Hülya, muhtaç Hollandalılara her gün 100 sandık ekmek dağıtıyor

İlhan KARAÇAY  Bugün sizlere, Hollanda’nın en büyük gazetesi De Telegraaf’ta yayınlanmış olan bir ‘ekmekçi’ haberinden söz ederken, bu haberdeki Hülya ile Mersin’deki yeğenim Hülya’yı bağdaştıracağım. Beni bu bağdaştırmaya iten ana neden, içi ekmek dolu sandıkların fotoğrafları oldu. Hollanda’daki Hülya, fırınlardan topladığı sandıklar dolusu ekmekleri, bir gün sonra da olsa, ihtiyaç sahiplerine ücretsiz dağıtıyor ve gönülleri fethediyor. Geçen yıl eylül ayında bir trafik kazasına kurban giden yeğenim Hülya da, Büyükşehir Belediyesi’ne ait ekmek fabrikasının ürettiği ekmekleri ucuz fiyata satarken kurduğu insani ilişkiler nedeniyle gönüllerde yer almıştı. Bu hafta sonu boş bir vaktinizde okumanız için Hollanda’daki Hülya ile Mersin’deki Hülya hikâyesini sunuyorum. HOLLANDA’DAKİ HÜLYA

Hollanda’daki Hülya, henüz iki yaşında iken, şimdi 92 yaşında olan Peters Poels adlı bir rahip ile, rahibe olan eşine evlatlık olarak verilmişti. Rahip ve rahibe çift, Hülya’dan başka 5 evlatlık daha büyütmüşler. Öz anne ve babasının kim olduklarını çözemediğim Özdemir soyadlı ve 46 yaşında olan Hülya, üvey babasının yıllarca yapmış olduğu gönüllü bir işi devralmış. Bu iş, fırınlardan alınan ekmeklerin, bir gün sonra muhtaç kişilere ücretsiz dağıtma işiydi. Bu gönüllü işe 1990 yılında başlayan rahip Gerrit Poels, yaşadığı Tilburg kentinde ‘Ekmekçi rahip’ olarak tanınıyordu. Her gün fırınlardan topladığı satılmayan ekmekleri, bisikletinin arka selesine yerleştiren bu iyi yürekli rahip, önceden tespit ettiği fakir kişilere dağıtım yapıyordu. Fırınlar ile fakirler arasında adeta mekik dokuyan ‘ekmekçi rahip’, emeklilik çağına geldi Ekmek toplama ve dağıtma işini daha profesyonelce yapmak için ‘Stichting BroodNodig’ (Ekmeğe muhtaç Vakfı)’nı kurmuş olan rahip Poels, 2014 yılında bu işi üvey kızı Hülya’ya bıraktı. Hiç kimsenin, ekmeğe muhtaçlık utangaçlığına kapılmaması lâzım. Bu işi yaparken şovmenlik yapmaya da gerek görmüyorduk.” diyor Hülya.

Hülya’nın Hollanda’daki gönüllü ekmekçiliği medyada geniş yer aldı. De Telegraaf gazetesinin yayınladığı tam sayfa haberi, biz yarım sayfa olarak size sunuyoruz. Sağ üstte, emekli olmasına rağmen ekmek işine yardıma devam eden Ekmekçi Rahip görülüyor. Hülya işi devraldıktan sonra, ekmek almak için kuyrukların uzadığını görüyordu. “Her gün yeni simalar görmeye başladım. Çoğu 60 yaş üstü kimselerdi. Borç batağından kurtulamayan eski simaları da görüyordum. Sayıları 700-800 oluyor.Cumartesi günleri daha kalabalık oluyor. Hele hele ay sonu olunca, yani maaşlar bitince kalabalık büyüyor. İşin içinden çıkmak için bana 15 gönüllü yardım ediyor. Dükkân ve fırnlardan gelen bir gün bayat olan ekmekleri dağıtabilmek için elemana ihtiyaç var tabii.” diyor Hülya. Hülya, ekmek dağıtmakla kalmıyor ve her gün evsizler için kazan dolusu çorba da yapıp gelenlere dağıtıyor. Bu işleri yapabilmek için temasta oldukları Belediye ile de sorun yaşıyorlar. Belediye’nin sürekli değiştirdiği kurallar gına getirir oldu. Hollanda’daki Hülya, sorunlar içinde kıvransa da, “Ne bayatı, pazar günleri de herkes bayat ekmek yemiyor mu?” sorusu ile gönüllerde taht kurmaya devam ediyor MERSİN’DEKİ HÜLYA Mersin’deki Hülya (sağda), Büyükşehir Belediyesi’ne ait Ekmek Fabrikası’nın ürettiği ekmekleri ucuz bir şekilde satarken, kurduğu insani ilişkiler nedeniyle, gönüllerde taht kurmuştu. Hollanda’daki Hülya’nın, tamamen gönüllülük sevdasıyla yaptığı ekmek dağıtma işi sayesinde fethettiği kalplerin yanında, Mersin’de de ekmek işi nedeniyle kalpleri kazanmış olan bir Hülya vardı. Geçen yıl eylül ayına kadar… Geçen yılın eylül ayında, dikkatsiz ve sorumsuz bir sürücünün otomobili ile çarpması sonunda vefat eden Hülya’nın ardından binlerce kişi göz yaşı dökmüştü.

