Bergen’i Farah Zeynep Abdullah canlandırıyor…
‘Acıların Kadını’ olarak ünlenen Bergen’in hayatı filme çekildi. 31 Ekim 1982’de kocası Halil Serbest tarafından yüzüne atılan kezzap sonucunda bir gözünü kaybeden, daha sonra da yine kocası tarafından öldürülen Bergen’i Farah Zeynep Abdullah canlandırıyor…
Senaryoyu Yıldız Beyazıt ve Sema Kaygusuz yazdı, yönetmenliğini Caner Alper ve Mehmet Binay yaptı, yapımcı da Mine Şengöz oldu.
Fragmanı televizyonlarda yayınlanmaya başlanan filmin ne zaman vizyona gireceği merak konusu.
‘Acıların kadını’nı rahmetle anarken, çok sevdiğim bir ailenin kızı olan Bergen için daha önce yayınlamış olduğum yazıları aşağıda sunuyorum:
MERSİN ASRİ MEZARLIĞI’NDA HAZİN TABLO…
Bir yanda kocası tarafından öldürülen ‘Acıların kadını’ olarak ünlenen Bergen, diğer yanda, bir sapığın hunharca öldürdüğü Özgecan yatıyor.
İlhan KARAÇAY gitti, gördü ve yazdı…
Özgecan mezarında huzur içinde uyurken, Türkiye’nin kendisi için ayağa kalktığını biliyor muydu acaba?
İkisi de kadına şiddet uygulamaktan zerre kadar çekinmeyen ve üzülmeyen sapıklar tarafından öldürüldü.
Yıllarca önce öldürülen Bergen için sadece göz yaşı döküldü. Kimse sokağa çıkmadı. Kimse ‘kadına şiddete son’ diye bağırmadı. Zira o zamanlar kadına şiddet normal bir şeymiş gibi algılanıyor ve ‘Bu da kadınların kaderiymiş’ gibi vurdumduymaz bir ortam vardı.
Kaldı ki, Bergen’i öldüren sapık, daha önce yüzüne kezzap dökerek bir gözünü kör etmişti. Bergen’in acı dolu hayat hikayesini altta çeşitli kalemlerden okuyacaksınız.
Geçtiğimiz ay Mersin’de öldürülen Özgecan’ın mezarına gittiğim zaman, Bergen’in kafes içindeki mezarını gördüm.
O’na yaşamı boyunca acı çektiren ve sonra da öldüren sapığın, mezarında bile rahat bırakmayacağından korkan ailesi, kızlarının naaşını bir kafes içinde koruma kararı almıştı.
Bergen, benim çok yakın arkadaşım İsmet Zorlular’ın eşi Cem’in kız kardeşiydi. Cem ile eşim Jeanne de içli dışlıydı. Zira Cem Mersin’de ünlü bir kuafördü ve eşim sık sık oraya giderdi. Sonra Rotterdam’a göç etti İsmet ile Cem. Orada da sık sık beraber olurduk. Bergen’in ölümünden sonra, ‘Acıların Kadını’nın yaşam öyküsünü hep onlardan dinlerdik. Ama ben bu konuyu hiç yazmadım.
Şimdi mezarlığa gittim, O’nları ziyaret ettim ve yazdım.
Türkiye’yi yasa boğan Bergen’in acı dolu yaşam öyküsünü altta okuyacaksınız.Ama önce geçen ay hunharca öldürülen kızımız Özgecan ile başlayalım.
Çağ Üniversitesi Psikoloji bölümünde okuyan Özgecan Aslan, 11 Şubat 2015 günü okuldan çıktıktan sonra Tarsus’ta bir alışveriş merkezinde arkadaşıyla gezdi. Daha sonra arkadaşından ayrılan ve ikamet ettiği Mersin’e gitmek isteyen Özgecan Aslan, şehirlerarası sefer yapan minibüse bindi. O saatten sonra genç kızdan haber alınamayınca, ailesi tarafından kayıp başvurusu yapıldı.
Bunun üzerine polis ve jandarma çalışma başlattı. Özbek Mahallesi yakınlarında trafik kontrolü yapan jandarma trafik ekipleri, durdurdukları minibüs içinde kan izlerini gördü. Jandarma, polis ile birlikte yaptığı çalışmada araçta bulunan N.A. (50), oğlu A.S.A. (26) ve F.G.’yi (20) gözaltına aldı.
Gözaltına alınan 2 kişi, genç kızı benzin döküp yakmaya çalıştıklarını, Çamalan Mahallesi Alman Mezarlığı yakınındaki Cin Deresi’ne attıklarını itiraf ettiler.
Zanlıların gösterdiği yerde yapılan aramada vücudunun bir bölümü yanmış kadın cesedi bulundu. Tarsus Devlet Hastanesi’ne getirilen cenaze, kayıp genç kızın Tarsus’ta en son birlikte görüldüğü kız arkadaşına gösterildi. Cesedi teşhis edemeyen ve ismi açıklanmayan genç kız, kıyafetleri görünce arkadaşına ait olduğunu söyleyip fenalık geçirdi. Jandarma tarafından sakinleştirilen genç kız, “Öğlene kadar birlikte okuldaydık. Saat 01.30’da okuldan birlikte çıktık. Alışveriş merkezinde yemek yedik, akşam saatlerinde minibüse bindik. Ben yolda indim o da evine gitmek üzere devam etti. Aynı gece kayıp olduğu bilgisini aldık, bir gün sonra da okula gelmedi” dedi. Ailesi de cenazesinin kızlarına ait olduğunu minibüste bulunan şapka ve kıyafetlerinden teşhis etti.
