Habip Hamza ERDEM
Kimi zaman çok aykırı sözleri bile, sözde ‘
düşünce özgırlüğü’ bağlamında hoş görmek gerektiği ileri sürülür.
Neyse ki,
Uğur Mumcu’dan itibaren ‘
bilgi olmadan düşünce olmaz’ görüşü kısmen de olsa kabul edilir oldu.
Ne var ki, bilgili ve hatta çok bilgi ve ‘
görgü’lü kimi ‘
baş danışman’ların bile zaman zaman ‘
düşünce yoksunluğu’na düştüklerini görüyoruz.
Bunun nedenleri üzerine çok şey söylenebilir.
Örneğin ben, bunun ancak bir ‘
ideolojik yanılsama’ sonucu olabileceğini düşünürüm.
‘
Liberalizm’ ile ‘
sosyalizm’in karmaşasından sözde bir ‘
ideoloji’ ya da ‘
dünya görüşü’ yaratma çabasının bu tür yanılsamalara yol açtığı ileri sürülebilir.
Böylece Türkiye’nin kendince ilk ‘
liberal sosyalisti’ olan
Memduh Bayraktaroğlu’ndan söz edeceğim anlaşılmış olmalıdır.
Memduh bey, son videosunda bir anısından söz ediyor:
Milliyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptığı yıllarda, 1994 yılında, Güney-Doğu gezisi yapıyor ve bir yazı dizisi yayımlıyor.
Yazı dizisinin başlığını ‘
İş mi aş mı demokrasi mi?’ olarak koymayı düşünüyor.
Ancak yayın yönetmeni,
Memduh Bayraktaroğlu’na, bu başlığın ‘
demokrasi karşıtlığı’ biçiminde yorumlanabileceğini ve mümkünse değiştirmesini istiyor.
O da yeni başlığı ‘
Güney-Doğu Barış İstiyor’ diye değiştiriyor.
Böylece gerek
Memduh Bayraktaroğlu ve gerekse yayın yönetmeninin, bu ülkede neden ‘
düşünce özgürlüğü’nün önünde birer engel oldukları noktasına gelmiş bulunuyoruz.
Milliyet gazetesinde, yedi gün süren bu yazı dizisinin ‘
ana fikri’nin, Güney-Doğu halkının büyük çoğunluğunun ‘
demokrasi’ değil ama ‘
iş ve aş’ istediği biçimde özetlenebilir.
Deyim yerinde ise ‘
tuzu kuru’ olan bir kesim okur-yazarların ise ‘
etnik kimliğin tanınması’, ‘
anadil sorunu’ vb ‘
demokratik hak’lar istedikleri anlatılıyor.
İlk bakışta ‘
doğru’ gibi görünen ve Türkiye’de son elli yılda gazeteciler ve siyasetçiler tarafından yaygınlaştırılarak beyinlere kazınan bu ‘
yanlış doğru’lar, özde ‘
galat-ı meşhur’ diyebileceğimiz kalıplar olmanın ötesine geçmemektedirler.
Ve ne yazık ki, akademik çevreler de benzer tezleri geliştirerek Türkiye’de ‘
demokrasi kavramı’nın içinin boşaltılmasına yardımcı olmuşlardır.
Nitekim, bugün ‘
Millet İttifakı’nın dışında kalan ama ‘
Halk İttifakı’nın içinde yer alan kimi ‘
sosyalist’ grupların benzer ‘
yanılsama’ içinde olduğu da söylenebilir.
Doğrusu ne olabilir diye sorulacak olursa; doğrusunun ‘
Demokrasi’nin gerçekte ‘
ekmek’ olduğunu, ‘
iş ve aş’ olduğudur.
Bu yazı bağlamında, ayrıntısına girmeden, zaman zaman gönderme yaptığım
Jean Jaurès’in şu formülünü anımsatmakla yetineyim:
“
Demokrasi olmadan sosyalizm olmaz ve sosyalizm demokrasisiz olamaz”.
‘S
osyalizm’in en kaba haliyle, iş ve aş yani ‘
ekmek’ olduğu anımsatılacak olur ve ‘
sosyalizm’in ‘
demokrasi’ olmadan olamayacağı bilinecek olursa, ‘
iş ve aş mı yoksa demokrasi mi?’ sorusunun saçmalığı ortaya çıkmış olur.
Bu ‘
bilimsel gerçek’ler, gerek
Memduh Bayraktaroğlu gibi ‘
liberalizm sosu’ ekleyenler ve gerekse ‘
Arslan solcu’ geçinenler gibi ‘
etnisite’, ‘
çok kültürlülük’ sosları ekleyenler tarafından ‘
karmaşık’ hale getirilmektedirler.
Konuyu uzatmadan, Türkiye’nin şu ‘
dönüm noktası’nda, yani gerek onbeşin üzerindeki ‘
siyasal parti’ ve belki yüzlerce ‘
siyasetçi’nin görüş ayrılıklarına bakmaksızın, benim ‘
Halk İttifakı’ dediğim birlikteliğin iktidarında, gerçek bir ‘
demokratik’ hamle yapılabilecektir denilebilir.
Bu hamle, aynı zamanda ‘
iş ve aş’ hamlesi olacak demektir.
Bu hamlelerin ardından, ayrıca dillendirilmesine gerek kalmaksızın ‘
barış’ da gelecektir ‘
huzur’ da.
Ve iddia ediyorum, eğer sağa/sola çekiştirilmez ise, çok kısa bir sürede ‘
liberalizm’ sosu ile ‘
çok kültürlülük’ soslarının ağırlıklarını yitireceği görülecektir.
‘
Din faktörü’nün siyasetteki ağılığı ise sıfırlanabilecektir.
Yok eğer bir başarısızlık söz konusu olursa, bunun nedeni ne ‘
demokrasi’ ve ne de ‘
sosyalizm’ kavramlarının içeriğinden değil, bu iki kavramın içeriğini çarpıtmak isteyenlerin kör çabalarının sonucunda olacaktır.