Hülya, yaşamı boyunca sosyal ve kültürel dayanışmasının yanında, Mersin Büyükşehir Belediyesi’ne ait ekmek fabikasının ucuz ekmeklerini satıyordu. Uzun kuyruklara rağmen, insanlarla kurduğu sıcak ilişki nedeniyle sempati kazanan Hülya’yı, dikkatsiz ve sorumsuz bir şekilde öldüren kişi, maalesef hâlâ tutuksuz yargılanıyor. Kazanın suçlusunun yargılanma konusuna, öz yeğenim söz konusu olduğu için fazla dalmayacağım. Ama sonucu da tabii ki dikkatle takip edeceğim.  Hülya’nın ölümü ve bıraktığı izleri en iyi şekilde anlatabilmek için, kaza sonrasında yazdığım haberi sizlere yeniden sunmayı tercih ediyorum. Umarım, Hollanda’daki Hülya ile, Mersin’deki Hülya’yı bağdaştırmamı hoş göreceksiniz. (Bu haber, duygusallık içinde, aile fertleri, dostlar ve tanıyıp ilgi duyacak olanlar için yazılmıştır.) YAZMA ŞEVKİMİ FELCE UĞRATAN BİR ÖLÜM *Yeğenim Hülya’nın trafik kazasında ölümü, geçmişteki üzüntü rekorlarımı kırdı. *Aile fertlerinden başka, toplumun her kesiminin sosyal yardım kaynağıydı. *Faaliyetleri ile il yönetiminde bulunanları ve siyasileri etkisi altına almıştı. *Cenaze töreni ve takip eden günlerdeki rituel etkinlikler büyük ilgi gördü. *Bir hafta boyunca, her gün bine yakın kişi taziye ziyaretine geldi. Çok iticidir ‘öldü’ kelimesi. ‘Vefat etti’ daha az incitir. ‘Hakkın rahmetine kavuştu’ ise en rahatlatıcıdır. Hepimizin aile fertleri, yakınları ve dostları bu üç deyim ile anılmıştır. Tabii ki çok üzülmüşüzdür. Üzüntüden de öte, kahrolmuşluğumuz da vardır. Ben de çok kez yaşadım bu üzüntü ve kahrolmuşluğu. En son 26 Eylül 2021 Pazar günü yaşadım bu kahrolmuşluğu. Aslında, kahrolmuşluğun da ötesinde bir ruh haline girmiştim. Kıymet ablamın kızı, yeğenim Hülya’yı kaybetmiştik o gün. O gün Hollanda saati ile 17.00 sularında, yeğenim Bülent’ten bir telefon gelmişti. Ağlamaklı bir ses ile, ‘Dayıcığım size kötü bir haberim var’ dediği an, ‘Eyvah, ablam Kıymet’i kaybettik galiba’ diye düşünmüştüm. Zira ablam 84 yaşındaydı ve kalp yetmezliği de dahil, birkaç sağlık sorunu vardı. Ama yeğenim Bülent, ‘Hülya ablamı kaybettik’ demişti hıçkırarak. İşte o zaman ruh halim alt-üst olmuştu. O haftanın başlangıcı olan pazartesi akşamı ablamın evinde veda yemeği yemiştim. Otomobil ile Hollanda’ya hareketimden önce sofrayı donatan Hülya, Hollanda’ya götürmem için kırılmış zeytin, biber salçası, çökelek ve daha pek çok yiyeceği otomobilime doldurmuştu. Hollanda’ya varışımın üçüncü günü olan 26 eylül pazar sabahı, Hülya’nın verdiği zeytini biber salçası ile karıştırmış ve soğanlı çökeleği afiyetle yemiştim. Hülya’nın verdiği yiyeceklerden, oğlum Ruşen ile kızım Vahide’ye vermek üzere poşetlere koymuştum. Ama ne garip tesadüf ki, aradan beş altı saat geçtikten sonra Hülya’nın ‘Hakka rahmet oluşu’ haberi gelmişti. Hülya, o sabah kahvaltıdan sonra