Rifat SERDAROĞLU
Son senelerde hayat tarzımızdan, inandığımız değerlerimize kadar çok konuda değişiklikler olmakta!
Çağdaşlığa, yeniliğe, güzelliğe, bilimsel gelişmeye, varlıklarımızı korumaya ve arttırmaya doğru bir gidiş olsa, yaşam kalitemiz yükselse elbette ki bundan gurur duyardık. Maalesef gidiş geriye, karanlığa, ilkelliğe, kötülüğe ve parçalanmaya doğru! Bu işin en feci tarafı ise, gidişin bizzat iktidar tarafından yönlendirilmesidir.
Örnek verelim;
AKP İktidarına kadar, kimse komşusunun veya arkadaşının etnik kökenini, inanışını, mezhebini bilmezdi! Merak etmediği için bilmezdi. Bunları sormak aklımıza bile gelmezdi. Komşu, arkadaş veya her kimse, iyi insan mıdır, dürüst müdür, sözüne güvenilir mi, çalışkan onurlu bir birey midir diye bakılır ve dostluklar öyle kurulurdu. Kız alıp vermeler, ticari ortaklıklar, işe alımlar hep bu güzel anlayış üzerine kurulurdu.
21’nci senesine girdiğimiz AKP İktidarı bu güzel hasletlerimizi paramparça etti. Bunları bilerek ve planlayarak, hedefi olan “Ümmet Devletine” geçmek için yaptı.
Giyim-kılık-kıyafetlerimiz güzelliğe-temizliğe değil, çirkinliğe-pisliğe göre değişmeye başladı.
Cumhuriyet’in ilk yıllarının resimlerine bakın, Kars-Erzurum-Diyarbakır-Ankara- Samsun’da verilen davet ve kutlamalara bakın, çağdaşlığı-modernliği-kadın erkek eşitliğini ve zarafeti göreceksiniz.
Şimdi şehirlerimizin ana caddelerinde yeni tipler türedi!
Sözüm ona muhafazakâr giyim sahiplerine bakıyorum; Kiminde kara çarşaf, kiminde yerleri süpüren ve sokağın tüm pisliğini eve taşıyan uzun pardösüler, kiminde başında türban yüzde ful makyaj, ayakta bir pantolon ama vücudun tüm hatları meydanda!
Elbette herkes kendine yakışanı giymekte özgür, ama kimsenin görüntü kirliliği yaratmaya, çocukların sağlıklı ortamlarını kirletmeye hakkı yoktur.
Nerede analarımızın, ninelerimizin o zarif tesettürleri, nerede şimdiki ihale aracı tesettürcüler!
Trabzon’da Hatice Teyze, durakta otobüs beklerken yanına başı türbanlı ama mini etekli ve makyajlı bir kız gelmiş. Hatice Teyze, kızı tepeden tırnağa kadar süzdükten sonra seslenmiş; “A benum çüzel kizım, kafadan değel aşağıdan yapıylar, sen yanlış yerini bağlamışsın!”
Kadınlar böyle de, erkekler nasıl?
Neredeyse kravat takan kalmadı, sakalsız bir erkek görmez olduk. Çoğu bakımsız sakallı, yağlı saçlı ve ütüsüz boru gibi pantolonlar! Sözüm ona namaz kıldıkları belli olsun diye! Bu mu 2022 yılının Türk erkeği ve Türk kadını?
Helal-Haram ayrımı unutuldu! Eskiden yaşlılar, evin gençlerine “Nasıl kazandın oğlum” diye sorarlardı, şimdi “ne kadar kazandın” denmeye başladı.
Ne yap et yalnızca kazan! Hırsızlık yap, insanları gasp et, devleti dolandır,
yeter ki kazan! Dünün baldırı çıplak adamı bir anda dolar milyoneri olmuş!
İlk başta, benim şu gördüğünüz alyansımdan başka servetim yok, diyen adam şimdi dünya zenginleri arasına girmiş, utanmadan yüzü kızarmadan hem yalan söylüyor, hem de dinimiz kullanıyor!
Milletin bir kısmı ise, “çalıyor ama çalışıyor” gibi aşağılık bir düşüncenin esiri olmuş.
Böyle bir toplumdan ne kendisine ne de insanlığa fayda gelir.
Silkinip kendine gelmeyen milletin de başı beladan kurtulmaz.
Ülkeyi yöneten insan “Hırsızlık oğuldan babaya değil, babadan oğula geçer” dedi. Ne acıdır ki kendisi ve oğlu, şimdi haram servetlerini saklamakla meşguller.
Değerli Okurlar;
İyi insan olmanın, güzel insan olmanın, çağdaş insan olmanın, Allah’ın verdiği nimetleri hakça paylaşan insan olmanın ve bu dünyadan zevk alan, cenneti bu dünyada da yaşamak isteyen doğru insan olmanın gerekleri, tüm dinlerde ve tüm adab-ı muaşeret kurallarında aynıdır. Uyarsanız herkes rahat eder.
Tüm ilahi ve insani kuralları çiğneyip de mutlu olan tek insan yoktur dünyada…
Bunların en önemlisi, aldatmayacaksın ve yalan söylemeyeceksin öğüdüdür.
İnsanları aldatan ve yalan söyleyenler iyi bilsinler ki, sonları ibretlik olacaktır…
“İslam inancını ve yönetim erkini tekellerine almak isteyen ve bu çabalarında Batı emperyalizmi tarafından sürekli desteklenen Araplar tarafından “mevali”
denerek değersizleştirmeye çalışılan Farsi ve Türki unsurları sanki önemsiz ve değersiz kavimlermiş, sanki onların akılcı İslam yorumlarının İslam’la alakası
yokmuş gibi bir yanlışlık, yaklaşık otuz yıldır dünyaya egemen egemen kılınmaya çalışılıyor. İslam’ın “Altın Çağı” olarak tanımlanan 9-12’nci yüzyılların, İslam’da akılcılığa önem veren Maturidi’ye ve Meşaiyye gibi akımların egemenliğine borçlu olunduğu bu dönemin akılcılığı “Sapkınlık” olarak gören Eşariye devamı olan Gazali ile kapandığı ve o zamandan bugüne İslami cemaatlerin akıldan ve bilimden uzaklaştığı bir gerçektir. Ortaçağ Arap örf adetlerinin İslam budur diye
Farsi ve Türki cemaatlere dayatılması, İslam’ın Farsi ve Türki yorumlarının din dışı din dışı kabul edilmesi esas olarak Müslüman sömürüsünü daim kılmak isteyen Batı Emperyalizminin temel tezidir. Bu gerçeklik A. Toynbee tarafından açıklıkla dile getirilmiştir. İslam’ın Türki (Hanefi-Maturidi) yorumunu “din dışı”
ilan edip, Ortaçağ Arap örf ve adetlerini “DİN” diye cahil insanlara dayatanlara destek verenlerin ve kendilerini “Milliyetçi” olarak tanımlayanların ne derece milliyetçi, ne derece emperyalizm destekçisi olduklarını ciddi ciddi sorgulamaları gerekmektedir. İslam’ın Hanefi mezhebinden olduğunu iddia eden herkesin, rahmetli Y. Nuri Öztürk’ün “İmamı Azam Ebu Hanife” kitabını anlayarak okuması gerekmektedir diye düşünüyorum. (Değerli düşünür YSL’nin
bir yazısını paylaştım. Teşekkür ederim!
30 Eylül 2022