Özgecan’ın ölümü, kadına şiddet protestolarının sembolü oldu. Bu olayı ve sonrasını duyanlar ve görenler gözyaşlarına boğuldular. Ülkenin dört bir yanında kadına şiddet protestoları yapıldı. Mezarlığı ziyaret ettiğim gün de Mersin’de bir gösteri düzenlenmişti.
Mezarlıkta Bergen ile Özgecan’ın mezarlarını gördükten sonra, bu iki acı olayı bağdaştırmak istedim. Aynı kentte ve aynı mezarlıkta, Türkiye’yi ayağa kaldıran iki kadının mezarı vardı.
Hoş, Mersin’deki Asri Mezarlık’ta farklı din anlayışına sahip kişilerin defnediliyor. Fotoğraflarda, birinde ‘Fatiha’ yazılı mezar taşının karşısında, mezar taşında haç bulunan mezarları yan yana göreceksiniz.
Acıların Kadını Bergen’in Dramatik Öyküsü
“Bergen” sadece 30 yıl yaşadı. Hayatını Halis’e duyduğu ölümüne aşka adadı. Tek isteği şarkı söylemekti. Ancak Halis’in kıskançlık krizleri buna izin vermedi. Önce yüzüne kezzap atıp güzelliğini elinden aldı, sonra da tek kurşunla canını.
İlk aşkı Yalçın’dı. Taksi şoförü Yalçın. Ona zorla sahip olan Yalçın.
Bir gün karşısına geçip, başkasıyla evleneceğini söyleyen Yalçın.
Belgen, aşkın ilk tokadını ondan yemişti. Yiyeceği tokatların yanında bu hiçbir şeydi elbet.
Bergen’in gözünü kör eden kezzap suyu saldırısından sonraki fotoğrafı.
Okulu bıraktı, sahneye çıkmaya karar verdi. Yaşını büyüttüler.
Şimdi ona bir sahne adı gerekiyordu.
Gazetede Norveç’in Bergen şehrinden bahseden bir haber gördü.
Çok sevdi, olmuştu bu iş.
Pavyonda kendisine uzun süre bakana, “Çok beğendiyseniz küçük oğlunuza alın” diyecek kadar çetin cevizdi. Yaralarını, şarkı söyleyerek sarıyordu. Yalçın’dan sonra kimse girmemişti hayatına. Ne olduysa Adana’da oldu. ‘Kömür gözlü adam’ her gece pavyonda karşısına kurulup bir saniye bile gözünü ayırmadan onu seyretti, her gece usanmadan kulise çiçek gönderdi… Bergen, kafasına attı çiçekleri. Halis’ti adı. Şimdi karşısında neredeyse ağlayacak gibi duran adam, hayatının kâbusu ve tabii büyük aşkı olacaktı.
Halis, gurur yaptı, gelmedi uzun süre pavyona. Ama çiçekleri yollamayı sürdürdü. “Beni tanısan seversin” diye yazdı bir karta. Bergen, çiçekleri, ilk kez o gece çöpe atmadı.
Bergen, taksitle araba almıştı. Senetlerini ödeyemeden yandı, kül oldu. Halis söndürmeye çalıştı yangını. “Ağlama” dedi, “Üzülme, ben sana yenisini alırım…”
O gün âşık oldu Halis’e… Sonra öğrendi arabayı Halis’in yaktığını. Ona yeni bir araba alarak aklını çelmek için yapmıştı bunu. Büyük aşk bunun da üstesinden geldi, evlendiler…
Defalarca dayak yedi Bergen. Sonra arada eve gelmeyen Halis’in zaten evli olduğunu öğrendi. Nikâh memuru da yalandı, şahitler de, her şey…
Ne Halis’le olabiliyordu, ne Halis’siz. Adam da deli gibi seviyordu Bergen’i, delirmiş gibi. Sahneye çıkmasını istemiyordu, “Boşanacağım” diyordu. Boşandı da…
Sahneyi bırakması şartıyla evlendiler.
Bergen, evinin kadını oldu, evinin neredeyse her gün yüzü gözü dağılan kadını. Her defasında sahneye kaçtı Bergen. Her defasında Halis’in kara gözlerine bakıp barıştı. Her seferinde hayatını astığı yerden yeniden giyindi, bir kez daha bir kez daha…
Defalarca kaçtı. Mersin’e, İzmir’e… Arada ona âşık olanlar oldu, o Halis’ten başkasını sevmedi. Bir gün acı acı çaldı telefon, Ankara’daki evi yanmıştı. Yine yanında “Üzme kendini” gibi kısacık cümleleriyle Halis vardı. Yine evi eski haline o döndürmüştü. Peki yine o mu yakmıştı? “Ben yapmadım” diyordu. Halis’e güvense de güvenmese de kendine kızıyordu Bergen.
Halis ne zaman “Çıkmayacaksın ulan bir daha sahneye” diye alevlense, Bergen’in kanı hızlı akmaya başlıyordu. ‘Hangisi daha delikanlıydı yarışı’ başlayıveriyordu.
Evlendiler sonunda. 9 Ocak 1982’de günlüğüne “Evlendim” diye yazmıştı Bergen. Birlikte yaşamaya başladıktan sonra Halis yine eski hayatına dönmüştü. Bergen ise yine evinin kadını.