saat 11.00 sularında çarşıya çıkmıştı. Geçiktiği zaman mutlaka telefon eden Hülya’dan saat 12.30 olduğu halde bir ses çıkmamıştı. Ablam Kıymet huzursuz olmaya başlamıştı. Hülya için çevirdiği telefonuna ses verilmiyordu. Mersin Yenişehir Belediyesi’nde bir bakımevinin (şimdi öğrenci yurdu oldu) menajerliğini yapan oğlu Bülent’i aradı. Bülent’in telefonlarına da cevap verilmiyordu. Mersin’de yaşayan kız kardeş Sibel ve eşi Kayhan da devreye girdi ama, aramalar sonuç vermedi. Tüm aile büyük bir panik içinde aramaları sürdürürken, saat 17.00 sularında Hülya’nın telefonundan bir ses gelmişti. Ses bir başka kadına aitti: ‘Kızınız kaza geçirdi ve şu anda Tıp Fakültesi Hastanesi’nde’ demişti polis memuru bayan. Bu haber, aile içindeki paniği, perişanlığa sevketmişti. Hastaneye varıldığı zaman, Hülya için, ‘Hakkın rahmetine kavuştu’ denilmişti. İşte o an aile için kıyamet kopmuştu. Haber, önce İstanbul’da yaşayan diğer kız kardeş Emel ile eşi Adil’e, Hollanda’da yaşayan kardeş Şenol’a ve ‘dayı’ olarak bana duyuruldu.

Yukarıda da yazmıştım, pek çok ölüm olayından sonra üzülmüşlüğüm ve kahrolmuşluğum olmuştu. Ama Hülya’nın ebediyete göç ediş haberi beni kahrolmuşluğun da ötesinde bir ruh hali ile karşı karşıya bırakmıştı. Haberi eşim Jeanne’ye verirken hıçkırıyordum. Haberi oğlum Ruşen, kızım Vahide ve Nieuw Vennep’te yaşayan yeğenim Nurcan’a aktarırken hıçkırıklarımı duyurmamaya çalışıyordum. Akşam üzeri hakkın rahmetine kavuşan Hülya’nın cenaze töreni tabii ki ertesi gün yapılacaktı. Cenazeye yetişmek için hemen uçak aramaya başladım. Oğlum Ruşen tatildeydi. Kızım Vahide de Almanya’daydı. Gece 23.15’te THY uçağı vardı. O uçakta yer ayırttım. Yeğenim Nurcan da gelmek istediğini söyledi. Birlikte önce İstanbul’a, oradan da sabah erken Adana’ya uçtuk ve saat 10.00’da Mersin’de olduk. Ablamın evine geldiğimiz zaman, kapatılan sokağa yeleştirilmiş masa ve sandalyelerin dolu olduğunu gördük.

O an cenaze evinde yaşananları anlatmanın çok zor olacağını hesaba katarak noktalıyorum bu anlatımı. Şimdi kazanın nasıl olduğunu, Hülya’nın sosyal konumunu ve cenazeye gösterilen ilgiyi yazmaya başlıyorum. KAZA NASIL OLDU Mersin Oteli’nin önündeki yaya geçidinden, deniz tarafından otele doğru giderken, yolun sonuna doğru sol şeritten hızla giden bir otomobil Hülya’ya çarparak ölümüne neden oldu. Fotoğrafta görüldüğü gibi, etraftan yetişenler yerde hareketsiz yatan Hülya’ya yardım etmeye çalıştılar. Daha sonra hastaneye kaldırılan Hülya’nın, saat 16.15’te can verdiği raporlara geçti. İsmini vermek istemediğim sürücü, yaya geçidinin sonuna ulaşan Hülya’ya, bir saniye sonra çarpmayabilirdi. Ama dikkatsizlik Hülya’nın sonu oldu. Adli ve hukuki süreç tabii ki devam ediyor. HÜLYA’NIN ÖZGEÇMİŞİ Kız Meslek Lisesi eğitimli olan Hülya, 5 çocuklu ablam Kıymet’in en büyük evladıydı. Küçük yaşından itibaren kardeşlerine çok titiz davranırdı. İş hayatına, Develi Grubu’nda sekreterlik ile başladı. Niyazi ve Vefa Develi kardeşler, Türkiye’de ilk yazlık siteyi gerçekleştirmişlerdi. 