Sivas Katliamının 30. yılındayız!

Ali Rıza ÖZKAN Sivas katliamının üzerinden tam 30 yıl geçti. Ne Alevilerin bu katliamın ardından içine girdiği travma son buldu, ne de kamuoyunda adaletin sağlandığına dair bir kanaat oluştu. T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu’nun net ifadelerle tespit ettiği gibi, “Sivas olayları sırasında delillerin toplanması ve muhafazasında gerekli hassasiyetin gösterilmemiş” olduğu gibi, Aleviler açısından söylersek, biz de hâlâ başladığımız yerdeyiz! OLAYLAR NASIL GELİŞTİ? Kültür Bakanlığı, Sivas Valiliği ve diğer kamu kurumlarının aktif katılımı ve katkıları ile Pir Sultan Abdal Derneği tarafından organize edilen IV. Pir Sultan Abdal Etkinlikleri’nin güvenliğini sağlayamayan “kamu”, 2 Temmuz 1993 tarihinde, Sivas merkezinde bulunan Madımak otelinde, otelde bulunan etkinlik katılımcıları ve otel personelinden olmak üzere toplam 35 kişinin ölümüne neden olmuştu. Ayrıca, göstericilerin dağıtılması sırasında güvenlik kuvvetlerinin açtığı ateş sonucu, 2 kişi de vurularak hayatını kaybetmişti. Öğleden önce saat 11’de başlayan protestolarla ilgili istihbarat bilgisi var olduğu halde, Emniyet Özel Harekat birimi ile Jandarma Komanda Bölüğüne bağlı birlikler etkinliklerin başladığı gün Zara ve Divriği kırsalında görevlendirilmişti. En geç 13:30’da, Cuma namazı çıkışından itibaren, örgütlü bir topluluğun şehir merkezinde aktif olduğunu tüm kamu kurum yöneticileri tespit ediyordu. Saat 14.30’da ise, durumun vahim sonuçlanabileceğinden endişelenen İl Turizm Müdür Yardımcısı Durbaba Kesim beraberinde Madımak Otelinin sahibi Yaşar Öğütcü ve Pir Sultan Abdal Derneği Başkanı Murtaza Demir olduğu halde, oteldekilerin tahliyesini sağlamak amacıyla Valiliğe gitmiş, ancak Murtaza Demir Vali ile baş başa görüştükten sonra otele geri dönülmüştü. Vali, saat 14:40 civarında İçişleri Bakanlığı Müsteşarı ile görüşmüş, Tokat ve Kayseri Valiliğinden kuvvet istenilmesine karar verilmiş, bu sırada ilçe kaymakamlıklarından polis ve jandarma takviyesi istenilmiş, Tugay Komutanlığının askeri birlik sevk etmesi konusunda da girişimlere devam edilmişti. Ancak, saat 19:00’da kadar göstericilere sonuç alıcı hiçbir müdahalede bulunulmamış, tersine zaman içerisinde gösterici sayısı da dikkat çekecek biçimde artmıştı. 19:45’de göstericiler tarafından Madımak otelinin önündeki arabalarla yakmakla birlikte, benzine batırılmış üstüpüleri içeri atmak suretiyle, otelin de yakılması girişiminde bulunulmuş, bir kısım etkinlik katılımcıları içeriden çıkmayı başarsa da, 35 kişi hayatını kaybetmişti. Olaylarda ağır yaralanan şair Metin Altıok da, tedavisine devam edilen Ankara GATA’da 09.07.1993 tarihinde hayatını kaybetti. KATLİAMLA İLGİLİ YARGILAMA Sivas olayları nedeniyle yargı makamlarınca hakkında işlem yapılan kişi sayısı 197’dir. 67 kişi hakkında takipsizlik kararı verilmiştir. Ankara 1 No’lu Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde 130 sanık yargılanmıştır. Yargılama sonucunda; mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun anayasal düzeni bozmaya kalkışma suçunu düzenleyen 146/1. maddesi uyarınca 34 kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına, aynı Kanunun 146/3. maddesi uyarınca 38 kişi de ağır hapis cezalarına (7 yıl 6 ay) çarptırılmıştır. Ayrıca, yaş küçüklüğü veya kısmi akıl hastalığı gibi indirim nedenleriyle 9 kişi de aynı suçlardan 5 ila 20 yıl arasında değişen ağır hapis cezaları almıştır. 