Oktay EROL
Hani, kendimizi karşımızdaki insanın yerine koymak; onun duygularını, düşüncelerini doğru anlamak diye bir şey vardır! Yabancı dil seviciler “empati” demiş olsa da, şimdi Türkçe olan “eşduyu” ya da “duygudaşlık” sözcüğünü kullananlar da var! İnsanın birine “senin yerinde olsam” demek gibi bir şey değil bu; “kimsenin/ kimse yerinde” olması düşünülemezse de! Bu “insan olmak”la ilgili, “düşünebilmek”le ilgili… Bir insanının “acı” konusunda dayanıklılığı ne denli ayrı olsa da, “acının” bırakacağı/ oluşturacağı etkiden yola çıkarak “aynı duyguyu” taşıyabilir. Bu bir yerde “insan olmanın” tanımıdır da, erdemidir de…
Düşüne biliyor musunuz? Yanı başınızda insanlar açlıkla/ doyumsuzlukla çırpınırken, ya da yanı başınızda insanlar çocuk/ kadın/ silahsız denilmeden katledilirken, ya da yüzyılın yıkımında binlerce can molozlar altında çığlık atarken “umursamaz” olmak “insanım” demekle yan yana gelmez! Bir yanda, gözünüzün önünde “acılar/ yoksunluklar” tavan yapacak, gördüğünüz/ duyduğunuz biri “kimseyi acı, yoksunluk içinde bırakmadık” diyecek! İnanmak için “akıl” yetilerinin olmaması gerek!
***
Gerçekten çevrenize iyice bakın! Çalışanların yaşam niteliğine, emeklilerin durumuna, mahalle bakkalının konumuna… Ne yapıyorlar, yaşamlarından hoşnutlar mı, “yaşıyorum” diyebiliyorlar mı, temel gereksinmelerini karşılayabiliyorlar mı, çocuklarımın isteklerini karşılayabiliyorlar mı, kış hazırlıklarını yapabilmişler mi, mevsimsel sebze/ meyvelerden tatlarına bakamadıkları kalmış mı, başlarını yastığa rahat koyabiliyorlar mı, temiz “bir” uyku çekebiliyorlar mı?
Tüm bunları yapabilmek için “duygudaş” olmayı benimsemek gerek! Yaşadıkları yoksunluğu/ acıyı özümsemek gerek! Bir canlı/ bir insan olarak “aynı” gereksinimleri tüketmek zorunda olunduğunun bilinmesi gerek! Doymak, barınmak, sevmek gibi olguların “herkes” için oluğu kanıksanması gerek!
***
Şimdi Maliye Bakanı tutar, “çalışanlarımızı, emeklilerimizi enflasyona ezdirmedik, bundan sonra da ezdirmeyeceğiz” derse ne yaparsınız, ya da nasıl bir psikolojiye bürünürsünüz? Şunu unutmayalım; çalışan, emekli denilen katman, nüfusun büyük çoğunluğu… Siz bakmayın kimi kendini bilmez, yaşananları “iktidara” gölge düşünmesin diye örtmeye çalışan medyaya… Siz bakmayın ucuz ekmek, ucuz et kuyruklarında saatlerce bekleyenler yerine, dış kaynaklı “ilginç videoları” yayınlamayı gazetecilik sayan “duygudaş” olmaktan iz taşımayanlara… Siz ne dersiniz, onu düşünün!
Kimin “ne” dediğine bakmadan aldığınız ekmeğe, ete, süte, peynire dikkatinizi vererek değerlendirmesini “siz” yapın! Enflasyon altında eziliyor musunuz, yoksa “iktidar” enflasyon altında ezilmemeniz için desteklenmenizi sağlıyor mu, örneğin bir hafta öncesinden nasılsınız/ iyi misiniz?
***
İnsanların “kimseyle” uğraşacak durumu yok; hele hele politikacıların, “iktidarın”, bakanların ne dediklerini izlemek gibi bir zamanları yok, dargelirli çalışanın, emeklinin! Herkes kendi “gününü” kurtarmak için çaba harcıyor, kimseye el açmadan yaşamanı sürdürmek istiyor; biliyor ki çalışmasa, gecesini gündüzüne katmasa açlıkla boğuşacak, yaklaşan kış aylarında soğukla baş başa kalacak!
“İktidar” da, bakanları da çalışanların/ emeklilerin içinde bulunduğu zorlu koşulları bilmiyor/ görmüyor olamaz! Çalışan/ emekli enflasyon altında ezilmiyor mu gerçekten; duygudaşlığı denemek istemiyorsanız demek ki, yaşattığınızı yaşamayı ister misiniz? 011123