Peşi sıra kavgalar, dayaklar… Bıraktı Halis’i. Kaçtı gitti İzmir’e. Sahneye çıktı yeniden. O kaçtı, Halis kovaladı. Adana delikanlısı, “Üç gün sonra bütün gazeteler senden bahsedecek” dedi. Dediği de oldu.
Bir adam elindeki kovayı Bergen’e doğru savurdu. Önce bir sıcaklık hissetti yüzünde, vücudunda. Canı yanıyordu. O kovada kezzap vardı. Halis yine sahnedeydi. Görmüyordu Bergen.
Hastane yatağında rüyasına girmişti, Müslüm Gürses ile “Cehennem ateşi ahirette olur/ Sen beni dünyada ateşe attın” diye şarkı söylüyorlardı. Çok sonraları gerçek olmuştu rüyası.
Bütün gazeteler Bergen’in acıklı hikâyesini yazıyordu. Halis hapse, Bergen İstanbul sahnelerine gitti. Kısa süre görüşmediler.
Bu bile bitirmedi bu aşkı. Bergen, Halis’i ziyarete gidiyor, para götürüyordu. Şöhreti artık Türkiye sınırlarını aşmıştı. Yurtdışı turnelerine çıkıyor, sahne aldığı yerlerde izdiham oluyordu. Bülent Ersoy’lar, İbrahim Tatlıses’lerle aynı sahnedeydi artık.
Aklıysa Halis’teydi. Bir gün yine kavuştular. Aynı film yeniden çekildi. Kimse değişmiyordu. Adam kıskanç, kadın inatçıydı. Boşandılar.
Bir gün annesiyle yine bir başka şehre giderken arkadaki araba direksiyon kırıp, önlerine geçti. Halis’ti. Tartışmaya başladılar. Tek bir el silah sesi duyuldu. Bergen’in ağzına dolan kan, çenesinden boynuna ağır ağır akmaya başladı.
Bergen, acılarını da alıp bu dünyadan göçtü. Ablasına aylar önce aldığı bitki o gün ilk çiçeğini açtı. Bunun bir anlamı var mıydı?
“Bergen” sadece 30 yıl yaşadı. Hayatını Halis’e duyduğu ölümüne aşka adadı. Tek isteği şarkı söylemekti. Ancak Halis’in kıskançlık krizleri buna izin vermedi. Önce yüzüne kezzap atıp güzelliğini elinden aldı,
sonra da tek kurşunla canını.
BERGEN’İ DAHA YAKINDAN TANIYIN
Boyacı ustası bir baba ile ebe bir annenin ilk çocuğu olarak 1960’ta Belgin Sarılmışer adıyla Mersin’de dünyaya geldi. Ailenin ilk çocuğuydu, ondan sonra altı kardeş daha katıldı aileye. Yıllar sonra, Almancada “Dağlar” anlamına gelen Berge’den kendine bir sahne adı yaratacaktı.
Sarılmışer çifti 1966’da boşandı, Belgin annesiyle birlikte Ankara’ya taşındı. Yenimahalle Yunus Emre İlkokulu’nda müsamerelerde mandolin çalarken müziğe yeteneğini keşfeden öğretmenleri tarafından konservatuara yönlendirildi. Ankara Devlet Konservatuarı Piyano Bölümü’ne girdi ama maddi sıkıntılar nedeniyle ayrıldı. Yaşını büyüttü, PTT’de çalışmaya başladı.
Arkadaşlarının zoruyla sahneye çıktı
Bir gece eğlenmek için gittiği Feyman Gece Kulübü’nde arkadaş ısrarıyla kendini sahnede buldu. Kulübün sahibi İlhan Feyman
19 yaşındaki bu genç kızın sesini çok beğendi. Sahneye çıkmasını teklif etti. Bergen Türk sanat müziği, Türk hafif müziği ve dönemin modası olan aranjmanları söylüyordu.
Daha sonra Adana’daki Kuyubaşı Gazinosu’na transfer oldu Bergen. Sekiz aylık çalışma karşılığında verilecek otomobil teklifini kabul etti. Ama iş bitiminde otomobil elinden alındı ve sanatçı borç içinde bırakıldı.
O sırada tanıştığı Halis Serbes bu durumdan kurtulmasına yardım etti. Birbirlerine âşık olan ikili nişanlandı, Adana’ya yerleşti. Bergen’e sürekli şiddet uygulayan Serbes’in evli ve üç çocuklu olduğu da ortaya çıkınca genç kadın Ankara’ya döndü. Osman Hattat’la kısa bir birlikteliğin ardından Serbes’le barıştı.
Eşinden boşanan Halis Serbes’le Ocak 1982’de evlendiler. Yine Adana’ya yerleştiler. Bir süre sonra Bergen’in çalışma isteğine Serbes’in karşı çıkması ve sanatçıya yine şiddet göstermesi nedeniyle araları bozuldu. Bergen ilişkiye ara verip kulüplerde sahneye çıkmaya devam etti. O dönemde “Şikayetim Var” adlı LP’yi yaptı ama albüm beklenen ilgiyi görmedi.