2 kişinin ölüm nedeniyle, yargılanan 5 kişinin ise zaman aşımı nedeniyle davası düşmüştür. Yargılama sonucunda toplam 39 kişi beraat etmiştir. SİVAS KATLİAMINI KİM ORGANİZE ETTİ? Cumhurbaşkanlığı tarafından görevlendirilen Devlet Denetleme Kurulu raporunda da tespit edildiği üzere, halen Sivas katliamının kimler tarafından ve hangi amaçla organize edildiğini bilmiyoruz. Nitekim, 2010 yılında hazırlanan Alevi Çalıştaylarının Nihai Raporunda “Üzerinden 17 yıl geçmesine rağmen Madımak olayı hâlâ yeterince aydınlatılabilmiş değildir.” ifadesine yer verilerek şu tespit yapılıyor: “gerek Madımak gerekse Başbağlar olayı, usta işi bir kışkırtma olarak toplumsal farklılıkların birbirine yakınlaşma enerjisini tüketmiş, karşılıklı konuşma ve dil bulma arayışlarını da imha etmiştir. Gerçekte ne Aleviler ne de Sünniler bu olayın aktif birer parçasıdır.” Fakat, Sivas katliamına yol açan etkinliklerin organizatörü Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Murtaza Demir 1993 yılında TBMM Sivas Olayları Araştırma Komisyonuna verdiği beyanda “Sivas olayları elbette bir Alevi-Sünni sorunu değildir.” derken, 2013 yılında “Ateş-i Aşk: Sivas Katliamı’nın Gerçek Hikayesi” adlı kitabında görüş değişikliğine giderek şöyle diyor: “Sivas Katliamı bir kez daha göstermiştir ki Türkiye toplumunun en derin yarası, tarihi Alevi-Sünni çelişkisidir.” Sivas olaylarının hemen akabinde, 3 gün sonra, Erzincan iline bağlı tümüyle Sünni vatandaşların yaşadığı Başbağlar köyü, PKK’li teröristler tarafından basılmış ve 33 kişi öldürülmüştü. Aynı şekilde, Erzurum iline bağlı bir diğer Sünni yerleşim yeri olan Yavi’de de benzer bir saldırı sonucu 32 vatandaşımız yine PKK tarafından katledilmişti. PKK yöneticilerinin açıkça “Sivas katliamının öcünü aldık” şeklinde propaganda yaptığı ve özellikle Avrupa ülkelerinde Alevi gençleri kandırıp “Alevi intikam timi” kurma girişiminde bulundukları herkese de malûm olduğu halde, Sayın Demir’in görüşünü yıllar sonra değiştirip, katliamı Alevi-Sünni çatışması olarak değerlendirmesi hakkında en sağlıklı bilgiyi elbette kendisi verecektir. Ancak, HDP’ye “yanaşık düzen” politika yapan Pir Sultan Abdal Derneği Genel Merkez yöneticilerine bakınca, insanın aklına kötü düşünceler gelmemesi de mümkün değil! KATİL İKTİDAR! Özellikle de, ultra sol örgütlerin sevdikleri bir slogan var: Katil iktidar! Aynı çevreler tarafından, 2 Temmuz 1993 tarihinde meydana gelen katliam hakkında yapılan yorumlarda, slogan değiştiriliyor. Katil devlet! Nedenini anlamak için, o dönemde hükumet eden 50. Cumhuriyet Kabinesi’nin üyelerine bakmak gerekiyor. Tansu Çiller’in başbakan olduğu 50. Türkiye Hükumeti esasen bir koalisyon. Sosyaldemokrat Halkçı Parti ve Doğru Yol Partisi tarafından oluşturulan koalisyon hükumetinde, Sivas katliamı esnasında Erdal İnönü Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olarak bulunuyordu. SHP’den Erdal İnönü dışında, Türkan Akyol, İbrahim Tez ve Erman Şahin Devlet Bakanı, Seyfi Oktay Adalet Bakanı, Hikmet Çetin Dışişleri Bakanı, Onur Kumbaracıbaşı Bayındırlık ve İskan Bakanı, Mehmet Moğultay Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, Tahir Köse Sanayi ve Ticaret Bakanı, Fikri Sağlar Kültür Bakanı ve