Cumhuriyet ve demokrasi (16)
Philippe Raynaud’nun işaret ettiği üzere, anglo-sakson filozoflardan İngiliz Quentin Skinner ve İrlandalı Philip Pettit’nin başını çektiği yeni bir Cumhuriyetçi politika felsefesi (philosophie politique républicaine) geliştirilmeye çalışılmaktadır (1).
Böylece Cumhuriyet’in ilkelerinden ‘özgürlük’ konusunda yeni bir ‘özgürlükçülük’ yani yeni bir liberalizm anlayışı geliştirilmeye çalışılmaktadır denilebilir.
Philip Pettit’in, sosyal ontoloji alanında heterodoks da diyebileceğimiz (oecuménique) bir yöntem izleyerek, özgürlüğe anlayışsal (compréhensive) bir yaklaşım geliştirmek istediği söylenebilir.
Karikatürize ederek söylenecek olursa, kim nasıl anlıyorsa o tip bir ‘özgürlük’ söz konusu olacak demektir.
Şöyle de söylenebilir; ‘özgürlük’ konusunda, düşünce tarihi, etik ve siyaset kuramları metafizik boyutlarıyla birlikte ele alınacak demektir.
Ki, ilk bakışta bunun Cumhuriyetçi olmaktan çok Demokratik bir açılıma yol açtığı söylenebilir.
Bilindiği üzere, siyaset felsefesi, özgürlük, iktidar, meşruluk, adalet, demokrasi, otorite, hak ve hukuk gibi güncel yaşamı saran tüm sözcük ve terimlerin temel kavramlar biçiminde belirlenip tanımlanmasına yönelik çözümleme ve kanıtlama girişimlerini kapsamaktadır.
Örneğin ‘adalet’ sözcüğü kişi ve gruplara göre değiştiği gibi, Amerikalı filozof John Rawls’a göre de, ‘doğal adalet’ ya da ‘hakkaniyet’ (équité) olarak anlaşılmalıdır.
Bugün siyasetçilerin dillerinden düşürmedikleri ‘Sosyal adalet’ terimi, büyük ölçüde, klasik ekonomistlerden buyana ekonomi politiğe egemen olan ‘yararcılık’ (utilaterisme) anlayışının yerine John Rawls’ın ‘hakkaniyet’ anlayışının ikame ediliş biçimine dayanmaktadır.
Kuşkusuz ekonomi politikte bir değil ama birçok ‘yararcılık’ anlayışı vardır.
Ancak Rawls’ın Jeremy Bentham’ın yaklaşımını temel aldığı söylenebilir. Ki, 1970’lerden sonra Nobel ödüllü ekonomistlerce de benimsendiği gözlemlenmektedir.
Böylece ‘çoğunluğun’ hakkaniyet olarak gördüğü ne ise, onun ‘tüm toplumun’ kabul etmesi gereken bir hakkaniyet olacağı anlayışı yerleştirilmeye çalışılmıştır denilebilir.
Daha doğru bir deyişle, ‘kendi yararını ençoklaştırmak’ tüm toplumun yararını ençoklaştırmak anlamına gelen ‘Gönenç toplumu’nu (Welfare) oluşturmak demek olmaktadır.
Ki bu yaklaşım, aynı zamanda anglo-sakson ‘ahlâk anlayışı’nın da temelini oluşturmaktadır.
Ancak Rawls, bu ‘ilkel’ diyebileceğimiz ‘hakkaniyet’ anlayışı yerine, tarafsız ve adil bir ‘kamu yönetimi’nin yönlendireceği bir ‘hakkaniyet’ anlayışı önerecektir.
Çünkü, ona göre, Hristiyanlık dahil tüm dinsel ‘hakkaniyet’ anlayışlarının ‘tarafsız’ olmadığı söylenebilir.
Nitekim, Rawls’ın inançlı bir olmasına karşın, bir rahibin ‘Tanrı bizi Japon bombalarından korumak için onların başına bizim bombalarımızın düşmesini istedi’ sözünden etkilendiği söylenmektedir.
Bugün, Filistin davasında, Yahudi bir haham ile Müslüman bir imamın farklı bir ‘yorum’ yapmasını beklemek de mümkün görünmemektedir.
Oysa, herhangi bir dinin ‘Nas’ı yerine, ‘evrensel uluslararası hukuk’ ilkelerine uymak zorunluluğu vardır, ki Cumhuriyetçi ‘hakkaniyet’ ilkesi tam da bu demektir.
Dolayısıyla, dinsel ‘adalet’ anlayışının, büyük ölçüde ‘ilkellik’le karıştırılmakta olduğu söylenebilecektir.
Burada Ali Erbaş’ın başını çektiği ‘zındık’ anlayışın, örneğin bu satırların yazarının başına bomba düşmesini istemek ve beklemeyi ‘hak yerini bulur’ biçiminde yorumlayacağından kuşku duyulmamalıdır.
Oysa, Cumhuriyet’in ‘adalet’ anlayışına göre, Ali Erbaş Diyanet İşleri Başkanı olabilecek ‘yeterlik’te olmadığı gibi, merdiven-altı kurslar düzenleyemeyeceği de gerekmektedir.
Ne var ki, Demokrasi’nin ‘cilve’leri sonucu, bu tip ‘ilkel yaratıklar’ dünyanın çeşitli ülkelerinde ‘yönetici’ mevkilerine gelebilmektedirler.
Ve sözde ‘Demokrat’lar tarafından içlerine sindirilip benimsenebilmektedirler.
Oysa, yine Cumhuriyet’in ‘hak ve ödevleri’ bakımından, Ali Erbaş’ın bir yurttaş olarak Diyanet İşleri Başkanı olma ‘hak’kı vardır ama ‘görevi’ni ‘hakkaniyet’le yapması koşuluyla…
O nedenle, ‘adalet’ ya da yaygın kullanışıyla ‘hakkaniyet’ konusunu ‘siyaset felsefesi’ açısından çözümlemek ve olabildiğince açıklamaya devam edeceğiz.
(Sürecek)
(1)Philippe Raynaud, « République et démocratie », Dans La Démocratie (2010), pages 49 à 55,