Köy Enstitüleri 2 Ne umdular ne buldular?

Zeki SARIHAN Açılışlarının 82. Yıldönümünde yurdun birçok yerinde aydınlar tarafından anma toplantıları düzenlenen Köy Enstitüleri, azgın bir antikomünizme kurban edildi. İnsanlar gibi devletin ve toplumların da böyle bazen çılgın zamanları vardır. İkinci Dünya Savaşı sonunda emperyalist blokla sosyalist blok arasında Soğuk Savaş denilen bir dönem başladı. Fakat Enstitülerin üzerinde fırtınalar koparılması Soğuk Savaş döneminden önce başlar. Çünkü Türk devleti komünizmi zaten şiddetle yasaklamıştı ve nerde komünist görülse hakkından gelinirdi. Bütün sol düşünceler de komünist olarak yaftalanırdı. Enstitüler komünist mi yetiştiriyordu? Enstitülü yazarların ve enstitüler hakkında yazıp çizenlerin hemen hepsi bunun bir iftira olduğunu savunurlar. Eğer enstitüler komünist yetiştiriyor idiyse sanki onu kapatanlar haklılık kazanacaktır. Öte yandan komünizmin hayaleti zihinlerde o kadar korku yaratmıştır ki, kimse onu savunur duruma düşmek istememiştir. Enstitü öğrencilerinin büyük çoğunluğu komünizmden habersizdiler. Kendilerini köyün canlandırılmasına adamış köy çocuklarıydılar. Enstitüler zaten bu amaçla açılmışlardır. Fakat Enstitülerde komünizan bir akımın uç erdiği de inkâr edilemez. Bunu Enstitü mezunlarından Talip Apaydın, Fakir Baykurt gibi yazarların anılarından anlıyoruz. Fakir Baykurt’un Köy Enstitülü Delikanlı adlı kitabında anlatıldığına göre Bakanlıktan gelen bir müfettiş sırf onun komünistliğini sorgulamak üzere okulda 15 gün karargâh kurmuştur. Müfettiş sorgulama sırasında Baykurt’a ailesinin maddi durumunu da soruyor. Baykurt zeki bir öğrencidir. “Ailem yoksuldur” dese müfettişin “Tamam, fakirler komünizme yatkın olur” diye düşüneceğini biliyor. “Ailemin maddi durumu iyidir” yanıtını verince Müfettiş, “Zenginden komünist olmaz” diyerek soruşturmayı kapatıyor. Son sınıfta olan Baykurt, böylece mezun olma fırsatını buluyor. Oysa Tahir olan adını Fakir yapan da kendisidir… Meclis tutanaklarından anlaşıldığına göre, 17 Nisan 1940’ta Köy Enstitüleri Yasası Meclis’te görüşülürken önemli sayıda mebus oylamaya katılmamıştır. Bazı yazarlar, onların yasaya karşı olduğunu yazıp duruyorlar. Oysa bunun nedeni, zaten Meclis’e devamın her zaman düşük olmasıdır. Hükümetten gelen yasalar Meclis’ten aynen geçtiği için devamsızlık had safhadadır. Köy Enstitülerine mebuslardan bir kısmının (iddiaya göre bunlar ağalardır) katılmaması için makul bir neden gösterilemez. Köy eğitimini başarıya ulaştırmak için 1936’dan beri eğitmen kursları faaliyet halindedir. İki yerde de üç yıllık Köy Öğretmen Okulu vardır. Enstitüler bunların üzerine bina edilmiştir. “Kravatlı bürokrat olsun da çamurdan olsun” diye düşünen bazı aydınlar, dönemin şiş göbekli mebuslarını temize çıkarmak için Enstitülerin kapatılmasını toprak ağalarının üstüne atmayı tercih ediyorlar. Sanki enstitü mezunları ağaların topraklarına el koymuş da bunları köylüler arasına dağıtıyormuş gibi… SINIF BİLİNCİ TEHLİKESİ Kanunun görüşüldüğü oturum uzun sürmemiştir. Bakan Yücel’den istenen birkaç açıklama dışında kanun üstüne dişe dokunur bir tartışma da olmamıştır. Bunlardan ikisi dikkat çekicidir. Biri Eskişehir mebusu toprak ağası Emin Sazak’ın olumlu görüşüdür ki şudur: Şimdiye kadar köylere şehir kökenli ve şehir okullarında okumuş öğretmenler gelmekte, bunların hal ve hareketleriyle köylülerin ahlakını bozmaktadır. Enstitüler, öğrencilerini köyden alacağı için bu sakınca ortadan kalkacaktır… Sazak, gözü açılmamış köy çocuklarının ağanın sözünden çıkmayacağını ummaktadır. İkincisi Kâzım Karabekir’in kaygısıdır. Onun derdi de şudur: Köylerden toplanan bu çocuklar şehirlerle temas ettirilmeden beş yıl okutulup gene köylere gönderileceğinden sakın ola ki bunlarda bir “zümre şuuru” oluşmasın! “Sınıf bilinci” demek istiyor Karabekir. Yönetici burjuvaziye göre Türkiye’de sınıflar yoktur. Olmayan bir şeyin bilinci de olmayacağına göre, bu endişe yersiz midir? Hayır, yersiz değildir. Burjuvazi kendi sınıf çıkarları konusunda çok bilinçlidir. Bilinçsiz olan emekçi sınıflardır. Demek ki Köy Enstitüleri, onu kapatanlar için “Ne umduk, ne bulduk?” hikâyesidir. 1940’lı yıllarda dünyada faşizmle komünistleri de içine alan liberal cephe savaş halindedir. Nazizm, Turancılık olarak Türkiye’de taraftar toplarken, demokrasi ve komünizm ışığı da aydınlar dünyasına sızmaktadır. Üniversite öğrencileri arasında Turancılık güçlenir, bunlar Tan Matbaası’nın tahrip edilmesi ve solcu öğretim üyelerinin üniversiteden uzaklaştırılmasında kullanılırken köy çocuklarının okuduğu enstitülerde üç beş komünist öğrenci bulunması çok görülmemelidir. İşte Enstitülerde yapılan tasfiyenin, mezunlarının yedek subaylık hakları alınarak askerde çavuş çıkarılmasının, sonunda adlarının da tabelalardan silinerek klasik öğretmen okullarına çevrilmesinin nedeni budur. Ancak sözünü ettiğimiz o gür ışık Öğretmen Okullarına da sızmaya devam etmiştir. Beton çatlakları arasından başını gösteren çiçekler gibi…  (12 Nisan 2022)
Benzer Videolar