1973 yılında temeli atılan Soli adlı sitede 9 yüzme havuzu vardı. Hülya, Develi Grup’taki sekreterliği sırasında, resmi ve özel kuruluşlardakiler ile sıkı bir bağ oluşturmuştu. 1984 yılında işletmeye başladığım Pompeipolis turistik tesislerinde plaj yönetimini üstlenen Hülya, her gün 2000 kişinin bilet kestiği plaj sayesinde de pek çok tanış elde etti. Hülya’nın son meşgalesi, Belediye’nin, eski stadyum yanındaki ekmek satış işini yönetmek oldu. Hülya, yaşamı boyunca sosyal ve kültürel faaliyetleri ile herkesin sevdiği ve saygı duyduğu bir kişi olmuştu. O’nun beklenmeyen çok ani ölümü, gerek ailesi içinde ve gerekse toplumun büyük kesiminde kabullenilemedi. Şahsen ben de Hülya’nın ölümünü hâlâ kabullenmiş değilim. Aile içinde ve dostlar içinde pek çok ölüm olayı yaşadım. Tabii ki her ölüm insana göz yaşı döktürüyor ve üzüyor. Ben de ölümlerden sonra çok üzülmüşümdür. Ama açıkça söyleyeyim, Hülya’nın ölümü içimde çok derin yaralar bıraktı ve haber-yorum yazma şevkim kırıldı. HÜLYA’NIN CENAZE TÖRENLERİ Hülya’nın cenaze törenleri benzersiz oldu. Dikkat ederseniz, ‘Cenaze töreni’ değil, ‘Cenaze törenleri’ diye yazıyorum. Zira Hülya için bir değil, bir hafta boyunca hergün, kendiliğinden gelişen törenler yapıldı. Ölümünün ertesi sabahı havalimanından geldiğim zaman, cenaze evi önünde yüzlerce kişi oturuyordu. Aynı günün, gün batımındaki mezarlık töreninde, aile efradı, sevenleri ve tanıyanların dışında, az sonra isimlerini belirteceğim çok sayıda ünlü yönetici vardı. Mersin’deki cenaze törenleri, yöresel geleneklere göre değişik şekillerde gerçekleşiyor. Bizim geleneklerimize göre, gömü işleminden sonra ölenin evi önünde kuran okutulur. Aynı kuran okuma işlemi ikinci gün de tekrarlanır. Daha sonra da ölümün yedinci günü kuran okutulur. Ne var ki, Hülya’ya beslenen sevgi bu geleneği alt-üst etti. Büyükşehir ve Yenişehir Belediyelerinin sunduğu hizmetler sayesinde, Hülya’nın evi önünde tam bir hafta boyunca her gün yüzlerce kişi toplandı. Evin önü, her gün, gün boyu dolup taştı. Mübalağa değil, her gün bine yakın insan Hülya’yı anmak için evin önüne geliyordu. Ananelere göre yapılan yedinci gün töreni de çok etkileyiciydi. Yine kuran okundu ve gelenlere yemek ikram edildi. Hülya’nın cesedi, Karaçayların aile mezarlığındaki, amcası Hüseyin Karaçay’ın yanına gömüldükten sonra hemen çiçeklendi ve sulandı. Aslında yemek ikramı her gün yapıldı. Hülya’nın yardımseverliğini bilenler, yemek ikramı için birbirleri ile yarışıyorlardı. Törenlere katılanlardan arta kalan yemek paketleri mahallelilere dağıtılıyordu.