Ekim 1982’de sanatçının hayatını değiştirecek olay gerçekleşti. Bergen, İzmir Alsancak’taki New York gece kulübünde çalıştığı sırada, şiddetinden yılarak kaçtığı eşi Halis Serbes’in, yanında çalışan ve daha sonraları 500 bin liraya kiralayarak azmettirdiği ortaya çıkan Şakir isimli kişi, sanatçıya bir kova dolusu kezzap attı. Yüzünün ve vücudunun büyük bir kısmı yanan Bergen’in iki gözü de kör oldu. Azmettiren koca iki aylık firardan sonra yakalanıp tutuklandı. Aylar süren tedaviden sonra Bergen’in bir gözü kurtarıldı. Yüzündeki yanık izlerini bugünlerin duayen estetik cerrahı Onur Erol tedavi etti.
Ameliyat sonrası 1984 yılında İzmir’e geri dönen Bergen’i ziyaret eden New York gece kulübünün sahibi Cengiz Özşeker, sanatçıyı tekrar sahneye çıkması için ikna etti.
1987’de TRT’nin arabesk yasağını deldi.
Bergen kendisine yaşattığı acılara rağmen kocasını affetti ve ondan boşanmadı. Zaman zaman Niğde Açık Cezaevi’ne nakledilen Halis Serbes’i ziyaret bile etti. Kezzap olayından dolayı açılan davadan da vazgeçti.
Bergen’in Mart 1986’da Yaşar Plakçılık etiketiyle çıkan “İnsan Severse” albümü büyük ilgi gördü. Bergen dönemin ünlü kulübü Stardust’ta çalışmaya başladı.
Eylül 1986’da Yaşar Plakçılık, Bergen’in üçüncü albümü “Acıların Kadını”nı piyasaya sürdü. Kısa zamanda bir milyonluk satış rakamı yakalandı. “Acıların Kadını” isimli albümün gördüğü ilgi film yapımcılarını da cezbetti. 1987 yılında Ülkü Erakalın’ın yönettiği “Acıların Kadını” filminde Bergen; Yalçın Gülhan, Asuman Arsan ve Ali Rıza Özbilgiç ile kamera karşısına geçti.
1987’de Bergen “Albümü En Çok Satan Arabesk Kadın Sanatçı” unvanını aldı. Haziran 1987’de “Yılın Arabesk Kadın Sanatçısı” ödülünü kazandı.
Bergen 1987’de İbrahim Tatlıses ve Müjde Ar’lı kadroyla gittiği Bursa’da sahneye çıkıyordu. Bu sırada Haftalık Müzik Magazin dergisinde Avustralyalı organizatör John Pale ile Bergen’in aşk yaşadığı iddia edildi. Bu haber Bergen’e pahalıya patladı. Adana Lunapark Gazinosu’nda şarkı söyleyen Bergen, gazinonun fotoğrafçısı Necmettin Utaş tarafından bıçaklandı. Saldırının gerçek nedeninin ne olduğu anlaşılamadı. Hapisten yakında çıkacak olan kocasının azmettirdiği veya gazinocular arasındaki bir hesaplaşma olabileceği iddiaları ortaya atıldı.
1987’de Bergen TRT’in arabesk yasağını ilk delen sanatçı oldu. “Musiki Maceramız” programı için Lutesse gece kulübünde gerçekleştirilen çekimlerde “Acıların Kadını”nı söyledi.
Cenazesine arkadaşları bile katılamadı
Yıl sonuna doğru İstanbul Çakıl Gazinosu’nda şarkı söyleyen Bergen kocasının hapisten çıkmasına dört ay kala, onun isteği ile sahneyi bıraktığını açıkladı. Böylece kezzaplı saldırı nedeniyle 13 yıl 11 ay hüküm giyen ama af sayesinde altı yıllık hapishane hayatının ardından Temmuz 1988’de serbest bırakılan kocasıyla Mersin’de yaşamaya başladı. Bu “huzur” kısa ömürlü oldu, 1989’da boşandılar.
1989’da Bergen, yedinci ve yaşarken çıkardığı son albümü olan “Yıllar Affetmez”i hazırladı. Albümün tanıtımı için Anadolu turnesine çıktı.
14 Ağustos’u 15 Ağustos’a bağlayan gece Anadolu turnesi kapsamında Kayseri’den Mersin’e gitmek için annesi ile birlikte yola çıktıklarında Halis Serbes’in kendilerini takip ettiğini fark ettiler, polisi arayarak durumu bildirdiler. Tedbir alınacağını öğrenince yollarına devam ettiler. Tarsus-Pozantı E-5 Karayolu’nun Çamalan Yaylası mevkiindeki Aspava lokantasında gece 04.00 sularında Halis Serbes, Bergen ve annesinin karşısına çıktı. Serbes ile tartışan sanatçı, arabaya binmek üzereyken Halis Serbes’in silahından çıkan altı kurşunun hedefi odu. Serbes, Bergen’in annesi Sabahat Çakar’ı da üç kurşunla yaralayarak kayıplara karıştı. Olaydan bir gün sonra Bergen sanatçı arkadaşlarının bile katılamadığı, apar topar düzenlenen bir cenaze töreniyle Mersin’de toprağa verildi.
12 Mart 1992’de kaçtığı Almanya’dan getirilen Halis Serbes çıkarıldığı mahkemede 1 yıl 3 ay hüküm giydi. Ancak zaman aşımı, Almanya’da mahkumiyet süresi gibi hafifletici sebeplerle sadece yedi ay sonra serbest bırakıldı. 1993’te yeniden evlenen ve şu an Adana’da yaşayan Halis Serbes’in dört çocuğu var. Serbes önce gazetelere yaptığı nedeniyle pişman olduğunu söyleyen röportajlar verdi, bir süre sonra ise yaptığından hiçbir zaman pişmanlık duymadığını, Bergen’in bu yaşananları “hak ettiğini” açıkladı.
