Mehmet Halil ARIK
SEVGİLİ DOSTLAR;
İşte SAYIN KEMAL KILIÇDAROĞLU'na yazdığımız uzun soluklu mektubumuzun 2. bölümü. 1. böjüme gösterdiğiniz ilgiye teşekkür eder, görüş ve paylaşımlarınızın devamını bekleriz.
*
Sayın Kılıçdaroğlu;
"Aday olmayın" tavrımızı sürdürürken, “Dost acı söyler”den aldık bu bölüme dair ilhamımızı…
* Tabanı dinler gibi yaptınız da, belki biraz yakın halkanıza ama daha çok da sağ cenahın tavsiyeleri ile kadrolarınıza dahil ettiğiniz danışmanlarınıza kulak verdiniz hep. Bu nedenle de toplumun ne sağ cenahına ne de sol cenahına güven ve umut verdiniz. 28 Mayıs öncesi yaptığınız “zata mahsus-özel” anlaşmalar(!) da su yüzüne çıkınca az biraz var olan güveni de hepten yitirdiniz.
* Liyakati dilinizden düşürmediniz ama en çokta liyakatı örselediniz. Önseçimsiz hazırlanan listelerde bunu pek çok seçim bölgesinde apaçık gösterdiniz.
* 14 Mayıs milletvekili aday listelerine çok müdahil olamadığınıza dair itirafınız örneğin, bir garabetti!... Seçmen hoşgörüsüne sığacak türden değildi bu itiraf. “Her bir yetkili(!) koluna taktığı en yakınını, kendisi ile birlikte meclise serbestçe taşıdı” yorumlarını getirdi bu garabet dolu itiraf. Bu iddialarda ne kadar gerçek payı vardır bilemeyiz ama sonuçlara bakılırsa, haklılık payının az olmadığı kesin.
* 13 yılın sonunda akıl başa gelmiş olmalı ki, en çok 3 dönem, mutlaka önseçim, delege ağalığının kaldırılmasını vaat etme... noktasına gelinmiş.
* Vaatler hep askıda kaldı. Pek çok konuda “perhiz ile lahana turşusu” bir arada sunuldu. İnandıramadınız. Söylem ve eylem uyuşmazlığı yaşandı. “Solcuyum” derken hep sağ’dan medet umduğunuz gibi örneğin… Demokrasi derken, parti içindeki demokrasiyi görmezlikten gelme gibi örneğin…
* Doğru verilmiş ve inandırıcı kararların arkasında durur halk. Özellikle de CHP camiası. Genel seçmen camiasından farkı da budur. Soran, sorgulayan, nakle değil akla daha çok inanan, işin kolayına kaçıp biat ve itaate saplanıp kalmayan…
Onlarca seçimde ne çalınmadık kapı bırakmama vaadi tuttu, ne de görevlisiz, gözlemcisiz sandık bırakmama vaadi…
Makamda bulunduğunuz 13 yıllık süre içinde inandırıcı – güven verici net bir ilkeniz olamadığı gibi halkı peşinizden sürükleyecek bir sloganınız bile olamadı.
Ecevit’in bir tek “toprak işleyenin, su kullananın” ifadesiyle bile milyonları peşinden sürükleyebilmesini örnek alabilseydiniz keşke.
Ne çok isterdim "Gandi Kemal olup Cumhuriyetin 100. yılına "en yaraşır lider!" sıfatıyla girebiliyor olmanızı.
*
* “Ben aday olmam, aday gösterilirsem görevden kaçmam” uyduruk bir gerekçedir. Yapay gerekçenin arkasına sığınmaktır. Yakın çevreye “Aday yapın” selamı çakmaktır.
*
“Aday olmayın!” talebimizin yıllardır birikmiş yüzlerce binlerce haklı gerekçeleri var elbette. O gerekçelerden –ancak- pek azına yer verilebilir burada. Sırası geldiğinde sayılıp dökülecektir de.
Bu talebimize siz kendiniz sürüklendiniz. 2010; 2023’lere erdi de, Kemal Kılıçdaroğlu ne yazık ki siyaseten kemale eremedi. Ve kendisinden bekleneni veremedi. İyi niyet, ihtiras, siyaseti yanlış okuma, lider vasfıyla cesaretle sonuca gidememe veya birçok başka neden sebepti buna.
Acı gerçek ortada! Emanet aldığınız yapı (parti), teslim aldığınız günden, ne demokrasi, ne ilkeler, ne güven ve inandırıcılık ne umut, ne de oy toplayabilirlik açısından daha iyi konumda... Ülke koşar adım çöküşe-karanlığa hızla yol almaktayken, hukuktan ekonomiye, ahlaktan eğitime, tarımdan sağlığa bütün kurumlar çökmüş, “devlet” tartışılır hale gelmişken; “Salı toplantıları” eylem(!) üssü sayıldı. Salı'dan Salı'ya gelen salon hengameleri de o salonun dışına taşamadı. Asıl garabet şuydu ki, salt gaz almaya yönelik o salon dolusu(!) alkış fatere(?) yeterli sanıldı.
Yanlışları doğru görüp, başarısızlıklardan ders çıkaramamaktı temel yanlış. Dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda verilen katkı örneğin!... Ne yazık ki bu yanlışlar sürüyor.
Aday olmamanız konusundaki genel ısrarın temel dayanağı da bu!.
* (Devam edecek…)