Türk kadınına seçme-seçilme hakkı verilişinin 87. yılı yurdun yanında çeşitli etkinliklerle kutlanıyor.
Yalnız Türkiye’de değil, tüm dünyada gözleri üzerine çeken “kadına seçme-seçilme hakkı” konusunda çok sözler söylendi. soL haber’de Beyoğlu KDK/ Selda Kuvvet’in yazısı da bu nedenle oldukça önemli. İlgiyle okunacağı kanısındayım…
87 yıl önce bugün, 5 Aralık 1934’te seçim kanununda yapılan değişiklik ile Türkiye’de kadınlar seçme ve seçilme hakkını elde ettiler. Fransa ve İtalya’da ise kadınlar bu en demokratik haklarını kazanmak için 10 yıl daha bekleyeceklerdi.
Yasal düzenlemeden hemen sonraki yıl, 1935’de düzenlenen seçimler ile 18 kadın TBMM’ye milletvekili olarak girdi. Bu 1935 itibariyle genç cumhuriyeti %4,6 temsiliyet oranı ile dünya sıralamasında 21. sıraya koyuyordu. 2007 seçimleri sonucunda Türkiye’de kadın milletvekili oranı, %4,36 ile 1935’in bile gerisine düşerek tarihinin en kötü oranını gördü. Seçimin kazananı AKP’de bu oran, toplam 341 milletvekili içinde 13 kadın ile %3,8 idi. Günümüzde ise 2018 seçimleri sonrası mecliste %17 temsiliyet oranı ile 117. sıraya kadar geriledi. Listenin zirvesinde Ruanda, Küba ve Bolivya var.
Türkiye’de kadınların demokratik tarihi üzerine akademik çalışmalarda görmezden gelinen uçurum işte budur: Liberalizm, akademide cumhuriyet devrimini tepeden inmeci olduğu iddiası ile küçük görürken, gerici AKP iktidarının Türkiye’yi kadın hakları açısından 1930’lardan daha geriye götürdüğü ısrarla görmezden gelinir ya da görünmez kılınmaya çalışılır.
Liberal bakış açısıyla yapılan çalışmalardan, Elif Gazioğlu Terzi’ye ait olana bir bakalım: Yazara göre, 1934 yılı meclisinde kadın vekil yoktur ve 1935 yılındaki seçimlere kadar da olmayacaktır. Dolayısıyla kadınların siyasi haklarına dair 1934 yılında yapılan tartışmalar, tıpkı kendisinden öncekiler gibi, kadınların olmadığı bir ortamda gerçekleşmiştir. Yazara göre, bu durumun kadınlar açısından neden olduğu en büyük sakınca, kadınların var olamadıkları, kendi taleplerini dile getiremedikleri bir ortamda, başkalarının onların yerine hak talep etmesi için beklemek zorunda kalmalarıdır. Burada “kendi kuyruğunu ısıran yılan” gibi fantastik bir itham var: Kadınlara seçme ve seçilme hakkını veren mecliste kadın olmaması eleştiriliyor.
Yaprak Zihnioğlu ise “Kadınsız İnkılap” çalışmasında, kadınlara verilen hakları şu ifadeler ile hor görüyor: Kemalistler yeni nesiller yetişene değin toplumsal ve siyasal alanda faal olmak isteyen kadınların etkinliğini hayırseverlik ve “Himaye-i Etfal”in geliştirilmesi faaliyetleri ile sınırlamak istiyordu. Yeni yönetimin tarif ettiği Cumhuriyet kadını, Mustafa Kemal’in çizdiği toplumsal projenin dışına çıkmayan, siyasal otoriteye sadık ve itaatkar olmalıydı. Bu kadın tipi, “Büyük kurtarıcının” kendisine tanıdığı hakları takdirle karşılayıp ona şükranlarını sunmalı ve kayıtsız şartsız bağlılık bildirmeliydi. Nezihe Muhiddin ve Türk Kadınlar Birliği Grubu bu tanımın niteliklerinden uzaktı. Liberal entelijansiya, realiteyi inkar edip Türk kadınlarının haklarını cumhuriyet ve devrimlerine borçlu olduğunu iddia edemediğinde, kazanılan hakları ve hak kazanan kadınları küçümsüyor. Bu bakış açısına göre, 1935’te meclise giren öncü 18 kadın milletvekili “siyasal otoriteye sadık ve itaatkar” oldukları için bu hakkı kazanmış oluyorlar.
Cumhuriyet ve Kemalist devrimler ile sorunlu ölçüde kavgalı bu bakış açısından kadınların temsiliyetine yarayacak hiçbir şey çıkmadığı gün gibi açıktır. Bilakis, bu cumhuriyet düşmanı söylem geçtiğimiz 19 yıldır türbanlı kadınları kendi siyasi emellerini gerçekleştirmek için manivela olarak gören, 4+4+4 olarak tanımlanan eğitim sistemi ile kız çocuklarını karma eğitimden koparıp ayıran ve eğitim hayatından uzaklaştıran, kadınların ücretsiz ev işçiliğine itildiği bir hayatı makbul gören, kadınların aile içinde ve ilişkilerde gördüğü şiddeti cezalandırmak bir yana dursun, söylemleri ile bu şiddeti cesaretlendiren, en nihayetinde kadınların özellikle fiziksel güvenliğini koruyan İstanbul Sözleşmesi’nden çıkacak kadar cesaret kazanan AKP’nin yelkenine rüzgar doldurmuştur.
Bugün Türk kadınlarının kazandığı hakları coşkuyla kutlarken, bunun en temel dayanağı olan laikliği savunmamız gerekiyor. Laiklik yoksa kadın ve erkek arasında eşitlik de yok. Eşitlik yoksa yurttaşlık yok. Kadın hakları açısından 1935’in gerisine düşmüş ülkede gerici İslamcı AKP’nin dümenine su taşıyanları bir kenara yazarken, canhıraş sövdükleri Kemalist devrimlerin kazanımlarını daha iyi tanıyıp cumhuriyete sarılmamız gerekiyor. Genç Türkiye Cumhuriyeti kadınların sırtında yükselmişti, yeni cumhuriyetimiz de kadınların yaktığı ateş ile kurulacak.
Kaynaklar:
Doğramacı, Emel. “Cumhuriyet Döneminde Türk Kadını” Hacettepe Üniversitesi, Ankara.
Gazioğlu Terzi, Elif. “Ulus Devlet İnşa Sürecinde Kadınların Siyasal Hakları: Türkiye’de Seçme-Seçilme Haklarına İlişkin Tartışmalarda Sömürgecilik Sonrası Söylemin İzleri” Ardahan Üniversitesi, Ardahan.
Zihnioğlu, Yaprak. “Kadınsız İnkılap: Nezihe Muhiddin, Kadınlar Halk Fırkası, Kadın Birliği” Metis Kitap. İstanbul: 2000.
https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-44605360
https://tr.euronews.com/2020/03/10/kadin-milletvekili-oraninda-turkiye-…
YAZARLAR
2 gün önceEKONOMİ
3 gün önceYAZARLAR
3 gün önceYAZARLAR
3 gün önceYAZARLAR
3 gün önceYAZARLAR
4 gün önceYAZARLAR
4 gün önce