Sokağa çıktığınızda yurttaş, altı kişilik iş için ikibin kişinin başvurduğu işsiz, çalışan sayısını azaltarak “büyüme” gerçekleştiren patron “hep” sıkıntıdan söz etmiyor mu?
Adana Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı “tarihin en yüksek aylık ihracat rakamı” dediğini de unutmayalım…
Şunu soralım:
“İşler bunca iyiydi de, uçuyoruz da, yabancılar bizi kıskanıyordu da, aylık ücrette bizden iyisi yoktu da, Adana’da bile tarihin en büyük gelişmsi sağlandı da, herkes küçülürken biz büyüyorduk da, dış satım (=ihracat) tarihsel rekora gidiyor da; bunca insan yaşadıklarından neden şikayetçi öyleyse?”
Oturduğunuz yerden kalkın, çıkın dışarı, yıllardır dar boğaza sürüklediğiniz halkı boş verin; sizden beslenenlerin yanına gidip, “biliyorlarsa/ bildiklerinin” yaşadıklarını sorun!
Deyin ki, “halk yaşadıklarından hoşnut değil mi, şikayetleri var mı, eve ekmek götüremeyen var mı, yüz yüze eğitim başlarken okul gereçlerini almakta zorlanan var mı, üniversite bitirmiş / umudu kesilmiş genç var mı, ocağında tencere kaynamayan mutfak var mı?”
Bunları sorun bakalım “ne” diyecekler?
Kendi “söylemek istediklerini” mi söyleyecekler, yoksa “yurttaşın” yaşadıklarını mı?
***
Biliyor musunuz?
Halkı açılan ne oto yollar sevindiriyor, ne uzun tüneller, ne geçilmeyen yollar, ne de işe yaramayan/ bulundu sevinciyle ülkeyi ayağa kaldıran doğalgaz…
Üstelik her fırsatta dile getirilen “büyüdük/ şahlandık” haykırışları da sevindirmiyor!
Düşünüyorum da, acaba işin aslı şu mu? “Büyümenin” halkın yaşamına dokunmadığı biliniyor da; halk, “gerçek büyüme” yaşayan, ya da palazlananlar için “sevinsin” mi isteniyor?
Sözüm ona “ben istemem, yeter ki senin olsun/ ben can çekiyor olsam da, sen yaşa/ ben aç kalsam da, sen doy/ ben yok olsam da, sen hep var ol” mu dedirtilmeye çalışılıyor!
Etmeyin ama…
O, “gerçek büyüme” yaşayanlar kadar, “büyümeden” en küçük pay alamayanların da yaşamını varsıllaştırma hakkı var!
Kuş sütü eksik olmayan sofralarda, teknolojinin son model/ pahalı araçlarında şatafat içinde yaşayıp, “inanç” öğretmeye çalışmakla olmuyor!
Ona, burada “doyum” diyorum; şah damarı atan herkesin “doymaya hakkı olmalı” diyorum…
***
“Doymak” denilince, corona virüs sürecinde yaşananları düşündüm…
Siz de sıkça yinelendiğini duymuşsunuzdur! “Bağışıklık sistemi güçlü olanlar, bulaşıyı zararsız atlatıyor, bazı durumlarda taşıdığını bile bilmiyor” deniyordu!
Corona virüsü, bağışıklık sistemi “yüksek olmayanlarda” daha rahat etkili oluyor, demek olası!
Aşının, dünya nüfusunun çoğunluğunda kullanılmasına karşın, aşı olmayanlarla birlikte/ aşılı olanların da hastalandığı söylenirken, “bağışıklığın” öne çıkarıldığını anlıyoruz!
Canlının, “bağışıklık sisteminin” güçlü olmasındaki etken “doyumu” olması gerekir!
Gerekli olan besini “yeterince” alırsan, organizmayı tembelleştirmez/ çalıştırırsan, gereken dinlenceni yapabilirsen, uykunu alabilirsen, psikolojik sorunları aşabilirsen, yaşamı sever/ yarının daha çok gelmesini istersen; bağışıklık sisteminin güçlenmesi konusunda engel tanımazsın…
Gereken biçimde beslemezsen, yiyip yerinden kalmayacak biçimde tembelliği yaşam biçimi yaparsan, dinlenmezsen, yeterince uyumazsan, psikolojik sorunları aşmak yerine/ her gün yenisini eklersen, yaşamı sevmezsen, yarın beklentilerin köreltmişse; ne bağışıklık kalır vücudunda, ne de güç/ kapının anahtar deliğinden girecek soğuk bile yere düşürür…
Corona virüsüne karşı duramayanın, “bağışıklık sisteminin” sorgulanması gerekiyor!
Ha bre kısıtlamalar, ha bre yeni baskı kuralları, ha bre yeni cezalar çıkarılsa ne olacak ki; evinden, mahallesinden, yaşadığı kentinden çıkarmayın, kalabalık yerden uzak tutun, toplum içinde “yayıcı” olarak göstermeye çalışın!
Biri çıkıp; ellerini kollarını “kuşlar gibi özgür” sallayarak gezen, bu yurdun üzerinde harcama yapmaktan başka hakkı olmayan turistlerin, yazgısı bu yurdun topraklarıyla bütünleşmiş yurttaşlardan ayrı tutulmasını açıklar mı acaba?
“İktidarın”, turiste ayrıcalık tanıyan bu yaklaşımı, yurttaşların “bağışıklık” sisteminin gelişmemesinde başka etken; kendi yurdunda, yabancı için uygulanmayan pcr testi/ aşı zorunluluğu, bu yurdun insanına uygulanıyor! İyi mi?
***
Bakış olarak; “doyum” yaşayacak olanları sınırlar, onları da çevrenizi satan yandaşlardan oluşturmaya çalışır/ şatafat içinde yaşamalarını sağlarsanız, gün gelir/ çevrenizin dışında kalan kalabalığın solumasıyla sarsılırsınız!
Siz “güzellemeler” yapmayı sürdürün, yurttaşın bilmediği/ görmediği/ dokunmadığı yerleri yaşamlarından bir parça gibi anlatın/ durun!
Altı kişilik iş için ikibin kişinin sıraya girdiği, kaldırım üzerinde beklediği, “belki bir umut” dediği süreç insana “asıl” dokunan/ yaşamdan iz bırakan/ bağışıklığına neden olacak bir olgu…
Adana için “bu rakam tarihin en yüksek aylık ihracat rakamı” diyenler, olanları izlemeyi sürdürsün!
070921
YEREL HABER
49 dakika önceEKONOMİ
1 gün önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önce