulmaktadır. Tarikatların kontrolündeki kurslar ve yurtlar devletin kontrolüne geçirilmelidir. Okullara ulaşım ve öğle yemeği ücretsiz olarak sağlanmalıdır. Yeterlilik ve bilgi düzeyi yüksek olan öğretmenlerin yetiştirilmesi için üniversitelerin eğitim fakültelerinin sistemlerinin yenilenmesine gereksinim vardır. Laik eğitim kurumlarında din görevlileri çalıştırılmamalıdır. Eğitim kurumlarında kimlerin ders verebileceği, nelerin ve nasıl öğretilmesi gerektiği, belirlenen çağdaş kriterlere göre sağlanmalıdır.
“Eğitimdir ki bir milleti; ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder” diyen eşsiz liderimiz Atatürk’ün “Eğitim işlerinde mutlaka başarılı olmak gereklidir. Bir milletin gerçek kurtuluşu ancak bu surette olur” sözünü aklımızdan çıkarmamalıyız.
Ülkemizin aydınlık geleceği olan çocuklarımız, düşünen, sorgulayan, haksızlıklar karşısında boyun eğmeyen, mücadele eden, insanlık değerlerine saygılı, bilime, sanata, müziğe, edebiyata ve spora ilgi duyan, sevgiyle beslenmiş bireyler olarak barış içinde yetişmelidir. Bunu sağlamak, eğitimdeki ve ülkemizdeki emperyalist ve dinci kuşatmayı yok etmek, hepimiz için en önemli görev ve sorumluluktur. Bunun için örgütlü mücadeleye gereksinim vardır. Atatürk’ün ilke ve devrimlerinin yolumuzu aydınlatacağı bilimle dolu, demokratik, laik, çağdaş eğitimli günlerde buluşmak üzere hepinize saygılarımı sunuyorum ve teşekkür ediyorum.
Azim ve Karar, 29 Ocak 2024
(*): 31. Adalet ve Demokrasi Haftası çerçevesinde 26 Ocak 2024 tarihinde TÜMÖD’ün düzenlediği “100. Yılda Ülkemiz” adlı etkinlik konuşması.