Abdülkadir Ateş Turizm Bakanı olarak hükumette bulunuyorlardı. SHP ve bir süre sonra birleşerek CHP olarak yollarına devam eden sosyal demokratların en ağır toplarının yer aldığı hükumetin görev döneminde meydana gelen bu katliam nedeniyle “ultra sol”un sloganını değiştirmesi hem tuhaf ve bir o kadar da anlamlı! SHP/CHP’nin bu katliamda sorumluluğunu göz ardı etmek, gölgelemek, yadsımak için sistematik bir çaba gösterildiğini iddia edebilirim. Sadece, Pir Sultan Abdal Derneği’nin iki “ağır topu” Murtaza Demir ve Ali Balkız’ın kendilerine siyasi ikbal yaratmak için sosyaldemokratların kapısını aşındırmaktan usanmadıkları bilgisi dahi, başta Alevi toplumuna olmak üzere, Türkiye’ye Sivas katliamına ait bir gerçeğin neden özenle gizlendiğini anlamak için, bence yeterlidir. Buraya bir bilgiyi daha eklemek gerekiyor: Pir Sultan Abdal Derneği Genel Merkez yetkilileri Devlet Denetleme Kurulu’na görüş bildirmeyi de ısrarla reddettiler. 09.04.2013 tarihinde Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı, Yardımcısı ve Genel Sekreterinin katılımı ile Devlet Denetleme Kurulu’nun toplantı salonunda yapılan görüşmede; Dernek yetkilileri “söz konusu olaya ilişkin iddialarını ve bu iddialara mesnet teşkil edebilecek ve olayların aydınlatılmasına katkı sağlayabilecek bilgi, belge ve dokümanları Devlet Denetleme Kuruluna yazılı olarak iletebileceklerini” ifade ettikleri halde, aradan bir süre geçtikten sonra, 15.11.2013 tarihinde ve 216 sayılı bir yazı ile “Madımak Katliamı ile ilgili olarak kamuoyunun bilmediği, Devletin idari ve adli Makamlarının elinde olmayan hiçbir belge tarafımızda da yoktur.” demişlerdir. Kamuoyu, özellikle de Aleviler Sivas katliamına yol açan etkinliğin organizatörü kuruluşun “devlette olmayan belge bizde de yoktur” ifadesini hak ettiği şekilde değerlendirecektir, değerlendirmelidir. Sivas katliamında SHP/CHP yetkilileri ve çeşitli Alevi kimliği ile tanınan şahsiyetler hangi ölçüde ve konumda yer aldı, bunu sanıyorum sonsuza dek belgeleriyle öğrenemeyeceğiz. Ancak, katliam gününde SHP lideri ve Devlet Bakanı, Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü’ye belirli bir saatten sonra ulaşmak mümkün olmadığı, telefonlara cevap verilmediği başta Aziz Nesin olmak üzere, onlarca mağdurun tanıklığı ile sabittir. Yine sabit olan ve Alevilerin düşünmesi ve sorgulaması istenmeyen önemli bir husus da, katliamın üzerinden tam 30 yıl geçmesine rağmen, CHP’nin katliamın arka planını açıklamaya yarayacak tek bir küçük kanıt dahi ortaya koyamamış olmasıdır. Bu durumu, CHP’nin devletin gizli belgelerine ve raporlarına ulaşamadığı şeklinde yorumlamak, bizleri saf, hatta salak yerine koymakla eş değerdir. Sakın kimse, bu yola başvurmasın! TÜRKİYE’NİN EN KANLI YILI: 1993 Türkiye’ye biçilen “gömlek”lere göre, ülkemizin ateş çemberine alındığına 1993 yılından önce de tanıklık ettik. Ancak, Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku’nun yıkılmasının ardından ABD’nin ilan ettiği tek hükümdarlık iddiası, dünyanın pek çok coğrafyasında çok kan dökülmesine neden oldu. Esasen, ABD’nin IŞİD, El Kaide gibi sözde “islamcı” terör gruplarını da bu tarihlerde sistematik bir şekilde organize etmeye başladığını şimdiki bilgilerimizle söyleyebiliyoruz. Sivas’ta ortaya konan sözde “Sünni tepki” ye karşılık, PKK taşeron kullanılarak Erzincan ve Erzurum’da sözde “Alevilerin verdiği karşılık” şeklinde yazılmak istenen senaryo Türkiye’de tutmadı. Ama, altını çizerek belirtelim ki, bu senaryonun tutmayışının nedeni sağduyulu siyasetçilere sahip olmamız değil, Türk milletinin binlerce yıllık mirasa dayanan ferasetidir. Türk milletinin feraseti konusunda emin olmak için, 1993 yılında yaşanan provokasyonlara bir bakalım: 24 Ocak 1993: Cumhuriyet Gazetesi yazarı Uğur Mumcu katledildi. 