Seray Sayar LEVENT
“Genç kız randevusuna tam zamanında geldi. Kimliğini görevliye verdi, kaydını yaptırdı, boş bir koltuğa oturdu. Ücretsiz göz muayenesi kampanyasından yararlanmak istiyordu. Belli ki, kampanya çok rağbet görmüştü. Salonda sekiz-on kişi daha vardı. Eline bir dergi aldı, okumaya başladı.
Biraz sonra “bip-bip” diye bir ses duyuldu. Herkes ayağa kalktı. Genç kız buna bir anlam veremedi. Sadece baktı etrafına, merakla. Sonra herkes oturdu, sessizce. Biraz sonra aynı ses bir daha duyuldu.
Herkes yine kalktı, oturdu. Genç kız yine merakla etrafı süzdü.
Bu arada doktorun yanından biri çıktı, salondakilerden biri içeri girdi. Sonra yine aynı ses duyuldu.
Herkes yine kalktı, yine oturdu. Genç kız gittikçe meraklanıyordu. Ses devam etti. Yine kalkmalar, oturmalar.
Genç kız artık yanlış yaptığını, topluluğa aykırı davrandığını düşünmeye başladı. Yine doktorun odasından biri çıktı. Yine biri girdi. Yine aynı ses, yine aynı davranış. Artık genç kız da otomatik olarak kalkıp oturmaya başladı, ne yaptığını, neden yaptığını bilmeden.
Sonra salondaki herkes muayenesini oldu. Genç kız salonda tek kaldı. “Bip” sesleri, devam ediyor, kız da robot gibi oturup kalkıyordu. Derken salona yeni bir müşteri geldi. Sinyal geldikçe kız oturup kalkıyor, yeni müşteri de onu seyrediyordu. Üç, beş derken, yeni müşteri de oturup kalkmaya başladı.
Ve bir üçüncü kişi geldi. Aynı sesler, aynı hareketler. Yeni adam bunlara baktıkça güldü ve hiç ayağa kalkmadı. O güldü, diğerleri onu küçümsedi, hiçbir şeyden anlamıyor, diye.
Bu bir sosyal deney, genç kız ve sonra gelenler ise denek, deneyin adı da “Sürü Psikolojisi” idi.
1841’de yazdığı, “Olağanüstü Kitlesel Yanılgılar ve Kalabalıkların Çılgınlığı” adılı kitabında Charles Mackay şöyle diyor, “İnsanlar, hep sürü halinde düşünür, sürü halinde çıldırırlar, ancak akıllanmaları tek tek ve yavaş yavaş olur.”
İnsanlar, sürü psikolojisiyle, çoğunluğun yaptığından etkilenirler. Sürüye uyanlar neden uyduğunu bilmez. Sormaz, sorgulamaz, cevap aramaz çünkü. “Madem herkes böyle yapıyor, bu doğrudur,” diye düşünür. Düşünerek beynini yormak yerine, çoğunluğun yaptığını yaparak rahat eder. Aykırı davranmanın, suçluluk psikolojisi yaratacağını, sürünün bir parçası olarak toplum içinde tehlikeden uzak yaşayacağını düşünür.
Böyle düşünmeyen, dolayısıyla böyle davranmayan, salona en son giren üçüncü denek gibilerin sayısı sadece yüzde 25’dir. Ne yazık ki bizim toplumumuzun yüzde 75’i, otur deyince oturan, kalk deyince kalkan, niçin oturduğunu ve niçin kalktığını bile bilmeyen, bir süre sonra da oturup kalkmak için, emir dahi beklemeden “bip” sesiyle oturup kalkan insanlardan oluşuyor.”
Sonuç: Bu deneyi yazmama neden olan ağabeyimin “falanca yuva 30-40 bin almasına rağmen torpille kayıt yapıyormuş, senden ne farkı var?” sorusuna cevaptı aslında.
Sürü psikolojisi tam de böyle bir şey “çevrendeki koyunlar yapıyorsa sen de yapmalısın, yoksa kurtlara meze olursun”
Oysa ne eğitim bilimi ne de gelişim bilimi değişmedi.17.-18.yy da kuramlar ve eğitim metotları neyse, onlar günümüze uyarlanarak biraz geliştirilerek önümüze farklı isimlerle geliyor. Çocuğun algılama, öğrenme ve gelişme aşamaları, kısacası hangi dönemde hangi gelişimi göstereceği zaten bellidir ve bunun ötesine asla gidemezsiniz. Bu okuma yazma bilmeyen bir bireye “hadi İngilizce yaz oku” demeye benzer. Deneyin, yapabiliyorsanız. binlerce lira vererek çocuğunuzu yazdırmaya devam edin ve unutmayın gereğinden fazla harcadığınız eğitim ücretlerinizi evladınızın geleceği için daha etkin kullanacakken, boşa heba ettiğiniz yıllarınız gibi heba edersiniz.
Ağabeyimin sorduğu gibi “ne farkı var?” Tek fark onlar kuş konduruyormuş, hepsi bu…
Ne yazık ki bu % 75 çocuklarımızın ve ülkemizin kaderini belirleyen yüzde… Sürüye katılıp %75 olmakta, “hayırdır ” diyerek % 25 olmakta sizin elinizde.
Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın!
EKONOMİ
20 saat önceYAZARLAR
21 saat önceYAZARLAR
21 saat önceYAZARLAR
21 saat önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önce