Kış gelirken doğalgaz musluklarını kısmak…
Yurttaşın bu denli “yalnızlığa” itildiğini, “bir başına” bırakıldığını anımsamıyorum!
Bir insanın yaşamını sürdürmesi için gereken ne varsa “elinden” alın, gidebileceği “yollarını” tıkayın, soluyacak anahtar deliği büyüklüğündeki “umutlarını” çalın…
Sonra da “toplu iğne başı” kadar attığınız adımla “yaşayın” deyin!
Aklımı zorluyorum…
Ne olursan ol; “iktidar” ol, “muhalefet” ol, “terörist” ol, vatan hayını ol, yurtsever ol…
Ya bir şey söyleme, ya da söylüyorsan “tutunacak” bir dal bırak!
Enerji Bakanı Fatih Dönmez, doğalgaz ile birlikte elektrik, akaryakıt fiyatlarına gelen zamları değerlendirirken “daha çok kullananların biraz daha tasarrufa riayet etmesini istiyoruz. Evlerinde özellikle bir derecelik sıcaklık değişikliği yüzde yedi faturaya etki edecektir” demiş!
İşin kolayı da bu!
Musluklar bir derece düşürüldüğünde “sorun” çözülecek!
Akıllar zorlanıyor!
***
“İktidarın” ne sokaktan, ne alım gücünden, ne fırıncının karşılaştığı un kısır döngüsünden, ne üreticinin yaşadığı kıskaçtan, ne mutfakta kaynayan tencereden, ne pazar tezgahındaki fiyatlardan, ne market raflarının el yakmasından haberi var…
Bu yurdun emekçileri, emeklileri, dar gelirlileri on ay önce belirlenen “asgari ücretle” gereksinmelerini karşılıyor! On aydan bu yana “gereksinmelere” gelen zamlardan dolayı “alım gücünün” nasıl tırpanlandığını bilmiyor olmalılar ki, yurttaştan “tasarrufa riayet etmesi” isteniyor!
Neyin “tasarrufu”, anlamak zor!
Sanki karşılarındaki üç/ beş kanaldan beslenen, girmedikleri/ görmedikleri kurumdan aylık bağlanan, aldığını “nereye” harcadığını bilmeyen, “iktidar” rantçısı…
Değil işte! On aydır ekmeği yüzde kırk küçülmüş, bir o kadar temel gereksinmelerinin fiyatı artmış, geceleri oturma odasını televizyon ekranının ışığıyla aydınlatmış, geçen yılın yazlıklarını kullanmış, bu kış ayları için bavuldaki eski giysilerini çıkarmaya başlamış, alış- verişlerini kilodan/ gramlara düşürmüş, pazarın son saatlerini beklemiş, gerekmeyen odalarda doğalgaz muslukları ile kapısını kilitlemiş, çocuklarıyla parka gitmeyi terk etmiş…
Eeeeeeeeeee; daha ne “tasarrufu”, anlayamıyorum!
***
Öyle, denildiği gibi ülkemizin alış- veriş merkezlerinde raflar sonuna dek dolu; yok yok!
Cam vitrinlerin içerisinde dönen piliçler, birbirinden özenli mankenler üzerine giydirilmiş giysiler, son model araçlar, göğüm yarısına dek yükselen cam/ beton yapıların içerisinde göz kamaştıran yaşamlar, medyada boy gösteren boyalı reklamlar…
Gerçekten; yok yok…
Peki, tüm bunlar kimler için; bu yurdun tüm yazgılarını yaşayan, tüm sıkıntılarının içinden geçen, emeklerinden başka verecekleri olmayan, dar alanlarda/ çok nüfusla yaşayan, varlıklarını korumak için geceleri gündüz sayan, yılmayan/ yorulmayan/ çabalayan dar gelirli yurttaş için mi?
Tüm uğraşlarına karşın “açlık sınırı” altında aylıkla çalışmaya “tutulu” yurttaş için mi?
Güldürmeyin; medyanın sunduğu albenili yaşamın “bir gününe” yetmez dar gelirlinin bir ayda aldığı!
Yurdun; “devede kulak” bir katmanının, “kimin eli, kimin cebinde” olduğu bilinmeyen sayının, “bol sıfırlı” harcayan yüzlerin bir gününe yetmez!
Açlık sınırındaki aylığa “tasarruf”; doğru anlıyorum değil mi?
***
Bu yurttaşı anlamama, bu yurttaşın yaşadıklarını görmeme “yılların” hastalığı da olsa, hiçbir zaman bu denli “alaysı” olduğunu düşünmüyorum!
Örneğin, geçim zorluğu yaşayan insanlara, kimse “evinde buzdolabın” var demedi, şu ana dek!
Örneğin, alım gücü ezik yurttaşa kimse, “evinin bahçesi, bahçesinde tavukları/ horozları” demedi!
Geçtiğimiz yıl, “piyasayı canlandırmak” için kamu bankalarından piyasaya pompalanan “krediler” ne içindi? Küresel anaparalı patronların sattığı araçlar, cep telefonları, beyaz eşyalar, yüklenicilerin elinde şişen betondan yapıları satılsın diye değil miydi?
Şimdi “her evde bir/ iki araba, her evde iki/ üç cep telefonu var” demenin anlamı nedir öyleyse?
Corona virüs sürecinde herkesi “hes koduna” zorlayan, olmayanı yaşamdan soyutlayan, bunların akıllı telefonla olacağını bilen sanki “iktidar” değil!
Sanki son yirmi yılda “eğitimde” açtıkları yara yetmiyormuş gibi, yine corona virüs nedeniyle “eba’yla” tabletlere yönelten de bir başkası…
Saçma sapan süreç nasıl atlatılacaktı başka?
***
Yok, olmuyor artık!
Gözleri, yaşadıkları şatafattan başka bir şey görmüyor!
Yaktıkları ampulün, etrafa saçtıkları savurganlığın, ülke ekonomisine verdikleri yükün “bedelini” yurttaş ödesin isteniyor!
Sanki “hep” böyle olmamış gibi…
Açlık sınırı altında yaşamını sürdüren yurttaşa ne “muslukları kısarak tasarruf et”, ne “eksiğinden çoğunu alma”, ne “ayağını yorganına göre uzat” demenin başka bir anlamı yok!
Yaşananlar biliniyorsa, “dediklerim” anlaşılıyor demektir!
041121