TEPKİLER
“Kezzap bile bu kadını çirkinleştirememiş”
Erol Atar (Fotoğrafçı)
-1970’lerde Ankara’da fotoğrafçılık yapıyordum. Bergen bana fotoğraf çektirmeye gelirdi. Çok güzel bir genç kızdı. Şu anda önemli yerlerde olan erkeklerin de bulunduğu ilişkiler yaşadı.
-Bir gece Sezen Aksu ile çıktığı kulübe gittik. Sezen Bergen’e baktı baktı dedi ki “Kezzap bile bu kadını çirkinleştirememiş”.
-Bergen fotoğraf çekimlerinde yüzünün yaralı tarafına polyester yapıştırırdı. Onun üzerini pullarla süslerdi. Saçının bir kakülünü o gözünün üzerine örterdi. O hazırlıklarını yaparken gözünün olmadığı çukura bakamazdım, içim kalkardı.
-Bergen hoppa bir kızdı, başına buyruktu. Şimdi belki geçerli bir şey bu ama o devir için geçerli değildi.
“İnternetten en çok ‘Acıların Kadını’ şarkısı indiriliyor”
Mustafa Kekeva (Yaşar Plak’ın sahibi)
Bergen’in Yaşar Plak’tan çıkan albümleri 4 milyondan fazla sattı. En çok satan albümü “Acıların Kadını” 1 milyon rakamını geçti.
Bergen albümleri hâlâ satılıyor müzik marketlerde. “Benim İçin Üzülme”, “Acıların Kadını”, “Sen Affetsen Ben Affetmem” internette en çok tıklanan şarkıları.
“Kalçasından aldığım deriyi yüzüne ekledim”
Prof. Dr. Onur Erol (Estetik cerrah)
-Yılın Tıp Adamı dalında Sedat Simavi ödülü alan bir plastik cerrahtım, herhalde onun da etkisiyle Bergen ameliyat olmaya bana geldi. En az üç kez ameliyat ettiğimi hatırlıyorum onu. Çünkü dokuların iyileşmesi, olgunlaşması aylar sürer bu tip yanıklarda. Zımparalama yöntemiyle Bergen’in derilerini soymuştuk.
-Bergen’in sağ gözü çıkmıştı, kapakları kapanmıyordu. Sonradan eklenecek protez için göz çukuru yaptım. Burun kanatları yok olmuştu, oraya kıkırdaklar kondu. Yüzüne kalçasından deri eklendi.
“Tek gözüyle kullandığı arabayla eve dönerken dualar ediyordum”
Sinan Özşeker (Müzisyen)
-Bergen kocasının kezzaplı saldırısına da bizim kulübün çıkışında uğradı. Bergen’de ne sahneye çıkacak güç ne görüntü ne inanç vardı. Babam Cengiz Özşeker tam bir terapist gibi onu sahnelere hazırladı.
-Alkolle arası çok iyiydi, sıkı içerdi. Çalışması zor bir sanatçıydı. Kaprisliydi. Kezzap olayından sonra psikolojisi de bozulduğu için belki böyleydi.
-Onunla ilgili bir anımı anlatayım, bir gece onunla eğlenceye gittik. Tek gözüyle ve sarhoş halde kullandığı arabasına binmiştim. O kadar çok korkmuştum ki eve sağ salim varayım diye dualar etmiştim.
“Sesi de iyiydi ama efsaneleşmesinin nedeni çektiği acılar ve ölümü”
Murat Meriç (Müzik tarihçisi)
-Bergen tam 12 Eylül’ün sonrasında, en karanlık dönemlerde çıktı. O sırada arabesk bütün toplumu sarmıştı.
1960-1970’lerdeki melodramlardaki kadınların vücuda gelmiş haliydi Bergen.
-Bergen 80’lerin en iyi kadın arabeskçileri arasındadır Bugün
herhangi bir müzik markete gittiğinizde Bergen albümleri görebilirsiniz. Raflarda 80’lerin sanatçısı olan bir ismin albümlerinin bulunması o albümlerin hâlâ sattığı anlamına gelir.
“Sahiciliği tutmasını sağladı”
Naim Dilmener (Müzik yazarı)
-Tutma sebebi samimiyet ve sahiciliktir. Standart kurallara vurduğumuzda, kendisi de albümleri de şarkıları da “iyi değildir” bile diyebilirim. Çok ağladığı, inlediği de söylenebilir.
-Bergen kulvarında ilk üç içinde bile değildi. Gülden Karaböcek, Kibariye ve Ayşe Mine tepedeydi.
Bu üç dev isim, şu an aynı yerde değiller. Bergen de yaşamına devam ediyor olsaydı, aynı yerde olmayacaktı.
Hem 12 Eylül’leri ardımızda bıraktık, hem de çağ değişti. Bu çağda Bergen, yeni şarkılar-yeni albümler
ile kimseye bir şey ifade etmezdi.
