Güne düşenler

*Bir kent; İstanbul Veli’nin oğlu Orhan; İstanbul’u dinlemiş gözleri kapalı… Yazgı bu ya ölmeseydi o denli erken... Bugünlerde İstanbul’u dinlerken; yalnızca gözlerini değil, külliyen beş duyu organını kapatmalıydı ki her gün yeniden, yeniden ölmemek için… Gerçi bazen kadınların şuh kahkahalarını, bazen de histerik ağlamalarını çağrıştıran martıların çığlıklarıyla bile İstanbul; tüm yalancılığıyla ve yavanlığıyla ve de yozluğuyla yine de güzel, yine de efkarlı devirince bir şişe şarabı… Daha güvenlisini kurmak amacıyla Haliç içlerine, Balat iskelesine çekildi TÖ döneminde aslı, astarıyla insanları kandıran Karaköy Köprüsü bile sahtekar… Artık denizde ne torik, ne dillerde retorik; buram, buram lahmacun kokularıyla İstanbul… Ve Haliç’te balıkçıların ağları yerine, durumları hallice tarikat ağaları… İstanbul’u dinleyemiyorum artık çünkü beş duyum kapalı… Beylerle, gayler arasında sıkışıp kalan Beyoğlu… Pera’da Madam Katia; kalan son şapkacı… Asıl şimdi yemiş yedi düvelin tokadını; Son Osmanlı İstanbul… Yine de seni dinlemeye, anlamaya, yaşamaya çabalıyorum ama bu kez yoldan çıkaran değil, çıkartılan sen oldun, yüreğim senin için yanık… Velhasıl İstanbul bildiğin gibi değil be Orhan Veli Kanık… *Bir kavram: Perennial Perennial... Türkçesi ile yaşsız nesil... Bir başka deyişle biz... Yeni yetmezler anlamaz bu kavramın içerdiği anlamı Ve beklerler bizlerin yok olmasını ama yağma yok terk etmeyeceğiz evrende kapsadığımız alanı... *Dilimiz, Türkçemiz Bizler ezgiler söylemişiz Günaydın sevgiliye günaydın Günaydın gönül aydın Dalinda biteviye, biteviye Şakıyan ben olaydım Sözlerini içeren Hangi kendini bilmezdir ki o Güzel Türkçemize zincir vurmaya kalkışan? Günaydın... Tünaydın... İyi günler... Hoşça kalın... Sağ olun... Sağlıcakla kalın... Sonsuza dek; Güzel Türkçemizle kalın...   Didim