28 Ocak 1993: İşadamı Jak Kamhi’ye suikast düzenlendi. 5 Şubat 1993: ANAP İstanbul Milletvekili ve eski Bakanlarından Adnan Kahveci, eşi ve 1 çocuğu hâlâ açıklanamayan bir ters yol kazası sonucu hayatlarını kaybettiler. 17 Şubat 1993: Jandarma Genel Komutanı Org. Eşref Bitlis’e ve ekibine suikast düzenlendi. 7 Mart 1993: DEV-SOL terör örgütünün lideri Dursun Karataş ile anlaşmazlığa düşen Türkiye lideri Bedri Yağan 4 militan arkadaşı ile birlikte etkisiz hale getirildi. 21 Mart 1993: Nevruz kutlamaları Türkiye genelinde iç karışıklığa dönüştü. 25 Mart 1993: İstanbul Bahcelievler’de, DEV-SOL’un 3 örgüt üyesi ölü olarak ele geçirildi. 17 Nisan 1993: Türkiye’nin 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal şüpheli bir şekilde vefat etti. 16 Mayıs 1993: Turkiye’nin 9. Cumhurbaşkanı olarak Süleyman Demirel seçildi. 28 Mayıs 1993: Salman Ruşdi’nin yazdığı “Şeytan Ayetleri” adlı kitabın Aydınlık Gazetesi’nde tefrika halinde yayınlanması nedeniyle çeşitli illerde yoğun protestolar düzenlendi. 25 Haziran 1993: Tansu Çiller’in liderliğinde Doğru Yol Partisi ile Sosyal Demokrat Halkçı Parti (18 Şubat 1995 tarihi itibariyle Cumhuriyet Halk Partisi) arasında kurulan koalisyon hükumeti Türkiye’nin 50. Hükumeti olarak, 5 Ekim 1995 tarihine kadar görev yaptı. 2 Temmuz 1993: Sivas’ta cıkan ve akşama kadar süren olaylarda toplam 37 kişi öldürüldü. 5 Temmuz 1993: Erzincan Başbağlar köyünü basan ve Sivas'ın intikamını aldıklarını söyleyen PKK’lı teröristler tarafından 33 kişi öldürüldü. 4 Eylul 1993: Batman’da meydana gelen olaylarda DEP Milletvekili Mehmet Sincar ile DEP Batman İl Yonetim Kurulu üyesi Metin Özdemir öldürüldü. 10 Eylul 1993: 1. Ordu ve İstanbul Sıkıyonetim eski Komutanlarından emekli Org. Hüseyin Doğan Özgöcmen, uğradığı silahlı saldırıdan yaralı olarak kurtuldu. 22 Ekim 1993: Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın, Diyarbakır’ın Lice ilcesinde açılan ateş sonucu şehit oldu. 25 Ekim 1993: PKK’lı teroristler, Erzurum İli Cat İlcesi Yavi Kasabası'na baskın düzenledi. Kahvehanede bulunan halkı rastgele tarayarak; 32 kişiyi öldürdü ve 10 kişiyi yaraladı. 4 Kasım 1993: Eski Diyarbakır JİTEM Grup Komutanı emekli Binbaşı Ahmet Cem Ersever, duruşma için gittiği Ankara'da öldürüldü. Sivas katliamını 1993 yılında yaşanan bu kanlı olaylardan ayrı ele alamayız. Uğur Mumcu’yu katledenler, Eşref Bitlis’i katledenler, Dev-Sol örgütünün içerisindeki hesaplaşmada taraf olanlar ile Sivas’ta, Erzincan’da, Erzurum’da masum insanlarımızı katledenlerin kimliği ve adresi aynıdır. Açık olarak anlamamız gereken bir önemli nokta da şudur: Sivas katliamını Türkiye’nin 1993 yılında yaşadığı bu saldırı zincirinden bağımsızlaştırarak, tek başına Alevi-Sünni çatışması olarak tanımlayıp, ardından CHP ve/veya HDP’den milletvekili olmaya çabalayanlar bizlere açıkça yalan söylüyorlar!  
Benzer Videolar