Bugün Köy Enstitülerinin açılır yıldönümü. Bundan tam 82 yıl önce kurulmasına, kısa süre sonra da halkın uyanışından rahatsız olan egemen sınıfın var gücüyle gösterdiği tepkiyle kapatılmasına karşın bıraktığı iz hiç silinmedi, her geçen gün önemi daha da arttı.
Günün önemine ilişkin, Birgün’den Tahsin DOĞAN yazısı şöyle:
Köy Enstitüleri, olumlu ya da olumsuz en çok tepki alan eğitim kurumlarının başında gelmektedir. Buna karşın, Köy Enstitüleri hakkında yüzlerce araştırma kitap, tez yayımlandığını; üniversitelerin, eğitim araştırmacılarının ilgisinin gittikçe arttığını görmekteyiz.
Tüm eleştirilerle birlikte özgün bir eğitim kurumu olarak 82 yıldır dünya çapında önemini korumaktadır.
Bunun en önemli nedeni özgünlüğüdür, 1920’li ve 30’lu yıllarının koşullarından doğmasıdır. Daha da önemlisi uyguladığı eğitim programı ile çocuğun, kendini ve çevresini tanımasının önünü açmasıdır.
Enstitülerdeki eğitimde, iş birliği ve dayanışma esastı. Problem çözme becerilerinin kazandırılması, eğitsel, kültürel, sanatsal ve tarımsal etkinlikler içinde kişisel, sosyal gelişmelerinin sağlanmasıydı.
Bu yaklaşımla yetişen 17 bin Köy Enstitüsü mezunu öğretmen, %98’i okuma yazma bilmeyen kırsalda aydınlanma savaşı başlattı. Bu savaş daha da derinleşerek günümüzde de sürmektedir. Aydınlıkla karanlığın savaşıdır bu…
Köy Enstitüleri birçok eleştiri aldı. Demokratik, laik, kamusal, bilimsel ve karma eğitimi eleştirenler bugünden daha çoktular. Sonunda Köy Enstitüleri’ni kapattılar. Diğer yandan “tek parti döneminin ideolojik dayatması” ya da “asimilasyon” kurumları gibi eleştiriler de bu özgün kurumlarımızın eğitim programları ve uygulamaları karşısında anlamını yitiriyor.
Köy Enstitüleri, bilimsel, laik, demokratik ve karma eğitim ilkelerini yaşamla buluşturan; kırsalın uyanışı, aydınlanması için yola çıkan Türkiye’nin ilk özgün eğitim kurumlarıydı. Eşit, özgür, adil, yöresel özelliklere odaklı bir eğitim programı uygulamıştır.
Öğrenciler, kimilerinin dediği gibi “amele” değil teori ve pratiği ustaca buluşturan aydınlanmanın mimarlarıydı. Kurucuların amacı, aydınlanmayı köyden başlatarak toplumu canlandırmak, demokratik bir cumhuriyeti kurumlaştırmak ve koruyacak kadroları yetiştirmek; köy çocuklarının öğretmen olarak gönderildikleri köyün canlandırılmasını sağlamaktı. Köylünün okuma yazması yanında, tarımsal, sanatsal gelişimi ve yaşam standardının yükseltilmesi de hedeflenmişti.
Eğitim programları öğrencilerin de katılımıyla hazırlanır, denetimi kendi iç mekanizması içinde yapılır ve değerlendirilirdi. Görülen aksaklıklar, yanlışlar gene öğrencilerin çoğunlukla yer aldığı kurullarca sorgulanarak çözümlenirdi.
Köy Enstitüleri tüm eleştirilere karşın, karma eğitimin en güzel örneğini vererek, toplumsal yaşama kadınlarımızın katılmasını da sağladı.
Köy Enstitüleri sadece köye öğretmen değil her türlü donanıma sahip, Türkiye gerçeğini bilen ve çözümler üreten önderler yetiştiriyordu.
Bu donanımla yetişen öğrenciler, bilginin, kültürün tarihsel düşünmenin yeniden üretimine hazırdılar.
Çünkü özgünlüğünün gücünü evrensel değerlerden alıyor, eğitim programları yerel gereksinimlerden besleniyordu.
Köy Enstitüleri, yer yer etkin direnişlerle karşılaşmalarına karşın, çalışmalarını kesintisiz sürdürdüler.
Köy Enstitüsü öğrencilerince çıkarılan dergilerde, öğrencilerin yazıları, araştırma ve incelemeleri yayınlanıyordu. Bu iklimde, birçok sanatçı, yazar ve bilim insanı yetişti.
Köy Enstitülerinin en büyük başarısı, tek partinin egemen olduğu bir dönemde, demokratik bir işleyiş modelini geliştirmiş olmasıydı.
Köy Enstitülerinde, özgüveni yüksek, eleştirel düşünebilen, yaşadığı toplumu bilen ve sorunlara çözüm üreten gençler yetiştiriliyordu.
Köy Enstitüsüne ayak basan her çocuğa yetki ve sorumluluk verilirdi. Yaparak, yaşayarak öğrenmek temel ilkeydi. Onlara öğrenmenin ve üretmenin mutluluğu birlikte yaşatılırdı.
Öğrenciler, dersi planlar, işler, gruplar halinde üretir, demokratik seçimlerle organize bir yönetim oluştururlardı. Ancak egemen güçler, özgüven içinde yetişen örgütlü bir toplumdan şimdiki gibi korktular.
Köy Enstitülü öğretmenler, köylere gidip göreve başladıklarında, düzenle çeliştiklerinin ayırdına vardılar.
Emek-sermaye, ağa-maraba ilişkilerine yönelik tutumları nedeniyle, egemenlerle özellikle ağalarla yoğun çelişkiler yaşadılar.
1940’ın ortalarına doğru Köy Enstitülerine karşı baskılar yoğunlaştı. Yöneticiler uzaklaştırılıp, yerlerine sermayenin sözünü dinleyen yöneticiler getirildi.
Eğitim programlarında değişiklikler yapıldı. Öğrencilerin yönetime katılımı, yetki ve sorumlulukları kaldırıldı. 1954’te Demokrat Parti Hükümeti tarafından bu özgün eğitim kurumları tamamen kapatıldı.
YAZARLAR
10 saat önceEKONOMİ
1 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
3 gün önceYAZARLAR
3 gün önce