Bergen albümleri:
1982 Şikayetim Var
1983 Kardeşiz Kader
1985 İnsan Severse
1986 Acıların Kadını
1987 Onu da Yak Tanrım
1988 Sevgimin Bedeli
1988 İstemiyorum
1989 Yıllar Affetmez
Bergen’in vefatından sonra çıkan albümleri:
1990 Giden Gençliğim
1990 Garibin Çilesi Mezarda Biter
1991 Son Ağlayışım
Bergen’i önce kör eden daha sonra da öldüren canin pişmanlık duymadığını belirttiği son haberi GÜNAYDIN’dan aktarıyorum:
Halis Serbest Tarafından Katledilen Bergen’in Ailesi 32 Yıl Sonra İlk Kez Konuştu! Gerçekler Ortaya Çıktı…
Yıllar önce eski eşi Halis Serbest tarafından öldürülen ünlü şarkıcı Bergen’in hayatı sinema filmi oluyor. Filmin başrolleri belli olurken Bergen’in hayatına dair detaylarda gündemden düşmüyor. Bergen’in ölümünün ardından uzun süre sessizliğini koruyan ailesi 32 yıl sonra ilk kez konuştu. İşte Bergen’in ailesinin anlattıkları ve tüm detaylar…
Bergen’in katili Halis Serbest, katıldığı TV programda ‘Bergen’i öldürdüğüm için pişman değilim. Ailesi de ‘Ölümü hak etti’ demişti’ Bu sözler infiale neden oldu, sosyal medyada katile tepki yağdı. Yıllar sonra ilk kez GÜNAYDIN’a konuşan Bergen’in ablaları ve abisi ise ‘ Bu nasıl bir ifade, nasıl aşağılık sözler! 32 yıl sonra tekrar büyük bir şiddete maruz kaldık. Siz katili TV’ye çıkarıp mikrofon uzatırsanız, sırtını sıvazlarsanız, daha çok kadın öldürülür’ dedi.
Bergen’in Ailesi İlk Kez Konuştu
32 yıl önce eşi Halis Serbest tarafından öldürülen ünlü şarkıcı Bergen (Belgin Sarılmışer), hayatını anlatan sinema filmi haberleriyle sık sık gündeme geliyor. Bir TV kanalında katil Halis Serbest’e uzatılan mikrofon tepkilere yol açtı. ‘Öldürdüğüm için pişman değilim’ diyen Serbest, ailenin de ‘Bergen ölümü hak etti’ dediğini öne sürdü. Bergen’in ablaları Hatice Vargı, Aynur Direkçi, Mukadder Terim ve abisi Mehmet Sarılmışer, yıllar sonra ilk kez GÜNAYDIN’a konuştu. Bergen’in ailesi cinayetin perde arkasında olanları, ailece yaşadıkları büyük acıyı ve filmden beklentilerini anlattı.
Her Gece Çocuğu Olsun Diye Dua Ederdi
HATİCE VARGI (Ablası)
Bergen’i katleden Halis Serbest’e mikrofon uzatıldı, o da ‘Ailesi de Bergen’in ölümü hak ettiğini söyledi’ dedi…
Böyle bir şeyin doğru olması mümkün mü? Kardeşimiz öldürülecek ve biz ‘Hak etti’ diyeceğiz. Hayatı boyunca yalan söylemiş bir adam 32 yıl sonra çıkıp bizim üzerimizden kendine prim yapıyor. Bir insan bu kadar alçak, bu kadar kötü, aşağılık olamaz ama insan değil…
Bergen’in ölümü sonrasında anneniz Sabahat Çakır bu acıyla hayatına nasıl devam etti?
Hepimiz yanında olduk. Haberi, annemden günlerce gizledik. Hastaneden çıktığında yeri göğü inletti annem, hâlâ o sesler kulağımda. Esas acıların kadını benim annem. Düşünsenize evladını, kızını gözünün önünde öldüren bir adam var, annemi de yaralıyor, çok korkunç ve acı değil mi? Hepimiz ilahi adalete inanıyoruz.
Kardeşinizin katili daha önce de Bergen’in yüzünü kezzapla yaralarken annenizin de yaralandığını biliyoruz…
Evet, Belgin’in önüne geçmiş. Kezzap annemin kollarına ve göğsüne gelmiş. Kurşunlandığında da uzun süre tedavi gördü. Adam, anneme; ‘Ölümden korkmuyor musun sen?’ demiş. Annem de ‘Korkmuyorum’ deyince ‘Al sana, al sana, vurdum’ diye kurşunlamış. Sanki bu olaydan sonra, bu adamın yaptıklarından sonra kadın cinayetleri daha çok arttı.
Kardeşiniz istemiyordu değil mi Halis Serbest’i?
İstemiyordu ama nasıl kaçacağını bilemedi ondan.
32 yıl sonra Bergen’in hayatı filme dönüşüyor. Buna nasıl karar verdiniz?
Çok teklifler aldık, hep en doğrusunu bekledik. Mine (Şengöz) Hanım da bizim için doğru bir isimdi. Güvendik kendisine. Şimdiye kadar da her şeyi iyi yönetti. İnanıyoruz ki her şey çok güzel olacak.
Annem “Karanlıktan Korkar Kızım Diye Günlerce Mezarında Sabahladı”
Bergen çocuğunun olmasını çok istiyordu öyle mi?
Tabii… ‘Abla doktordan geliyorum yine, doktorun verdiği ilaç geri tepti’ derdi. Yani kabul etmiyordu vücudu. Çocuğu olsun diye çok uğraştı ama maalesef olmadı. Her gece ağlardı. Bütün bu acılar yetmezmiş gibi rahim kanseri oldu, ameliyat oldu ve çocuğu olma şansını kaybetti.
