Habip Hamza ERDEM
Yves Vargas,
Rousseau’nun “Eşitsizliğin Kökeni Üzerine” başlıklı makalesinde, “
(Doğal haliyle) orman Epikür’cü anlamda boştur. Öyle bir ‘boş’luk ki, insanlar orada gözgöze gelirler (se croisent) ama karşılaşmış (se rencontrent) olmazlar” tümcesini alıyor (*).
Althusser’in
Rousseau’yu ‘
okuma’sını da, benzer alıntılarla sürdürüyor.
İşte
Althusser’in doğadaki bu ‘
boş’luğu, felsefeye ve daha doğrusu ‘
tarih felsefesi’ne uygulamasından, tarihte ‘
kesiklilik’ (
discontinu), ‘
belirlenmezlik’ (
indéterminé) ve ‘
öngörülemezlik’ (
imprévisible) sonucu ya da sonuçlarını çıkarmasına yol açıyor.
Böyle olunca, ne ‘
evrensel tarih’te, ne ‘
ekonomi’de ve ne de aklınıza gelebilecek bir ‘
alan’da, ‘
son çözümleme’de bile olsa herhangi bir ‘
yasallık’ aranmayacak demektir.
Yani, toplumsal biçimler değiştikçe kendi ‘
iç denge’leri ve ‘
dönüşüm’lerini belirleyen ‘
yasa’ları da değiştirmiş olmaktadırlar.
Böylece, ‘
Zorunluluk’ (
nécessité) şeylere içkin değil (
ontolojik) ama o şeyler üzerine sürdürülen akılyürütmeye (
epistemolojik) dayandırılmış olmaktadır.
İşte ‘
tarihsel nedensellik’in (
causalité historique) ‘
tarihsel belirleyicilik’ten (
déterminisme historique) böylece ayrılmasını
Althusser, ‘
tesadufi materyalizm’ diye adlandırıcaktır.
‘
Tesadufi’ ya da ‘
olası’ ve ya da ‘
raslantısal’ bir maddecilik.
Rousseau’nun tarihsel yaklaşımı aşağıdaki şekilde gösterilebilir:
Dikkat edilirse insanlığın ‘
doğal durum’(
état de nature)dan ‘
toplumsal’ (
état social) aşamaya geçmesi ancak
Toplumsal Sözleşme (
Contrat Social) ile mümkün olmaktadır.
Öyle ki, insanlığın ‘
vahşet’ aşamasından ‘
barbarlık’ aşamasına geçişi (1 ≥ 2) büyük
iklimsel değişiklikler nedeniyle; barbarlık aşamasından
tarımsal ve savaşçıl aşamasına geçişi ise (2 ≥3) demir ve benzeri
madenlerin keşfi dolayısıyla olmuştur.
Burada
epistemolojik çaba, tarihsel nedenleri çözümlemede, ancak ileriye doğru yol alırken dikiz aynasından geriye bakmaya benzetilebilir.
Şu koşulla ki, geriden gelen arabanın şarampole nasıl yuvarlanmış olabileceği, ancak kaza olduktan sonraki ‘
neden’lerin tespitiyle mümkün olabilecektir.
‘
Tesadüf’ ya da ‘
raslantı’nın akılyürütmeyle açıklanması, daha doğrusu zorunluluklar arasından en ‘
olası’ olanının seçilmesi ancak olay olduktan sonra mümkün olabilecek demektir.
İşte ‘
Zorunluluk’un (
nécessité) şeylere içkin değil (
ontolojik) ama o şeyler üzerine sürdürülen (
epistemolojik) akılyürütmeye dayandırılmış olması bu demektir.
Şeylerin kendi ‘
iç zorunluluk’ları ise,
Spinoza formülünden anımsanacağı üzere birer ‘
çevrim’ (
cerle) oluşturmalarına karşın ‘
çevrimsel’ (
circulaire) değildirler.
(l’idée de cercle n’est pas circulaire)
(Sürecek)