Kadının prangası para…

Selma ERDAL Finike’nin portakalından çok öncesinde nam salınca parası İnsanlık için ateş, tekerlek ve illa ki para sayılsa da gelişimin alamet-i farikası… Bu üçlünün içindeki tek kalleş; olamadın kadına bir türlü kardeş Ah yok musun sen para; nasıl da açtın kadının benliğinde onulmaz bir yara… Oysa nasıl da mutluydu insan soyu; parasız günlerinde… Özellikle de kadın; özgür, pervasız, tutsak alınmazdı İnsan soyunun parasız dünlerinde… Deve kervanlarıyla tıngır, mıngır gezen kervancılar Şu paranın bir değer, kıskançça istiflenilesi, biriktirilesi... Ve tapınılası bir muteber olduğunu varsaymaya... Varsayımlarla yetinmeyip; gerçek yaşamın her alanında... Temellerini atıp, kurumsallaştırmaya başladığından beri… Ki onlar gözü kör olasıca tacirler, tüccarlar, merkantlar... Yapılandırmaya başlayınca böylesi düzeni Ve de merkantalizm diye bir ideoloji icat edip Ortaçağ’da bulaştırınca bir onulmaz sayrılık, bir veba gibi tüm insanlığa Mal takasının, değişiminin değerini; endeksleyince şu Finikelinin icadına Kimi uyanıklar, ileri görüşlüler, kurnazlar ve fırsatçılar Güç bende olacak diye fışkırdı içlerinde bin türlü umut Biriktirmeye başladılar; altın, gümüş, kağıt ya da yakut Paraya tedavül eden ne varsa Ve biriktirdikçe güçlendiler, güçlendikçe efelendiler Efendice yaşayanların diyarlarında… Ama… Şu başı, sonu sınırsız ve sonsuz olmayan yaşam sürecinde Sincice bekliyordu Ölüm Meleği ve günün birinde çalacaktı kapıyı Borç para almak için değil kuşkusuz, gelecekti can almaya… İşte o günden sonra kime kalacaktı biriktirilen bunca varlık, bunca para? Düştü mü adamın usuna, para düşkünü aklına; Uçkur muhabbetlerinin sonucunda peydahlanan veledin Acaba kimden olduğu sorgusu… Hemen belirdi kurnaz kişiliğinde; Bu kaygıya ilişkin önlemin nasıl alınacağının kurgusu En sonunda da çözüm bulundu: Kadına yapılmalıydı vurgusu; Karar alındı; bedenine takıldı Bekaret Kemeri… Ve de ardından kuruldu evlilik müessesi Havranın, kilisenin, caminin ve devletin kutsadığı… Böylece başlamış oldu; kadının binlerde yıllardır süren tutsaklığı… Daha önceleri; samanlıkta, ormanda, harmanda Canının çektiği mekanda ya da meydanda; Canının çektiği adamla sevişen kadın Paranın yükselişiyle; sorgulanmaya başlandı: Söyle kadın; sen mal mısın, meta mısın? Değer ve eder denklemleri kuruldu; bedenine ve benliğine Tutuklandı, tutsak alındı ve böylece vuruldu kadına pranga; Binlerce yıl öncesinde, bugün bile kendini kurtaramadığı… Önce bedeni prangalandı, ardından da özgür benliği Gün geldi; cadı diye suçlandı, atıldı ateşlere; yandı, yakıldı… Gün geldi; emekçi diye oddan, ateşten kavruldu,8 Martlarda anıldı… Kadınlık tarihi sürecinde yaşamadığı işkence, savaş, soykırım kalmadı Son aşamada; nice, nice yüzyıldan sonrasında Ve çağdaşlık maskeli, makyajlı günümüzde bile Biçimden, biçime sokuldu ve sokulmakta; adamın belirlediği kalıplarla… Adamın yetkesindeki devletin kurumlarınca işlenmekte Örselenmekte, dokunmakta desen, desen ve dokunulmakta kişiliğine; Acımasızca parçalanmakta, parçalara ayrıştırılmakta Bölündükçe, bölünmekte kimliği; eş, cariye, gözde, köle, fahişe ya da ana Ve ayağında binlerde yıldır taşıdığı paradan pranga…