İnternette kuzeniyle evlendiğine ve çocuğu olduğuna dair bilgiler var…
Doğru değil. Bir hayranı ‘Oğluyum’ diye ortaya çıktı ve herkes buna inandı. İnternette var olan fotoğraflarda kızı olarak bilinen kişi Cemile Ablam’ın kızı Esra’dır. İşte tam da yanlış bilinen bilgilerden dolayı bu filmin yapılmasını çok istiyoruz.
Halis’in evli olduğunu ve iki çocuğu olduğunu öğrenince nasıl tepki verdi?
Çok şaşırdı, çıldırdı. Bana geldi, ‘Abla, bana yaptığı nikah sahteymiş. Karısı ve iki çocuğu varmış’ dedi. Ben de ‘Sen annemi dinlemedin’ dedim. Belgin kaçınca da kezzap olayı oldu zaten.
Belgin sevmiş miydi onu?
Aşıktı. Sevmişti tabii. Ama sonrasında sahte nikahı filan öğrenince bitti.
Acı olaydan sonra hayatınızı nasıl sürdürdünüz?
O olaydan sonra annem ‘Bir evlat daha kaybetmeye dayanamam, tahammül edemem’ derdi. Annem hepimizi sakinleştirdi. ‘Kana kanla karşılık verilmez. Ben Allah’a bıraktım, Allah herkesin cezasını verir’ derdi. Biz 32 senedir hâlâ ağlıyoruz. Bu kadar güzel bir kız nasıl bu hale geldi? Keşke annemi dinleseydi. Ama şuna inanıyorum, hayatta olsaydı böyle bir filminin olmasını isterdi.
Bergen’in vefatını başta annenizden sakladınız. Sonra nasıl açıkladınız?
Hastaneden eve geldiğinde fark etti annem. Yedi mevlidini yapıyorduk. Hocalar vardı, kalabalıktı… Annemin çektiği acıyı görünce herkes yandı kavruldu. Öyle bir ağıt yakıldı ki, annemi zor tutuyordum. O acıdan sonra annem kendini de mezara gömdü. Sonra hep siyah giydi; düğünde de, bayramda da… Belgin’le annem de öldü. Kendi kendine konuşuyordu. Belgin, kahveyi çok severdi. Annem, kardeşim vefat ettikten sonra her sabah iki tane Türk kahvesi yapar, Belgin’le dertleşerek kahvesini içerdi. Akşama kadar tespih çekerdi kardeşimin posterleriyle kaplı odasında.
Mezarına sık sık gider miydi?
‘Kızım yalnızlıktan, karanlıktan korkar’ derdi. Sabaha kadar mezarlıkta annemle otururduk.
Bergen’in Filmi Tüm Kadınların Sesi Olacak
MEHMET SARILMIŞER (Abisi)
Siz nasıl haber aldınız kardeşinizin ölüm haberini?
Ben ailemle beraber yaşadığımız Hollanda’dan yaz tatiline Mersin‘e gelmiştim, çok üzüldüm, şok oldum duyduğumda… Hatta Kayseri‘ye gitmeden ablamların yazlığındaydık hep birlikte… Belgin, Kayseri’ye konsere gidecekti, adam sürekli rahatsız edip karşı çıkıyordu konserlere gitmesine…
Kayseri’ye konsere gitti ve dönüşte o acı hadise yaşandı…
Evet. Konseri dönüşü Belgin, Çamlıyayla’da annemle birlikte yemek yemişler. Yemekten çıkıp arabaya bindiklerinde önünü kesiyor. Önce annemi vuruyor, omzundan, göğsünden ve dirseğinden yaralıyor. Sonra kardeşimi sırtından vuruyor. Bu nasıl bir kin, nasıl bir öfke! Kardeşime önce annemi vurarak annemin acısını yaşatıyor, sonra sırtından vuruyor. Kardeşim benim canım ciğerimdi, o kadar çok üzüldüm ki tahmin edemezsiniz. Otopsi yapılmıştı, her yeri kesilmişti, o halde gördüm onu. Mezarlıktan hiç ayrılmadım.
Mezarına sık sık gider misiniz?
Gidiyorum. Mezarı suluyorum, dua ediyorum. 32 yıldır sabah akşam 5 vakit duamı eksik etmiyorum.
Anneniz bu olaylardan en çok etkilenen kişi oldu kuşkusuz…
Tarifsiz bir acı yaşadı… İnanamadı. Kendisi de yaralı olduğu için hastanede kaldı.
Bergen’in hayatını anlatan bir film çekiliyor. Bu filmden beklentiniz ne?
İnşallah bu film çıktığı zaman yeni yeni kanunlar çıkar. Kadın hakları için, kadınları daha güzel korumak için, müdafaa etmek için… Tek dileğim ve beklentim bu. Umarım bu ölümler son bulur, acılar biter. Filmden sonra bir şeylerin değişeceğine inanıyorum. Yurt dışında da ses getirecektir. Avrupa’da, belki de Amerika‘da, belki de Avustralya’da seyredecekler kardeşimin filmini. Mine Hanım çok çaba gösterdi. Kardeşim hak ettiği değeri, önce Allah, sonra onun ve ekibinin sayesinde bulacak. Belgin tüm kadınları temsil edecek. Kadın cinayetlerini aza indirecek bir etki yaratmasını bekliyorum.