Cenaze törenine ve daha sonraki günlerdeki ziyaretlere katılanlar arasında, Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer, Yenişehir Belediye Başkanı Abdullah Özyiğit, Mezitli Belediye Başkanı Neşet Tarhan, Kültür eski Bakanı Fikri Sağlar ve CHP Kadın Kolları Başkanı ve Kılıçtaroğlu’nun Danışmanı Fatma Köse de vardı. Telefon ile taziyede bulunanlar arasında ise CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçtaroğlu ve eski Bakanlardan İstemihan Talay vardı. Hülya’nın anısına saygı duyan yakın dostlarından başka, tanınmış siyasi isimler ve Mersin’in yönetiminde yer alan ünlüler de vardı. İşte o isimlerden bazıları: Mersin milletvekilleri Alpay Antmen ve Cengiz Gökçel. Mersin önceki dönem milletvekilleri Serdal Kuyucuoğlu ve Hüseyin Çamak. Eski Belediye Başkanları Kenan Yücesoy, Uğur Yıldırım ve İbrahim Genç Yenişehir Belediye Başkan Yardımcıları Cafer Karabulut ve Murat Sakuçoğlu. CHP Mersin İl Başkanı Adil Alpay ve yardımcıları Nejla Çavuş Bugay ve Tolga Gökçeli. Önceki dönem İl Başkanı Yılmaz Şanlı ve yardımcısı Hüseyin Karaköse. Önceki dönem İl yöneticisi Ahmet Demiralev. CHP İl Sekreteri Koral Ömür ve İl Saymanı Servet Gülenay. CHP Akdeniz İlçe Başkanı Semih Palamut ve Yardımcıları Cabbar Anılan ve Hüseyin Civaner. Önceki Dönem Akdeniz İlçe Başkanı Ünal Umar. CHP Yenişehir İlçe Başkanı Tayyar Tahiroğlu ve Yardımcıları Hüseyin Şahin, İbrahim Bulut, Nermin Merem. CHP Yenişehir Önceki Dönem İlçe Başkanı Yunus Özdemir. CHP Toroslar İlçe Başkanı Funda Şahin. CHP Mezitli İlçe Başkan Yardımcıları Ahmet Özdemir ve Lütfi Yurttaş İl Kadın Kolları Başkanı Gülşah Yıldırım. Toroslar İlçe Kadın Kolları Başkanı Fatma Özbay. Akdeniz İlçe Kadın Kolları Başkanı Nesibe Teker Hazım, Yenişehir İlçe Kadın Kolları Başkanı Nuray Emre, Yenişehir Belediyesi Destek Hizmetleri Müdürü Serpil Reyhanlı. 27.Dönem milletvekili adayları Neviz Zaimoğlu ve Alptekin Eser. Önceki Dönem İl Gençlik Kolları Baikanı Cemil Birinci. Önceki Dönem Büyükşehir Belediye Sağlık Dairesi Başkanı Önal Özdemir. Büyükşehir Belediye Meclis Üyeleri Ali Doğaner, Tuncay Gökçel, Hasan Ünal ve Muhittin Ertaş. Önceki Dönem Meclis Üyesi Cumali Birinci. Yenişehir Belediye Meclis Üyesi Metin Solunoğlu. Akdeniz Belediye Meclis Üyesi Aydın Demirci. Önceki Dönem Kent Başkanı ve Meclis Üyesi Nuri Özdemir. Mersin Ekmek Fabrikası Müdürü Hamza Önder. İmar A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Ali Oyan. Disk Genel Başkanı Arzu Gerçekeroğlu. Genel İş Sendikası Genel Başkanı Remzi Çalışkan, Şube Başkanı Kemal Göksoy, Şube Sekreteri Özgür Yüksek ve Şube Saymanı Ramazan Kaya. Hamidiye Mahallesi Muhtarı Hamit Sor, Kiremithane Mahallesi Muhtarı Ali Görgen, Turgut Reis Mahallesi Muhtarı Ahmet Eldeniz, Barış Mahallesi Muhtarı Metin İlk. Yukarıda yazılı olan kenti yönetenlerden başka, iş dünyasından da katılanlar oldu. İşte o isimlerden aklımızda kalan bazıları: Mersin Gazeteciler Eski Başkanı Vahap Şehitoğlu ve Kent Radyo sahibi Mirza Turgut. Avukat Sadık Zaimoğlu ve Necmi Doğan. Ünlü işadamları Ali Gültekin, Faruk Gülaylar, Adil Acır ve Mehmet Silgeciler. Cenaze törenleri sırasında hizmetlerini esirgemeyen Ebru Solmaz, Mustafa Cebe, Murat Solmaz, Hüseyin Güneş, İzzet Kırılmaz, Hakkı Güneş, Hüseyin Akaltun, Kadir Karaçadağlı, Hüseyin Dündar, Halil Erguvan, Salim Tamamoğlu, İsimlerini yazamadığım diğer dost ve tanışlardan özür diliyorum. Bu ara Karaçay ailesi ile akraba bağları olan Aytekin, Zeka, Kansu ve Kurtuluş ailelerine de katılım ve ilgileri için teşekkür ediyorum. Bir nebze olsun içimi boşalttım. Daha önce de, tatil nedeniyle 6 hafta yazamamıştım. Hülya’nın vefatı ile 3 haftadır suskundum. Bakalım, yarından itibaren yazabilecek miyim? Kalın sağlıcakla,
Benzer Videolar