Geçtiğimiz günlerde Bergen’i katleden Halis Serbest’e mikrofon uzatıldı ve ailenin ‘Bergen ölümü hak etti’ dediğini dile getirdi. Siz bu sözlerine ne diyeceksiniz?
Öncelikle bir katile mikrofon uzatılması kadar kötü bir durum olamaz. Türkiye’nin çok izlenen bir kanalına bir katil çıkıyor, ‘Pişman değilim öldürdüğüm için’ diyor, bir de bizim kendisine, ‘Bergen ölümü hak etti’ dediğimizi ifade edebilecek kadar da aşağılık biri. Türkiye’de yüzlerce kadın neden öldürülüyor şimdi anlıyor musunuz? Siz katilin sırtını sıvazlarsanız, ona mikrofon uzatıp ‘Nasıl öldürdün?’ diye anlattırırsanız bu ülkede daha çok kadın öldürülür.
Hayatımın Geri Kalanını Hep Eksik Yaşadım
AYNUR DİREKÇİ (Ablası)
Halis Serbest’in açıklamalarına ne diyorsunuz?
İnanın kulaklarıma inanamadım. Bu yalanı neden söylüyor, neden bizim üzerimizden hâlâ bir şeyler yapmaya çalışıyor anlamıyorum. Her şeyi geçtim, bir katili konuşturan bir TV kanalına neden ceza verilmiyor da bizim üzerimize geliniyor. Kardeşim öldürülüyor ve biz ‘Ölümü hak etti’ diyoruz, öyle mi! Bu yalana kim inanır, kim bu katilin sözlerine göre hareket eder? Bu çok yıpratıcı. Kadın cinayetlerinin durdurulacağına dair inancımı kaybettim.
32 yıl sonra kardeşinizi anlatan filmin yapılmasına onay verdiniz. Sizin için ne değişti de bu kararı verdiniz?
Ben o yıllarda ailemle birlikte Hollanda’da yaşıyordum. Yaz tatillerimizde Mersin‘e gelirdik, bütün kardeşler çok güzel vakit geçirirdik. O yaz tatilinde Belgin de Mersin’e gelmişti. Benim yemeklerimi çok severdi. Ona güzel yemekler yapmıştım. Çok güzel vakit geçirmiştik. Biz çok büyük acılar çektik. 32 yıldır da herhangi bir yerde, herhangi bir cümle kurmadık. Bu arada bir sürü yanlış şeyler yazıldı, çizildi kardeşimizle ilgili. Hep sessiz kaldık. Mine Hanım, gelip bizlerle tanıştı, sıcak ve samimi davranışları bize güven verdi. Bu film sayesinde internet ve gazetelerde var olan yalan yanlış bilgilerin önüne geçilmiş olunacağını düşünerek ikna olduk.
Bu olay sizde nasıl etkiler bıraktı?
Belgin’in ani ölümü bende çok büyük bir travma yarattı. Kardeşimizi kaybettik. Ciğerimiz yandı. Benim küçük güzel kardeşim artık yok. Benim de canımın bir parçası gitti. Hayatımın geri kalanını hep eksik yaşadım.
Katil, o dönem defalarca tehditlerde bulunmuş size…
O adam, 32 yıl önce Belgin’i öldürmeden, gecenin ikisinde arardı telefonla ‘Kemiklerini size bırakmayacağım, onu öldüreceğim’ derdi. Annem o mezara o kafesi onun için yaptırdı.
Bergen’in Halis Serbest’e her defasında inanmasını neye bağlıyorsunuz?
Kardeşimin ona inanmasının, yanaşmasının sebebi; bir yuvasının, çocuğunun olmasını istemesiydi. Bu ümitle hep inandı, güvendi ona. Belgin hayal kırıklığıyla mahvoldu.
O An Kalbimin Göğsümden Çıkacağını Sandım
MUKADDER TERİM (Ablası)
Anneniz, Bergen’den sonra nasıl tutundu hayata?
Belgin biriciğimizdi. Annem onu kaybettikten sonra travmadan hiç çıkamadı ki. Kardeşimizin acısı içimizden hiç çıkmadı, çıkacak gibi de değil. Belgin’i kaybettiğimiz o talihsiz gün, o anki acı nasıl izah edilir ki? Duyduğumda sanki kalbimin göğsümden çıkacağını hissettiğimi hatırlıyorum. Yokluğuna alışamadık.
Bergen’in katilinin sözlerine siz neler söyleyeceksiniz?
Bu korkunç yalanın içine bizi çekmeye çalışan bir katile mikrofon uzatılmış. Elbette ki hepsi yalan. Gerçek olan ise öldürdüğü ve hâlâ ‘Pişman değilim’ dediğidir. Hâlâ da açık tehditler var. Ceza alması gerekirken, rahatça konuşup Türkiye’nin gözleri önünde kadını öldürmenin haklılığından söz ediyor. Ve hiç kimse de çıkıp ‘Ne yapıyorsunuz?’ demiyor. Acı olan bu! Katil aramızda, çıkıp TV kanallarına konuşuyor. Yapacağımız film umarım tüm kadınlar için güç olur. Hangi kardeş, abi, anne, baba evladı için ‘Ölümü hak etti’ der. Bu nasıl bir ifadedir, nasıl aşağılık sözlerdir. Acımız katlanarak devam ediyor. Belgin’in ölümünden 32 yıl sonra hâlâ büyük bir